16 Mart katliamı

Yarın 16 Mart Katliamı’nın 44. yıl dönümü. Sayfa editörüm, Katliam hakkında yazmamı rica etti. 16 Mart Katliamı hakkında o kadar çok yazdım ve anlattım ki… Her sene neredeyse aynı şeyleri tekrar ediyorum. Tekrar aynı şeyleri yazmanın bir faydası var mı? İnternette arama motorlarına girilse yazılı ve görüntülü olay hakkında anlattıklarım kolayca bulunabilir. Fakat, bunca yazmamıza ve anlatmamıza rağmen Katliam hakkında hiçbir bilgisi olmayan o kadar çok insan var ki. Özellikle gençler. Ya da olayın ne kadar insanlık dışı, vahşice işlenmiş bir toplu cinayet olduğunu hâlâ kavrayamayanlar…

Onun için, her sene yıl dönümlerinde, hatta bazen yıl dönümü olmadan da insanlığa karşı işlenmiş suçları aynı sözlerle anlatıyoruz. Yeni kuşaklar ve duymayanlar da duysun istiyoruz. Tabii, sadece yitirdiğimiz insanlarımız için üzülsünler diye değil. Onları hiç unutmayacağız. Ama, bu katliamın faillerinden de hesap sorma hedefimizden de hiç vazgeçmeyeceğiz. Salt intikam için değil elbette. Bir daha böyle cinayetler işlenemesin, katliamcılar yaptıklarından ötürü cezasız kalacaklarını düşünmesinler diye esas olarak. Dün sosyal medyada okudum. Şili’nin genç ve solcu Cumhurbaşkanı aradan 49 yıl geçmiş olsa da, Şili’deki Faşist darbeden sonra işkence, sokak cinayetleri, kayıplar vd.nin faillerini bulup hesap soracağız demiş. Şili’den bir ses bile burada bizi heyecanlandırıyor. Biz de buradaki katliamların faillerini yargıladığımızda dünyanın her yerinde insanlar gelecekten ve insanlıktan daha ümitvar olacaklar.

Bizim ülkemizde siyasi cinayetler, katliamlar hiç bitmedi. Sömürü ve soygun düzenleri hep sürsün diye iktidardakiler her dönem birilerini düşman gösterdi, milli bekadan söz etti ve birilerini öldürdü, işkence etti, hapishaneler doldurdu.

Mart ayı da bu tür siyasi cinayet ve katliamların çok olduğu bir ay. 12 Mart tarihi bize hem 1971 darbesi ve sonrası işlenen cinayetleri, idamları, işkenceleri hatırlatır. Aynı Tarih Gazi Mahallesi’nde ve daha sonra Ümraniye’de işlenen toplu cinayetlerin de tarihidir. 16 Mart ise; hem faşistler tarafından bomba atılarak 7 üniversite öğrencisi gencin öldürüldüğü ve onlarcasının yaralandığı tarih, hem de Halepçe Katliamı’nın tarihidir. Halepçe’de Saddam Hüseyin zehirli gaz bombalarıyla binlerce Kürt’ü yaşlı, genç, kadın, çocuk ayrımı yapmadan katletti o gün. Doksanların ilk yarısında mart aylarında işlenen cinayetler de her sene anılır.

Bu cinayet ve katliamların hemen hemen tamamının failleri güya bulunamamış ve yargılanıp ceza alan olmamıştır. Ve böyle durumlarda, “Bir cinayetin faili bulunmuyor ve cezalandırılmıyor ise mutlaka işin içinde devlet vardır” denir.

16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi Katliamı da devletin parmağı olduğu katliamlardan biridir. Bombayı atmaya gelen dört kişi sivil bir polis minibüsü ile gelmiştir Beyazıt’a. Minibüsün içindekilerden biri polistir. Yedi genci öldüren patlayıcı bir yüzbaşıdan alınmıştır. Muhtemelen kontrgerillanın cephaneliğinden. Bombayı atanları kovalamak isteyen polisleri bir komiser durdurur. Bu komiseri daha sonra Susurluk Çetesi ve Hrant Dink cinayetinden de hatırlarız. Öğrencilerin üzerine bomba atılacağı ihbarı günler önce polise gelmiştir. Tıpkı Hrant Dink’in öldürüleceği ihbarının da günler önce polise gelmesi gibi. Bu yazdıklarımızın hepsi mahkeme dosyalarında tanıkların söyledikleridir. Hiçbiri tahmin ya da analiz sonucu ileri sürülmüş iddialar değildir. Ama 16 Mart Katliamı kimse mahkum edilmeden zaman aşımından düşürülmüştür. Diğerleri gibi.

Olayın nasıl olduğunu tekrar anlatmayayım. Arama motorlarından bulabilirsiniz.

Ama biz de Şili Cumhurbaşkanı gibi aradan onlarca yıl geçse de katilleri unutmayacağız. Ölü ya da diri mutlaka onları yargılayıp mahkum edeceğiz. 12 Eylül cuntacılarının göstermelik yargılaması gibi değil elbette. Hakkıyla. Bütün yönleriyle. Orada emperyalistleri, NATO’yu, kontrgerillayı, polisi, istihbaratçıları, yargıçları, savcıları vd. göreceğiz. Devleti göreceğiz. Bunları görmeden demokrasiyi beklemek mümkün değil. Katillerle helalleşerek demokrasiyi kurmak mümkün değil.

İLGİLİ HABERLER

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et