Çiller’e umut bağlamak ya da ölmüş atı kırbaçlamak!

Tansu Çiller, 24 Mart 2019'da Erdoğan ve Bahçeli'nin Yenikapı'da düzenlediği ortak seçim mitinginde basına demeç verirken | Fotoğraf: DHA

Bir süreden beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteğiyle parti kuracağı iddialarıyla gündeme gelen eski başbakanlardan Tansu Çiller, geçen hafta katıldığı ‘Güçlü Türkiye’nin güçlü kadınları zirvesi’nde siyasete dönüş sinyali verdi. Daha önce siyasete döneceği iddialarını reddeden Çiller, iktidarın resmi medya organları gibi çalışan Turkuvaz medya tarafından düzenlenen zirvede “Eğer ülkemi büyük bir sıkıntıda görmezsem, ona çözüm üretebilecek bir katkım olmazsa, bana bir talep de olmazsa siyasetle meşgul olmam. Ancak gelinen noktada dünyanın o kadar çok farklılaştığını, nelere meyillendiğini gördükçe, ben artık milletime bir şeyler vermek istiyorum” açıklamasını yaptı.

Bu mesajın “Çözüm üretmek”, “Millete bir şeyler vermek” adına siyasete dönüş anlamı taşıdığına şüphe yok.

Çiller’in “Neye çözüm bulacağı” ya da “Millete ne vereceği” sorularının yanıtı için geçmişte yaptıklarına dönüp bakmak yeter!

Ancak bundan daha önemlisi, her bakımdan ülkenin en karanlık dönemlerinden birinin başbakanı olarak tarihe geçen Çiller’in, siyasete dönüş sinyalini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteğiyle vermiş olmasıdır. Dolayısıyla Çiller’e böylesine umut bağlaması, aslında Erdoğan iktidarının halk desteğini giderek kaybetmesi karşısında ne kadar umutsuz bir durumda olduğunu ortaya koyuyor.

Bunun da ötesinde JİTEM ve ‘bin operasyon’lardan Susurluk ve mafya cinayetlerine kadar hâlâ aydınlatılmayı bekleyen birçok karanlık ilişki ve olaya damga vuran eski bir siyasetçiye yapılan çağrı aynı zamanda Erdoğan iktidarının bugün siyaseten durduğu yeri ve içinde bulunduğu yönelimi anlamak bakımından da önem taşıyor.

“Bu millet bana sadece ilk kadın başbakanlığı görevini vermedi. İlk kadın hazine bakanı, ilk kadın içişleri bakanı, ilk kadın başbakan yardımcısı ve sonrasında ilk kadın başbakanlığı verdi” diyen Çiller’in bu millete neler verdiğini hep birlikte hatırlayalım.

Tansu Çiller, “Son sosyalist ülkeyi yıktık” diyerek çıkardığı özelleştirme yasasıyla kamu mallarını sermayenin talanına açtı ve kamu hizmetlerini özelleştirdi.

İşçi sınıfını “kan emiciler” olarak suçlayarak sınıfın kazanımlarına saldırdı.

‘5 nisan kararları’ ile mezarda emekliliğin önünü açtı.

Aldığı devalüasyon (Ülkenin parasının dış alım gücünün düşürülmesi) kararı sonrasında Türk lirasının dolar (döviz) karşısında değer kaybı yüzde 78’i buldu. Devalüasyon kararı öncesinde Merkez Bankasından yüzlerce milyon dolarlık satış yapılarak yeni dolar milyonerleri yaratıldı.

Eşi Özer Uçuran Çiller’in İstanbul Bankasını hortumlaması başta olmak üzere adı birçok yolsuzluğa karışmış, şaibeli mal varlığıyla ilgili soru önergeleri yanıtsız kalmıştı.

Tansu Çiller, bugün yine Erdoğan iktidarının destekçisi konumunda bulunan Mehmet Ağar ile birlikte kontrgerilla ve JİTEM tarafından işlenen suçların, ‘bin operasyon’ların sorumlusudur.

1993’te Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a JİTEM tarafından suikast düzenlendikten sonra Diyarbakır’ın Lice ilçesi bombalanarak katliam düzenlendi.

1994’te savaş uçakları Şırnak köylülerini bombaladı. Çiller, bu bombalamayı “TSK’nin savaş uçaklarının değil, PKK’nin helikopterlerinin yaptığını” iddia etti!

“Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Bunlarla her biçimde mücadele edilecektir” dedi. Behçet Cantürk’le başlayıp HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın eşi Savaş Buldan ile devam eden cinayetler serisi başladı.

Bugün yabancısı olmadığımız bir biçimde “terörün Meclisteki uzantıları” olmakla suçlanan DEP milletvekilleri, 2 Mart 1994’te Meclisten yaka paça gözaltına alındıktan sonra yıllarca hapis yattı.

Çiller “Bölücü örgütlere destek veren yayınlarla mücadele” demiş, 30 Kasım 1994’te Özgür Ülke gazetesi bombalanmıştı.

Önce 2 Temmuz 1993’te Sivas ve ardından 12 Mart 1995’te kontrgerilla tarafından şeriatçı ve faşist güçlerin kullanıldığı Alevilere yönelik katliam ve provokasyonlar düzenlenmişti.

‘Kumarhaneler kralı’ olarak bilinen Ömer Lütfü Topal öldürülmüş, 3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasıyla devlet-mafya-siyaset ilişkisi bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştı.

Çiller “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyerek Susurluk’ta ortaya çıkan kirli ilişkileri ve Abdullah Çatlı gibi faşist tetikçileri sahiplenmişti.

“Sıkıntıda gördüğü ülkesine bir şeyler vermek” ve “Çözüm üretmek” istediğini söyleyen Çiller’in yaptıkları yapacaklarının teminatı olsa gerek!

Peki, Erdoğan bugün neden Çiller’i yeniden siyasi arenaya çıkarmak istiyor?

Yine iktidarın borazanlığını yapan medya gruplarından Demirören Medya’nın en önemli yayın organı olan Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, bu soruya “Çiller deyince bendenizin aklına gelen isim Meral Akşener’dir” diyerek yanıt veriyor.

Erdoğan’ın ‘Cumhur İttifakı’ndaki ortağı Bahçeli’nin MHP’sinin, muhalefetteki muadili Akşener’in İP’i karşısında giderek güç kaybettiği herkes tarafından görülüyor.

Akşener, Çiller’in kırat amblemini kullanan DYP’nin başında olduğu ve Erbakan’la koalisyon kurduğu dönemde (1996-1997) içişleri bakanlığı görevini yapmıştı. Bu nedenle Erdoğan, hem bir kadın ve hem de Akşener’e başkanlık yapmış bir siyasetçi olarak Çiller’i yeniden Akşener’in karşısına çıkarmak istiyor. Böylece Akşener’i durdurmayı ve İP’e giden oyların en azından bir kısmını Çiller’in etrafında toplamayı umut ediyor.

Akşener’in Ahmet Hakan’a  cevaben “Çiller deyince benim aklıma Erdoğan geliyor” demesi, bu hesaba verilmiş bir yanıt olarak anlam kazanıyor.

İşte Çiller de “millete hizmet” derken asıl olarak kendisine çağrı yapan Erdoğan’a göreve hazır olduğu mesajını veriyor. Bunun da ötesinde Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Vecdet Öz’den Çiller’in bu amaçla girişimlerde bulunduğunu da öğreniyoruz. AP’nin Başkanı Öz, geçtiğimiz günlerde KRT’ye yaptığı açıklamada “Çiller’in partinin başına geçmek için kendisiyle görüştüğünü ancak kabul etmediğini” söylemişti.

Görüldüğü gibi Çiller’in,  AP'nin başına geçme isteği bile kabul görecek kadar itibarı bulunmuyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın giderek güç kaybeden iktidarını korumak için Çiller’e sarılması, ölmüş atı kırbaçlamaya çalışmaktan farksız bir çaba olarak anlam kazanıyor.

Öte yandan işsizlik, yoksulluk, ardı arkası kesilmeyen zamlar; işçi-emekçilere saldırılarda sınır tanımaması bir tarafa Erdoğan’ın Çiller’e umut bağlaması, siyasi yönelimi bakımından da açıklayıcıdır.

Her türlü demokratik hak ve özgürlüğün “terör” parantezine alınıp yasaklanması, Kürt siyasetine karşı bitmeyen siyasi operasyonlar, yayılmacı emellerle yapılan müdahaleler, Peker’in bir kısmını ifşa ettiği mafya ve çetelerle iş birliği, din ve milliyetçiliğin siyasi çıkarlara alet edilmesi yani Çiller döneminde ne varsa Erdoğan iktidarı bugün daha fazlasını yapmaktadır.

Özetle bugün Erdoğan, iktidarının bekası için ’90’ların ruhunu çağırmakta; çoktan bir siyasi bir ceset olmuş olan Çiller’in hortlağına umut bağlamaktadır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et