17 Mart 2022 00:21

Endemik kriz

İstanbul'da Zamlar Geri Alınsın Koordinasyonu'nun çağrısıyla yapılan eylemden bir fotoğraf.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Endemik, Latince ‘o yere ait’ ya da ‘yerli’ anlamına gelen endemos kelimesinden türemiş bir kavram. Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde ‘Sadece bir bölgede yetişen veya yaşayan hayvan veya bitki’ tanımının yanı sıra ‘Belli bir bölgede salgın olmaksızın sık görülen hastalık’ olarak tanımlanıyor.

Türkiye’de ekonomik krizler, özellikle tek adam rejiminin uygulandığı son dört yıl içinde dönemsel olmaktan çıkıp günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Dört yıldır ekonomik krizin, hayat pahalılığının ve geçim sıkıntısının gündem olmadığı bir dönem yok.

Yıllardır yerli ve milli olmakla övünen iktidar güçleri, dünyada eşi benzeri olmayan bir yönetim sistemi sayesinde, Erdoğan’ın ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ söylemine dayalı tamamen yerli bir ‘endemik kriz’ üretmeyi başardılar. Eylül ayından itibaren bizzat iktidar eliyle yaratılan kriz, halkın yaşadığı sefaleti derinleştirmekten başka bir işe yaramadı. Tıpkı kovid-19 salgınının birey ve toplum sağlığını tehdit ettiği gibi, iktidarın endemik krizi de halkın ekonomisi ve akıl sağlığı üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz sürecinin ülke ekonomisine ve hane halkının günlük yaşamına etkilerinin kısa sürede aşılamayacağı ve tahminlerden çok daha uzun süreceği anlaşılıyor. 2021 yılı sonunda başlayan ve 2022’nin ilk iki ayında etkisini arttıran yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığı, başta ücret geliriyle geçinmeye çalışanlar olmak üzere, milyonlar açısından büyük bir eziyete dönüştü.

Ülkenin bizzat siyasi iktidar eliyle sonu belirsiz bir kaosun içinde yol aldığı mevcut koşullarda, hiç kimse bırakalım birkaç ayı, birkaç gün sonra ekonomide neler yaşanacağını öngöremiyor. Halkın acil ve temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine, iktidarın siyasi tercihleri doğrultusunda şekillendirilen ekonomik ve toplumsal sistem, toplumun büyük bölümünü ciddi bir güvensizlik girdabının içine sürükledi. Tek tek hanelerden çarşı pazara kadar geniş bir alanda etkisini hissettiren krizin, toplumda yarattığı güven bunalımını ortadan kaldırmak için hiçbir alternatif politika üretilmiyor.

Türkiye’de resmi enflasyon beklentilerine rağmen, hedeflerle gerçekleşmeler arasındaki makas hiç olmadığı kadar açılmış durumda. Bu durum yüksek enflasyonda süreklilik ve katılık riskini giderek arttırıyor. Türk lirasında yaşanan değer kaybının sürmesi halinde, söz konusu süreklilik ve katılığın kalıcı hale gelmesi çok daha tehlikeli bir durum. Nitekim gerek Merkez Bankası, gerekse TÜİK tarafından yapılan tüketici ve üreticilerin genel ekonomik beklentilerine ilişkin değerlendirmeler ekonominin daha da kötüye gideceği yönündeki beklentilerin arttığını gösteriyor.

Türkiye’nin uzun süredir yaşadığı kriz süreci, enflasyonun sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal koşulların da etkisiyle yükseldiğini gösteriyor. Dolayısıyla krizin en somut ve en yıkıcı sonuçlarından birisi olan yüksek enflasyon sorunu çözülmedikçe cebimizdeki paranın değer kaybetmeye devam etmesi, satın alma gücümüzün azalması, sırtımızdaki borç yükünün artması kaçınılmaz. 

Türkiye’de yüksek enflasyonu kontrol altına alacak ve halkın satın alma gücünde yaşanan dramatik gerilemeyi önleyecek somut adımlar atılmadıkça yarının bugünden daha iyi olmasını beklemek saflık olur. Sorunu doğru teşhis edip, hızla tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul etmedikçe, salgında yapıldığı gibi kriz süreci kendi haline bırakıldıkça, ödenecek faturanın daha da büyümesinin önüne geçilmesi mümkün olmayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa