Savaş uygarlığı Emperyalizm: Türkiye'nin Ukrayna'ya garantör yapılması gelecekte Rusya'yla savaştırılmasıdır
Mevlüt Çavuşoğlu ve Sergey Lavrov | Fotoğraf: Cem Özdel/AA
Eisenhower’in II. Dünya Savaşı sonrası yaptığı itirafla/çıkarımla endüstri devrimi sonrası yayılmacılığın geldiği evre şu örüntüyle yeniden ifadesini bulmuştur: “Endüstriyel militer kompleks” Savaşlar, status quo’nun korunması ve sağlamlaştırılmasına hizmet etmekte; güç sisteminin dışsal çelişkisi ile içsel sınıf ve egemenlik yapısı yakın bir ilişki içinde bulunmakta; öncelikle ordu ve askeri sektörleri, özellikle askeri zümreleri ilgilendiriyor gibi gözükse de, geleneksel diplomat ve politikacılar, devlet ve kilise ideologları ve bunların uzantısı ekonomist ve bilim adamları da savaşı savunmaktadır. Silahlanma sanayisinde çalışan işçi ve memurlar da silahlanmanın sürdürülmesi ve geliştirilmesinden medet ummaktadır. Eisenhower bunu “military and industrial complex” olarak ifade etmektedir. (Flechtheim 1984).
Siyasal literatürde devletler ve bir devlet içindeki kesimler veya halk-grupları arasındaki “örgütlü silahlı mücadelelere” savaş adı verilmektedir. Silahlı çatışmalar; siyasal, askeri, ekonomik vb. kısaca çıkar sürdürümü için yapılmakta ve daha üstte güç ilişkilerinin bir aracı olarak kullanılmaktadır. İşgal ise gidip bir başkasına ait yeri ele geçirmektir. İşgalin tek yolu da savaş değildir; ekonomik ve siyasal hile ve zorlamalarla da bazı coğrafyalar ele geçirilebilmektedir. Açık örneği Afrika, Amerika ve Avusturya yerlilerinin bir zamanlar kolonileştirilmesi.
Özetle bugün bir “savaş uygarlığı” yaşanmaktadır. Bütün ekonomik, sosyal ve kültürel alanlar, bu savaş uygarlığına bağlı olarak biçimlendirilmektedir. Bundan amaç;
•Dünyanın ekonomik ve lojistik önemi olan bölgelerinin denetim ve sömürüsünün sürdürümü (emperyalizm).
Bunun başarılabilmesi için oluşturulan yaygın strateji;
• “Çevre coğrafyaların” kendi kaderlerini belirleyecek yapılar ve iş birlikleri oluşturmasının engellenmesi yani istikrarsızlaştırılması ve yoksullaştırılması.
Bu amaç ve strateji için;
• Bir yandan silahlanmanın sürdürümü, diğer yandan iç veya bölgesel çatışmaların körüklenmesi” (Gümüş, 2002).
Savaş uygarlığında yeni muharebe meydanları var ama esası çok değişmemiş durumda. Propaganda şu şekilde işliyor: “Saldırgan düşman hep yağma, cinayet, tecavüz ve barbarlık uygular. Biz (Batı) ise hep Tanrı tarafından bahşedilmiş bir görevle, bir alın yazısıyla, kurbanlarımızı ıslah ederken, istemeye istemeye onların pazarlarını ele geçiririz; vahşi, ahmak ve paranoyak halkları uygarlaştırırken, şans eseri onların petrol kuyularına rastlayıveririz” (J. Flynn 1944, akt. G. Monbiot, 2001)
TÜRKİYE TÜM ÇATIŞMALARDAN UZAK TUTULMALI
Durduk yerde bir de Türkiye’nin Ukrayna için garantör yapılması meselesi çıktı ortaya. Daha doğrusu durduk yerde çıkmadı, uzun bir stratejinin evreleri fırsat oluşturulup gündeme sokuşturuluyor.
Baltık Bölgesi, Karadeniz ve Ukrayna cephesi Batı için verimli bir cepheye dönüşmektedir ama bu Batı’yı kurtarmaz.
Daha önce de yazmıştım. NATO’nun ana sahiplerinin, Batı emperyalizminin bütün derdi Türkiye’nin taşıyıcı yapılıp eninde sonunda bölge ülkelerinin (NATO’ya bağlı Sünni güçlerin) Rusya ile savaşa sokulmasıdır. Rusya ile çatışmalar hem Rusya’nın hem de bölge ülkelerinin birbirini yıpratması, Batı emperyalizminin bundan büyük üstünlük ve fayda elde etmesidir. Hemen tüm iç ve bölgesel çatışmalar daha uzun erimli çıkarlara konu edilmektedir.
Çarlık Döneminden bu yana genişleme ve sıcak denizlere inme arayışındaki Rusya için de bu garantörlük ileride iyi bir çatışma vesilesi olabilir (Rusya, bu garantörlük yüzünden çıkacak bazı uzlaşmazlıkları ileride/fırsat bulduğunda Türkiye ile savaş için somut vesile sayabilir).
Türkiye’nin böyle bir garantörlüğe hiçbir şekilde girmemesi kritik önemdedir.
Daha da önemlisi bölge ve dünya barışının sağlanması, tüm emperyalistlerin her savaştan mağlubiyetle çıkması, bir daha savaşa kimsenin tevessül etmemesidir.
Bize düşen görev en başta Türkiye’nin tüm çatışmalardan uzak tutulması, her kim çatışmadan yana ise onlara karşı ciddi bir set örülmesidir.
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41