22 Mart 2022 00:48

Suriyelileri hedef yapmak kimin işine geliyor?

Tanju Özcan

Fotoğraf: DHA

Paylaş

21 Mart deyince akla Newroz gelir. Çünkü Newroz; yüzlerce yıldır Kürtler için zulme karşı başkaldırı, bütün Ortadoğu ve Kafkasya halkları içinse baharı müjdeleyen bir kardeşlik bayramı olarak kutlanır. Ancak ülkemizde daha az bilinmekle birlikte 21 Mart aynı zamanda  ‘Irkçılıkla Mücadele Günü’dür. Güney Afrika’da Apartheid rejimi, 21 Mart 1960’da ırkçılığı protesto edenlere saldırarak 69 kişiyi katletmiş, bunun üzerine BM, 1966’da 21 Mart’ı “Irk ayrımcılığının ortadan kaldırılması için Mücadele günü” ilan etmiştir.

Irkçılıkla mücadele günün hatırlatmamız sebepsiz değil. Son günlerde ülkeyi yönetmeye talip muhalefet cephesinden Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan açıklamalar, hem Türkiye’de ırkçılığın ne kadar kökleşmiş olduğunu ve hem de ırkçılıkla gerçek anlamda mücadele edilmeden demokratik bir geleceğin kurulamayacağını göstermesi bakımından tartışılmayı hakkediyor. Burada özellikle Sözcü, Odatv, Yeniçağ gibi ulusalcı-milliyetçi medya organlarının bu tartışmayı kışkırttığını da belirtmek gerekiyor.

Önce Hatay Büyükşehir Belediye’sinin CHP’li Başkanı Lütfü Savaş çıktı sahneye:

“Hatay’da yeni doğan her 4 çocuktan 3’ü Suriyeli…12 yıl sonra Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Suriyeli olacak… Atatürk'ün milli sınırlara kattığı son yer burası. Hatay elden gitmesin diye mücadele veriyoruz… Ablam müteahhitten ev aldı, sahibi Suriyeli çıktı. Her yerdeler… Devletin kaymakamı Suriyelilere fon buldu, çilek ektirdi, kalkındırdı. Ama kendi vatandaşına destek olmadığı için bizimkiler tarlasını satıyor… Suriyeliler çok fazla çöp üretiyor, çok aşırı su tüketiyorlar. Yeşil alanları bizden fazla kullanıyorlar. Kültürel olarak aramızda en az 35-40 yıl var.”

Savaş’ın, Sözcü ve Odatv’ye verdiği röportajların neresine baksanız ırkçılık ve nefret suçu görüyorsunuz. Sadece “Kültürel olarak aramızda en az 35-40 yıl var” cümlesini alın ve Suriyeliler yerine Türkiyelileri koyup bu cümleyi bir Avrupalının, bir Alman’ın söylediğini varsayın. Bugün Savaş’ın sözlerini manşetlerine taşıyanlar o zaman ‘Neonazi’ manşetleri atmaz mıydı?

Yani bugün Suriyelilere karşı yapılan düpedüz ırkçılıktır.

“Tanju Özcan Bey (Bolu Belediye Başkanı) kadar sert konuşmuyorum, ama burada durum hiç iyiye gitmiyor” diyor Lütfü Savaş.

Peki, ne diyordu kentteki mültecilerin su faturası ücretlerine 10 kat zam yapan Tanju Özcan?

“Gitsinler istiyoruz. Benim elimde yetki yok ki zorla, zabıtayla şehrin dışına bırakıp koyayım. Gene çıkıp birileri insan haklarından bahsedecek, bana 'faşist' diyecek. Hiç umurumda değil” diyordu.

Özcan, dediklerinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyor ve zamanında “Türk olmayanların Türk vatanında tek bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak” diyen Mahmut Esat Bozkurt’un zihniyetinin devamcısı olarak konuşuyordu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ı Suriyeli mülteciler üzerinden hedef alan sözleri, CHP’li belediye başkanlarının bu açıklamaları yaparken nereden cesaret aldıklarını gösteriyor.

Kılıçdaroğlu, “Muhalefet, seçimi kazanırsak ülkedeki mültecileri göndereceğiz diyor. Biz göndermeyeceğiz” açıklamasını yapan Erdoğan’a “Sen sığınmacılara vatandaşlık verip, onlara oy kullandırarak koltuğunu mu korumak istiyorsun?(…)Sığınmacılara vatandaşlık vermek istiyorsan gidelim referanduma, halka soralım” diyerek yanıt veriyor.

Erdoğan’ın, Suriye savaşının başladığı ilk dönemden bugüne Suriyeli mülteciler konusunu kendi çıkarları için kullanmaya çalıştığını ve bunun bizler tarafından eleştirildiğini Evrensel okurları biliyor.

Erdoğan, Suriyeli mülteciler konusunu Suriye yönetimine karşı müdahalenin dayanağı olarak kullanmaktan cihatçı militan devşirmeye, Mültecileri ucuz ve güvencesiz işgücü olarak sermayenin hizmetine sunmaktan Avrupalı emperyalistlere karşı bir koz olarak kullanmaya kadar bugüne kadar sürekli istismar etti ve ediyor.

Ama ülkede öyle bir burjuva muhalefet var ki; Suriyeli mülteciler, kendilerine mülteci statüsünü bile vermeyen ve kendi durumlarını böylesine istismar eden bir yönetimi bile “ehvenişer” (kötünün iyisi) olarak görüyorlar. Çünkü demokratik bir gelecek kurmaktan söz eden burjuva muhalefet, uluslararası sözleşmelerde hak olarak tanımlanmış bulunan mülteci statüsünü tanıyacağını; isteyenin kendi ülkesine, isteyenin üçüncü bir ülkeye gidebileceğini ve isteyenin de ülkede kalıp vatandaş olabilmesinin yolunun açılacağını söylemek yerine zaten savaştan kaçmış olan bu insanları ülkelerine göndermekten söz edip duruyor.

“84 milyonluk Türkiye nüfusunun yüzde 10’u kadar da sığınmacı var. Gerçek nüfusun 90 milyona yaklaşması ise kişi başına düşen milli gelirde yılda 500 dolar kadar azalmaya yol açıyor” diyor Kılıçdaroğlu. Bu açıklamaya bakınca sanırsınız ki, mülteciler gönderilse hepimizin cebine 500’er dolar para konulacak. Oysa AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin de itiraf ettiği gibi yüz binlerce mülteci en ağır ve zor işlerde çok düşük ücretlerle çalışıp patronların zenginliğine (Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle milli gelire) zenginlik katarken kendileri aç yaşamaya devam ediyorlar.

Kılıçdaroğlu bir yandan mültecileri halkın daha da yoksullaşmasının nedeni gibi gösteriyor. Öbür yandan da Erdoğan’ın vatandaşlık vereceği Suriyeli mültecilerin iktidarı kurtaracağı algısını yaratıyor. Oysa Suriye savaşının üzerinden 10 yıl geçtiği halde vatandaş olabilen Suriyeli sayısı 200 bin bile değil (31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla toplam 193 bin 293).

Bu söylemler ve yaratılan algılar üzerinden mültecilere yönelik ırkçı saldırıların zemini yaratılıyor. Sonra da geçen yaz Ankara Altındağ’da olduğu gibi Suriyelilere yönelik linç girişimleri ve provokasyonlar ortaya çıktığında da “sağduyu” çağrıları yapılıyor!

Öte yandan da Türkiyeli işçi-emekçilerin yaşadığı sorunları daha ağır biçimde yaşayan, bu temelde talepleri ve çıkarları ortak olan mültecilerle mücadele birlikteliği kurmak yerine onları geri göndermekten söz edip Erdoğan’ı ‘kurtarıcı’ haline getiren bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Evet, mülteciler sorunu bu ülkenin önemli sorunlarından biridir. Ancak bugün CHP ve Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu tutum, aslında ülke yönetimine talip olan burjuva muhalefetin bu sorunun gerçek anlamda çözümünden ne kadar uzak olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu sorunun çözümünün ve halkların demokratik barışçıl bir geleceği inşa etmesinin dayanağı haline getirilebilmesinin yolu, yine halk güçlerinin devrimci-demokratik seçeneğini yaratmaktan ve bu temelde ortak mücadele zeminini büyütmekten geçiyor.

NOT: Suriyeli mülteciler konusunda yapılan gerici propaganda karşısında Emek Partisi’nin hazırladığı “10 Soruda Göç, Mülteciler ve Çözüm Önerileri” broşürü, gerçekleri anlatması ve halkın çıkarının nereden geçtiğini göstermesi bakımından örnek bir çalışma olarak duruyor. İlgililer için: 10 soruda göç, mülteciler ve çözüm önerileri

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa