Gitmek ve kalmak
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/200441.jpg)
Fotoğraf @ttbtok'un Twitter paylaşımından alınmıştır
Hepimiz sırayla Cumhurbaşkanının hedef tahtasına yerleşiyoruz. Bugünlerde o tahtada hekimler var. Elbet onlar da sıralarını savıp yerlerini başkalarına bırakacaklar, ama sadece sıra yeniden onlara gelene kadar. Hatırlayacaksınız bundan bir on gün önce Erdoğan, 8 Mart tarihinde kadın muhtarlara yaptığı konuşmada yurt dışına giden -ve özel sektöre geçen- hekimler için “Giderlerse gitsinler” sözlerini sarf etmişti. Bu sözler üzerine de Türk Tabipleri Birliği (TTB) “Hiçbir yere çekip gitmiyoruz, buradaydık, buradayız, burada kalacağız” kampanyası başlattı ve başta sosyal medya üzerinden olmak üzere “Gitmiyoruz” etiketi ile paylaşımlar yapıldı, pankartlar açıldı. TTB protesto eylemleri düzenledi.
Bu itilaf beni, siyasal aktivizm çalışmalarım çerçevesinde uzun yıllardır üzerine kafa yorduğum bu “gitme ve kalma” meselesini yeniden düşünmeye sevk etti. Zaten birkaç yıldır bu konuda uluslararası karşılaştırmalar yapmayı hedefleyen iki araştırmanın da parçasıyım. Malum, otoriter rejimlerin yükselişe geçişi pek çok ülkenin aydınını yerinden etti. Son yıllarda, Rusya’dan, Türkiye’den, Afganistan’dan giden gazetecilerin, sanatçıların, bilim insanlarının sayısı hızla arttı. Ama elbette bu yerinden yurdundan olmalar yeni ve bu döneme özgü değil, tarihin pek çok döneminde rastladığımız bir toplumsal olgu. Nazi Dönemi Almanya’sından göç etmek zorunda kalan bilim insanları, 1970’lerde darbeden ve devlet şiddetinden kaçan Arjantin ve Şili’deki aydınlar, eski Doğu bloku ülkelerinden ve Çin’den Batı’ya göç eden aydınlar, vs. Örneği o kadar çok ki.
Bir toplumsal ve siyasal mesele olarak gitmeye ve kalmaya bilim de ilgisiz değil. Siyasal literatürde “gidenler” kadar, “kalanlar” üzerine de çalışmalar mevcut. Kalanlar nasıl kalıyor? Uzlaşarak ya da egemenlerin iktidarını sessizce tanıyıp tepki göstermeden mi, yoksa iktidara sadakatini her gün yeniden ispatlama gereği duyarak mı? Yoksa örtük ya da açık direnişler sergileyerek mi? Bu ve benzeri sorular bugün de sosyal bilimcilerin kafalarını meşgul etmeye devam ediyor. Ama bilim insanlarının işi hiç de kolay değil, zira otoriter rejimlerde ya da savaş dönemlerinde gidenler ve kalanlar arasında çok keskin bir gerginlik oluşuyor. Kimi zaman açıkça telaffuz edilmese de.
Şarkılara, şiirlere bile konu olmuş: “Gitmek mi zor, kalmak mı zor?”, “Gitme kal bu şehirde”, vs. Bu gidenler ve kalanlar gerginliği önceki yıllarda akademisyenler arasında yaşandı, bugün hekimler arasında da yaşandığını tahmin etmek zor değil. Böylesine gergin ve hassas bir ortamda sosyal bilimlerin söz söyleyebilmesi de oldukça zor.
Gitmek ve kalmak “yüksek gerilim hattı” ne bu döneme özgü ne de Türkiye’ye. Bölünmüş Almanya döneminde “Gitmek isteyenler” ile “Hayır gitmiyoruz” diyenler arasında ciddi bir kutuplaşma oluştuğunu, kendisi de Hitler rejiminden kaçmak zorunda kalan Alman-Amerikalı Siyasal İktisatçı Albert O. Hirschman (1915-2012)’ın çalışmalarından biliyoruz. Özellikle de 1970 yılında kaleme aldığı ve bugün artık klasik eserler arasında yerini alan Exit, Voice and Loyalty kitabından. Bu eserin yaratmış olduğu etki ekonomi biliminin çok ötesine geçerek siyasal aktivizm çalışmalarına kadar uzanıyor. Hirschman’ın şirketler ve örgütler için söyledikleri bireylere de kolaylıkla uyarlanabiliyor. Zira, bu tür kırılma dönemlerinde bireyler toplumsal memnuniyetsizliklerini gidermek için ya gidiyorlar ya kalıyorlar. Gidip mücadelesini başka mecralara taşıyanlar da var, kalıp sesini çıkarabildiği kadar çıkaran da. Tıpkı bugünün Rusya’sında artık baskıya dayanamayıp başka ülkelere gidenler olduğu kadar, polis şiddetine, yıllarca cezaevinde yatma riskine rağmen kalıp “savaşa hayır” diyenler olduğu gibi. Tıpkı Kürt siyasal hareketinde olduğu gibi.
Baskıcı iktidarlar, savaşlar, soykırımlar olduğu sürece, gitmek de, kalmak da, gitmek ile kalmak arasındaki yüksek gerilim hattı da kaçınılmaz görünüyor. “Buradaydık, buradayız, burada kalacağız”, ama aynı zamanda “Gittik, gidiyoruz, gitmeye de devam edeceğiz”. Mekanlar ve ulusal sınırlar üzerinden yeni ayrışmalar yaratmadan önce, sanırım bu gerçekliğin de farkına varmamız gerek…
Evrensel'i Takip Et