TTB ve Başkanına tehditler

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Anayasa’nın 135. maddesinde tanımlanan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından olan tabip odalarının üst kuruluşudur. Hekimlerin üst örgütüdür.

 TTB, çok uzun yıllardır, ülkemizdeki sağlık sorunlarına ve sağlık hakkını ilgilendiren konulara dikkat çeken eleştiri ve önerilerde bulunmakta, etkinlikler ve eylemler düzenlemektedir.

Hemen tüm etkinliklerinde insanların sağlıklı yaşam hakkını savunmaktadırlar. Bilindiği gibi, sağlık hakkı Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenmiş bir insan hakkıdır. Bir sosyal haktır.

İnsan hakları da, BM Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi 5. maddede belirtildiği gibi (haziran 1993), evrenseldir, bölünmezdir, bütünseldir. Tüm insan hakları birbirine bağlıdır, birbiriyle irtibatlıdır.

Sağlık hakkı konusunda, daha önce bu köşede 9 Nisan 2020 tarihinde yayımlanan “Sağlığı korumak devletlerin yükümlülüğüdür” başlıklı yazımda ve 4 Haziran 2020 tarihli “Sağlık hakkı ve 65 yaş üstü nüfusun hakları” başlıklı yazılarımda ulusal üstü insan hakları belgelerinde sağlık hakkının nasıl düzenlendiğini yazmıştım.

Şöyle demiştim:

“1966 tarihli ve sözleşme formatında düzenlendiği için teknik olarak bağlayıcı olduğu kabul edilen BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesinin de (Türkiye bakımından onay tarihi 2003’tür), 12. maddesinde  “sağlık standardı hakkı” yer alır ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesinin  “Ulaşılabilecek  en yüksek sağlık standardına sahip olma hakkı olarak nitelendirdiği 14 No’lu  genel yorumu (…) ayrıntılı değerlendirmeleri içerir.

İşte o yazımda bahsettiğim 14 No’lu genel yorumunda BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi (Komite) BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin (Sözleşme) hazırlık sürecine dair değerlendirmelerde bulunur. Ve sağlık hakkı tanımı tartışmalarına açıklık getirir. Şöyle:

“4. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Üçüncü Komitesi Sözleşme’nin 12. maddesini kaleme alırken, sağlığı “Sadece hastalık veya zafiyet sahibi olmama değil aynı zamanda da fiziksel, akli ve sosyal açıdan da tam anlamıyla iyi durumda olma” şeklinde nitelendiren WHO’nun kurucu belgesinin giriş bölümünde yer alan sağlık hakkı tanımını benimsememiştir. Ancak, Sözleşme’nin 12. maddesinin 1. paragrafındaki “Ulaşılabilecek en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standardı” atfı sadece gerekli sağlık koşullarına sahip olmaya yönelik değildir. Aksine, 12. maddenin 2. paragrafının kaleme alınış tarzı ve nedenleri, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini sağlamaya yönelik birçok sosyoekonomik faktörü ve beslenme, gıda, konut hakkı, güvenli içme suyu ve hijyen, güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları ve sağlıklı bir çevreye erişimi de içermektedir” (s. 238).

Demek oluyor ki,  sadece hastalık veya zafiyet sahibi olmama ile sınırlı değilmiş sağlık. Fiziksel, akli ve sosyal açıdan da iyi olma haliyle de sınırlı da değilmiş. “Ulaşılabilecek en yüksek sağlık standardı” da sadece gerekli sağlık koşullarına sahip olmaya yönelik de değilmiş. İnsanların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerine yönelik pek çok faktörü içeriyormuş: Sosyoekonomik faktörler, beslenme, gıda, konut hakkı, güvenli içme suyu ve hijyen, güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları, sağlıklı bir çevreye erişim gibi…

Peki TTB ve Birliğin Başkanı, değerli insan hakları savunucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ne yapıyor?

BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin, (Türkiye bakımından Anayasa’nın 90/5.maddesine göre bağlayıcı olan Sözleşme’nin) ve elbette Anayasa’nın 56. maddesinin gerektirdiklerini yapıyorlar. Yurttaşların sahip oldukları “Ulaşılabilecek en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standartlarına hakkı”nı savunuyorlar. Sık sık, siyasal iktidara ödevlerini hatırlatıyorlar. Meslektaşlarının ve sağlık çalışanlarının çalışma koşulları, ekonomik ve sosyal hakları konularında açıklamalarda bulunuyorlar. Demokratik ve barışçıl girişim ve tepkilerde bulunuyorlar.

Siyasal iktidar ve ortakları hekimleri ve sağlık çalışanlarını tehditten vazgeçmelidir.

Hekimlerin uyarı, öneri ve talepleri dikkate alınmalı ve gereği yerine getirilmelidir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Palavra çöktü

Palavra çöktü

Merkez Bankası, 2025 yıl sonu enflasyon tahminini, daha yılın ilk sunumunda yüzde 21'den yüzde 24'e yükseltti. Enflasyonu düşürme bahanesiyle 20 aydır ücret ve maaşlara saldıran ekonomi yönetiminin hiçbir öngörüsü gerçekleşmedi. Enflasyonun temel sebebinin iç talep ve ‘ücret artışları’ olduğu palavrası tamamen çöktü.

2025’te asgari ücrete yüzde 30 zam

Memur ve emeklilere yüzde 11.54 zam

İşçi emeklilerine yüzde 15.75 zam

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et