24 Mart 2022 00:31

Ağır yük

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Herhangi bir sistemin insan (emek) ya da piyasa (sermaye) merkezli olup olmadığını anlamanın en kolay yolu, o sistemin gelirlerini ülkenin farklı toplumsal sınıfları arasında nasıl bölüştürdüğü, söz konusu bölüşümde kimlerin ya da hangi sınıfların payına ne kadar düştüğüne bakmaktır.

Türkiye’de sermaye birikiminin önündeki engelleri aşmak, kâr alanlarını daha da genişletmek için atılan en kapsamlı adımların başında özelleştirme uygulamaları geliyor. Türkiye’nin özelleştirme serüveninde kamu ve özel arasındaki ayrım büyük ölçüde belirsizleşirken, en temel kamu hizmetleri bile zaman içinde ‘yurttaşlık hakkı’ üzerinden değil ‘müşteri ilişkileri’ üzerinden hayata geçirilmeye başlandı.

Türkiye’de resmi olarak 1986’da başlayan özelleştirmelerin yüzde 92’si son yirmi yılda AKP iktidarı döneminde yapıldı. Yapılan özelleştirmelerin yanı sıra kamunun mal ve hizmet üretimi ile kamu hizmetlerinin sunumunda yaşanan yoğun piyasalaştırma ve ticarileştirme uygulamalarının kaçınılmaz sonucu olarak ülke ekonomisi tamamen dışa bağımlı hale getirildi.

Ülke tarihinin en uzun süreli ve en ağır krizi yaşanırken bile ekonominin sınırlı kaynaklarının müşteri garantili projeler, kur korumalı mevduat vb. gibi uygulamalarla bir avuç azınlığın çıkarları doğrultusunda kullanılmasının ağır sonuçları şimdiden ortaya çıkmaya başladı.

Erdoğan, 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışında yap-işlet-devret projelerini överken, bu modelin uzun yıllar boyunca devlete kazanç sağlayacağını iddia etti. Erdoğan ayrıca köprüdeki geçişlerin yüklenici firma aleyhine olması durumunda aradaki bedelin devlet kasasından (halkın cebinden) ödeneceğini söyleyerek, daha önce ‘Milletin cebinden kuruş çıkmayacak’ iddiasını ilk kez kendi ağzıyla yalanlamış oldu.

Türkiye ekonomisinin sadece bugününü değil, geleceğini de ipotek altına alan müşteri garantili projeler için 2022 bütçesinde 42.5 milyar TL ayrılmış olsa da, Türk lirası değer kaybettikçe ödenecek fatura kabarıyor. Benzer bir durum kur korumalı mevduat açısından da geçerli ve uygulamanın devam etmesi halinde Hazinenin (halkın) sırtına binecek yükün tahmin edilenlerden çok daha fazla olması kaçınılmaz.

İktidar ekonominin kaynaklarını işçiler, emekçiler, üretici köylüler ve küçük esnaf için kullanmaktan kaçınırken, şehir hastaneleri, havaalanları, köprüler, tüneller ve otoyollar üzerinden yapılan ‘müşteri garantili’ ödemeler için her yıl bütçeden milyarlarca lira kaynak ayrılıyor. Bu durum ‘beşli çete’ olarak bilinen büyük müteahhit firmaları ile iktidar arasında kurulan ve iktidarın finansmanı gibi ‘tamamen duygusal’ olan ilişkilerden ayrı ya da bağımsız değil.

Milyonlar açısından ülke kaynaklarının bölüşümü sorunu, ekonomik kriz nedeniyle çok zor günler geçiren milyonların gündemine geçmişe göre daha fazla girmeye başladı. Bu nedenle büyük bölümü halktan toplanan vergilerden oluşan kaynakların kullanımında tek söz sahibi olan iktidarın tercihlerini kimlerden yana yaptığı, geçmişe göre çok daha açık şekilde sorgulanmaya ve eleştirilmeye başlandı.

Emekçilerle ilgili bir konuda kaynakların nasıl kullanılacağı sorunu gündeme geldiğinde ya da kaynakların herkesin ihtiyacına göre adilce bölüşülmesi talep edildiğinde, kaynakların denetimini elinde tutanlar, patronlar için hazinenin musluklarını sonuna kadar açarken, emekçilerin geçinemiyoruz çığlıkları ve insanca yaşayacak ücret talepleri gündeme geldiğinde o musluklardan bir damla su bile akmıyor.

Bugüne kadar gerek ülke, gerekse ekonomi yönetiminde yapılan bilinçli tercihler ve atılan yanlış adımların bedeli her geçen gün katlanarak artıyor. Halkın sırtına yıkılması kaçınılmaz olan ağır yükün yakın gelecekte taşınamayacak kadar büyümesi karşısında sessiz ve tepkisiz kalınmaması gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa