NATO’nun savaşı ve Erdoğan’ın tutumu!
Fotoğraf: Halil Sağırkaya/ AA
Rusya-Ukrayna savaşı bir ayını geride bırakırken Brüksel’de olağanüstü toplanan NATO liderler zirvesi, güçleri doğrudan karşı karşıya gelmiş olmasa da bu savaşın asıl olarak Rusya ve NATO-ABD savaşı olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu gerçeği görmek için NATO zirvesi öncesinde ABD’deki Biden yönetimi ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg tarafından yapılan açıklamalara bakmak yeter.
Biden yönetiminin bu zirveyle ne hedeflediğini Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı JakeSullivan, “Ukrayna’ya askeri yardımın sonraki aşamasını koordine etmek, Rusya’ya karşı daha fazla yaptırım uygulamak ve Avrupa’nın Rus enerjisine olan ihtiyacını azaltacak bir eylem planı sunmak” biçiminde özetliyor. ABD Başkanı Biden, NATO zirvesinden sonra Polonya’ya giderek “Doğu Avrupa’daki müttefiklere daha fazla destek” mesajı da verecek.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de zirve öncesinde yaptığı basın toplantısında NATO’nun 2014’ten beri Ukrayna ordusunu eğittiğini ve Rusya’ya karşı tanksavar, hava savunma sistemleri, SİHA, yakıt ve mühimmat desteği sağladığını hatırlatarak “Yarın müttefiklerin Ukrayna’ya ek destek için anlaşma sağlamasını bekliyorum.Ukrayna’yı desteklemek için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız” açıklamasını yaptı.
Stoltenberg, zirvede bir yandan NATO’nun Doğu Avrupa’da Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Slovakya’da dört yeni muharebe grubunun konuşlanması kararının alınacağını ama öte yandan da NATO ve Rusya arasında bir çatışma istemediklerini de söylüyor!
Bu yazı yazılırken sonuçları henüz açıklanmamış olsa da zirve öncesinde ABD ve NATO cephesinden öncesinde yapılan açıklamalar, NATO liderler zirvesinin hedeflerini açıkça ortaya koyuyor.
Birinci olarak, Ukrayna’ya silah ve askeri yardımı arttırarak savaşın devam etmesini sağlayıp Rusya’nın hedeflerine ulaşmasını engellemek.
İkincisi, Ukrayna savaşını Doğu Avrupa’da asker ve silah yığınağı için bir fırsata dönüştürmek-ki, NATO Genel Sekreteri her ne kadar Rusya ile çatışma istemediklerini söylese de bu kararın Rusya ile gerilimi daha fazla tırmandırma yönünde atılmış bir adım olduğuna şüphe yok.
Üçüncüsü ve en tartışmalı olacağı görüneni ise, Avrupa’nın Rus enerjisine bağımlılığını azaltmaya yönelik eylem planıdır. Çünkü Almanya başta AB üyeleri, Rus enerjisine bağımlılığı (AB doğal gaz ihtiyacının yüzde 40’ını ve petrol ihtiyacının yüzde 27’sini Rusya’dan karşılıyor) azaltmaya yönelik adımlar atsalar da bu adımların kısa vadede sonuç vermesi mümkün görünmüyor.
Hafta başında toplanan AB savunma ve dışişleri bakanları’Stratejik pusula’ adı altında ortak savunma politikalarını belirleyen bir belge açıklamış ve ‘Hızlı Mukavemet Birliği’ adı altında 5 bin kişilik bir askeri gücün oluşturulmasını kararlaştırmıştı. Bu toplantıdan sonra AB Dışilişkiler Temsilcisi Josep Borrell, Rus petrolüne yönelik bir ambargo kararının çıkmadığını da açıklamıştı. Dolayısıyla ABD’nin hedeflerinden birinin AB’nin enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltma adı altında kendine daha fazla bağımlı hale gelmesini sağlamak ve bu amaçla Ukrayna savaşını kullanmak olduğu görülüyor.
NATO zirvesi her ne kadar Ukrayna savaşı üzerinden “Rus tehdidi”ne karşı toplanmış olsa da zirve öncesinde Çin ile ilgili yapılan açıklamaları da atlamamak gerekiyor.
ABD Başkanı Biden geçen hafta Çin Lideri Şi Cinping ile video konferans üzerinden bir görüşme gerçekleştirmiş ve bu görüşmeyle ilgili ABD’den “Çin’in, Ukrayna’daki sivillere karşı acımasız saldırılar düzenleyen Rusya’ya maddi destek sağlaması halinde sonuçları hakkında bilgi verildi” açıklaması yapılarak Çin tehdit edilmişti. ABD’nin bu açıklamasını Stoltenberg’in “Pekin, Rusya’dan yana destek vermeye başlamıştır. İttifak (NATO), Çin’in Rusya’ya teçhizat desteği verdiğinden endişe etmektedir” açıklaması takip etmişti.
ABD’nin Çin’e yönelik tehdidi -ki, yarın Rusya ve Çin arasındaki ticari ilişkilerin bile “maddi destek” olarak yorumlanmayacağının garantisi yok- Rusya’yı durdurmaya çalışırken bile aklının Çin’de olduğunu gösteriyor.
Daha da önemlisi, NATO Genel Sekreterinin Çin’i hedef göstermesi, bu örgütün “Avrupa’yı savunma” iddiasının aksine ABD’nin emperyalist amaçlarına yedeklenmiş bir savaş örgütü olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Öte yandan NATO’nun Doğu Avrupa’daki asker ve silah yığınağını büyütme kararının Rusya’yla gerilimi tırmandırma ve yeni savaşları kışkırtma yönünde atılmış bir adım olduğu da açıktır.
NATO, emperyalist bir savaş örgütüdür ve bu nedenle liderler zirvesinden “barışı savunma” adı altında ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistlerin çıkarlarını savunma amaçlı kararlar çıkacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok!
Bu genel çerçeve içinde Türkiye için de bir parantez açmak gerekiyor.
Çünkü NATO liderler zirvesinin en çok merak edilen konulardan biri de Biden ve Erdoğan arasında bir görüşme olup olmayacağı ve bu süreçte Erdoğan yönetiminin nasıl bir rol üstleneceği, nasıl bir tutum alacağı konusudur.
Geçtiğimiz günlerde Reuters’a konuşan ABD’li yetkililer, ABD’nin Türkiye’ye Rusya’dan satın alınan S-400’leri Ukrayna’ya vermesini önerdiğini açıklamışlardı. Bu öneri, Ukrayna savaşının seyrine bağlı olarak Biden yönetiminin Rusya’ya karşı daha açık tutum alması için Erdoğan üzerindeki baskıyı arttıracağının işaretlerini veriyor. Zaten Erdoğan da bu gerçeği gördüğü için Rusya ve Ukrayna arasında ara buluculuğa soyunmuş durumda. Çünkü bir yandan hem NATO üyesi ve hem de Ukrayna ile iyi ilişkilere sahip, Ukrayna’ya SİHA satan bir yönetim olarak duruyor. Öte yandan da Rusya ile de önemli ticari ilişkileri ve siyasi anlaşmaları bulunuyor. Rusya ile karşı karşıya gelmenin hem ekonomik ve hem de Suriye başta olmak üzere bölgede ciddi siyasi sonuçları olacağını görüyor.
Ukrayna savaşı ve bu savaşla bağlantılı olarak Karadeniz, Kafkasya ve Doğu Akdeniz’de kızışan egemenlik mücadelesi, Erdoğan’ın temsilcisi olduğu burjuva gericiliğin çıkarları temelinde bugüne kadar emperyalistler arasındaki çatlakları, çelişkileri kullanma politikasının bir bumerang gibi kendisine doğru dönmekte olduğunu gösteriyor.
Böylesi bir tabloda Erdoğan’ın, Rusya-Ukrayna savaşının daha uzun sürmemesi için dua etmesinin Türkiye’yi tehditlerden uzak tutmaya yetmeyeceği ortadadır. Türkiye, ABD emperyalizminin çıkarları temelinde yeni gerilim ve savaşları kışkırtmaktan geri durmayan NATO’dan çıkmalıdır. Suriye ve Libya başta olmak üzere müdahale politikalarına son vermeli ve silahlı güçlerini geri çekmelidir.
NATO zirvesinden Türkiye ve bölge halkları için çıkartılması gereken sonuç budur!
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57