Sağlıkta şiddet ve 'kamu otoritesi'
Ankara'da sağlıkta şiddete karşı yapılan eylem | Fotoğraf: Evrensel
Sağlık Bakanı sağlık emekçilerine şiddet uygulayanların ‘Madde bağımlısı ve daha önce aile içinde şiddet görmüş’, ‘Davranış kontrolünü kaybetmeye meyyal kişilik yapısına sahip kişiler’ olduğunu zannediyor. Sözlü saldırıların da hasta yakını (ya da hasta) ile ‘Sağlık çalışanı arasındaki yanlış beklentiden kaynaklanan gerilim’den ortaya çıktığını savunuyor. Bu tipler Fahrettin Koca’ya göre ‘Kendilerini kamu otoritesi yerine koyabilecek bir kişilik bozukluğuna sahipler’.
Bakan, sağlık emekçilerinin son zamanlarda eylemler, açıklamalar yaparak, g(ö)rev’e çıkarak protesto etmeye, dert anlatmaya çalıştığı yaygın şiddetin gerekçesini Ayhan Songar ekolünün sistemleştirdiği bütün klişeleri sayarak özetlemiş oldu. Şiddeti anormal bir düzenin normali olarak değil tıbbi bir vaka olarak tanımladı. Böylece şiddet faili olan kişi psikopat, kamu otoritesi ise hasta yakınlarının çarpık beklentisi nedeniyle ele geçirilmiş durumda.
İyi de bu hastaları kim böyle psikopatlaştırdı? Bakana göre bunun da yanıtı hazır: Fıtrat veya kişilik bozukluğu. İyileştirilemez bir musibet.
Oysa hekimler tane tane anlatıyor. Beş dakikaya sığdırılmak zorundaki muayene süresi, yapboz haline gelen sağlıkta dönüşüm/reform sistemleri, yorucu ve karşılığı alınmayan uzun çalışma saatleri, hastaların alamadığı randevular, kamu hastanelerinin düşük sübvansiyonu, araç gereçsizlik, atanmış-yandaş üst personelin mobbingi ve bütün bunlara sebep olan, ilaca ve sağlığa ulaşımı zorlaştıran sağlık sistemi. Bu sistem bizzat bakanı da sermayedar haline getiren özelleştirme siyasetiyle kuruldu. Kamu hastanelerini devre dışı bırakarak yerleşim yerlerine uzak, hasta garantili şehir hastaneleri, zembereğinden boşalmış çöküşün en son noktası. Yapabilen hekimler memleketten kaçıyor. Gerisi eylem-grev direnmeye çalışıyor.
Zıvanadan çıkmış kamu otoritesini telafi etmek hasta/hasta yakınının sağlıkçılarla, çok çabuk şiddete dönüşen diyaloğuna bırakıldı.
Hekim örgütlerini bütün bunları kamuoyuna açıkladıkları için sürekli karalayan ve kapatılmakla tehdit eden iktidarın resmi ve gayriresmi bileşenleri TTB’ye suç örgütü muamelesi yaptıkça, otorite, sağlık sisteminin labirentlerinde çıldırmış mağdura anında delege ediliyor zaten.
Tetiklenmiş tepkisi ve öfkesiyle sağlık emekçilerini terbiye etmeye yeltenen kamu otoritesinin atanmış taşeronları (şiddetin failleri) böylece iktidarın önüne dikilmiş koruyucu bir barikat gibiler. Sadece bakan değil iktidar da şiddet uygulayana hukuki değil tıbbi bir vaka olarak bakmayı tercih ettiği için kişinin cezai ehliyeti yok. Şiddet, ekonomik ve sosyal bozuşmanın hem zorunlu bir çıktısı hem de esas nedeni gizleyen örtüsü haline geldi. Halkın hoşnutsuz olduğu her konuda onun önüne öfkesini yönelteceği bir düşman imal eden iktidar şimdiye kadar hiç zorlanmadı.
İşsizliğin sebebi ya da ucuz iş gücünün nedeni Suriyeli göçmenler oldu. Dış politika değil, göç pazarlıkları değil çoğunluğun hedefi göçmenler oldu. Kürt sorununun nasıl çözüleceği değil de ırkçı ve milliyetçi kışkırtmalar eşliğinde Kürtlere yönelik linçler yaşandı. Hane geliri düşüp yoksulluk derinleştikçe, kışkırtılmış erkek iş gücünün yitik itibarı kadının bedeni üzerinde geri alınsın diye kadına yönelik şiddete ve katle mahkemeler huzurunda yeşil ışık yakıldı. Gıda krizi kapıda göründüğünde sebebi savaştı. Fiyatların artmasının sorumlusu marketçiler, emlakçılar, esnaftı. Bozulan sağlık sisteminin de doktorlar!
İktidar toplumu böyle yönetiyor. Demek ki mevcut kamu idaresi, otoritesini toplumun birbirine düşmesine borçlu durumda. Buna rağmen alacaklı olan da iktidar. Mesela AKP iktidarı öncesinde olmayan paletli ambulans Erdoğan sayesinde var. Zaten her şey AKP ile var.
Fakat AKP iktidarı öncesinde olup da bugün olmayan şey, eğitim ve sağlık hizmetlerinin önemli ölçüde bedava olmasıydı. Sağlık kurumları böylesine özelleşmemiş, sağlık metalaşmamıştı. Oysa “Hem hizmet istiyorsunuz hem de bedava olsun” ayarında sayısız söylemle, halk kamu hizmetlerine para ödemeye alıştırılmadan önce, yol dediğin bedavaydı. Köprülerde Deli Dumrul gişesi yoktu.
Bugün geldiğimiz berbat noktada o tehlikeli, ‘Davranış kontrolünü kaybetmeye meyyal kişilik…’ler kamu otoritesini nasıl ele geçirmesin! Olmasa şaşmak gerekir.
Demek ki günbegün psikolojik vaka üreten sistemin ayarlarıyla oynamak gerekir artık. ‘Sağlıklı’ bir toplumsal düzen için sağlığın parasız bir kamu hizmeti haline gelmesi birinci koşul. İkincisi ise tüm sağlık kuruluşlarının, şimdi kapatılsın diye propaganda yapılan ve halka kötülenen TTB’nin ve diğer sağlık örgütlerinin denetimine bırakılması. Böyle yapılsın ve bakın bakalım şiddet kalıyor mu?
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00