26 Mart 2022 00:03

Türk-Alman üniversitesinde ilahiyat fakültesi ve diplomasi üzerinden yürütülen iç siyaset

Olaf Scholz ve Tayyip Erdoğan

Ekran görüntüsü, TCCB'nin canlı yayınından alınmıştır

Paylaş

Hızla değişen gündem, pek çok önemli ayrıntının gözden kaçmasına neden oluyor. Geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Olaf Scholz Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Uzmanlar bu beklenmedik ziyareti Türkiye’nin Ukrayna’nın işgaline yönelik diplomasisinin takdir edilmesiyle açıkladı. Artan ilgi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı yeni dönemde Türkiye’den artan beklentilerle ilişkilendirildi.

Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarının Antalya’da gerçekleştirdikleri görüşme sonrasında ABD Başkanı Biden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yaptı. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Kosova Cumhurbaşkanı Osmani ve Polonya Cumhurbaşkanı Duda ardı ardına Türkiye’deydi. Yakın dönemde diplomasi tarihinde eşine az rastlanır sertlikte tartışmaların odağında olan Hollanda Başbakanı Rutte’nin ziyareti de bu takdir listesine eklendi.  

Ne bu ziyaretlerde, ne de geçtiğimiz hafta ardı ardına Brüksel’de toplanan ‘NATO Liderler Zirvesi’ ve ‘Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde Türkiye’de yoğun bir biçimde yaşanan insan hakkı ihlalleri ve demokrasi kıtlığı gündeme getirildi.

Hak ihlallerinin geriletilmesi umudu bir yana, son yıllarda iyice bozulmuş olan AB-Türkiye ilişkilerinin bu baskı ortamına rağmen düzeltilmesi yönünde ilerleyen süreç, demokrasinin gelişimi ve özgürlük alanının genişletilmesi için Batı’dan umutlu kesimlere bir yanıt niteliği de taşıyor.

* * *

Öte yandan bahsi geçen diplomasi trafiği, diplomatik ziyaretlerin iç siyasete uygun bir biçimde kullanılmasını göstermesi açısından da önemliydi. Göreve başlamasının ardından ilk kez Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Almanya Başbakanı Scholz ile görüşmelerinin ardından yapılan basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitim alanında İstanbul’daki Türk Alman Üniversitesinin önemini vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti:

"Bunu da Sayın Şansölye ile özellikle görüştük. O da Türk-Alman Üniversitesinde bir ilahiyat fakültesi kurulması ama aynı şekilde Türk-Alman Üniversitesinin Almanya ayağının da tensip edecekleri eyalet veya şehir orada hemen süratle onun adımının da atılmasını ben kendilerine de teklif ettim. Zaten sözleşmenin altyapısında, içeriğinde de bu var, mevcut ve bu adımı da atmak suretiyle bir an önce Almanya ayağında da bir Türk Alman Üniversitesini kurmamız, oradaki özellikle ilahiyat konusunda da bir açığın giderilmesinde çok fayda sağlayacaktır.”  

Scholz basın toplantısında bu konudan söz etmedi; Alman basını Erdoğan’ın sözlerinin bu bölümüne hiç yer vermedi. Erdoğan’ın ‘Almanya’da ilahiyat fakültesi kurulması’ talebi sadece iç basında öne çıkarıldı ve bir Erdoğan klasiği olarak ‘Dış siyaset üzerinden iç siyasetin oluşturulması’na yeni bir örnek olup olmadığı sorusu akıllara geldi.  

* * *

Erdoğan özellikle Almanya’da ilahiyat fakültesi açığı olduğunu vurguluyor. Ancak YÖK’ün resmi verilerine göre, 57’si devlet üniversitelerinde olmak üzere 60 ilahiyat fakültesi var. Bu hayli yüksek sayıdaki fakültelere ek olarak Türk Alman Üniversitesi bünyesinde önce Türkiye’de, sonrasında Almanya’da ilahiyat fakültesi kurulması talebi, üzerinde düşünülmeyi gerektiriyor.

Almanya’da din eğitiminin içeriğini sivil kurumlar belirliyor. Bu konuda birçok eyalette DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) otorite kabul ediliyor. Bu süreçte yaşadığı sorunlar nedeniyle Alman devleti kendi ülkesinde yetişmiş kanaat önderleri aracılığıyla bir din politikası geliştirmeyi tercih ediyor. Erdoğan iktidarı boyunca Almanya ile kurulan din köprüsünün amacı ise bundan farklı bir Müslüman tipi oluşturmak.

Alman Anayasası’nın din eğitimini düzenleyen 7. maddesine göre din eğitiminin düzenlenmesiyle yükümlü olan devlet, herhangi bir din ile kendisini tanımlayamayacağı gibi, din eğitiminin içeriğini de oluşturamaz. Dini inançlar arasında tarafsız ve hepsine eşit uzaklıktadır. Bu ilke doğrultusunda, Almanya’yı oluşturan 16 eyalette başta en büyük azınlık dini olan İslam olmak üzere pek çok dinin eğitimi verilmektedir.

Yükseköğretim seviyesine de yansıtılan bu çeşitliliğin, ‘cemevi’ni ibadethane olarak tanımayan ve iç siyasetini dış siyaseti üzerinden beslemeyi alışkanlık haline getirmiş bir zihniyetle ilahiyat eğitimi ortaklığını nasıl kuracağı merakla beklenmektedir. Ilımlı bir sekülerliğin yaşandığı Almanya’yı temsil eden bir üniversitede ilahiyat eğitimi konusunda ilkesel bir yaklaşım mı sergileneceği yoksa tıpkı insan hakları meselesinde olduğu gibi uluslararası politikanın güncel gelgitlerine göre çifte standart içeren bir tutum mu takınılacağını hep birlikte göreceğiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa