28 Mart 2022

Soylu’nun ziyareti ve Diyarbakır’da yasaklı günler

Süleyman Soylu |
Fotoğraf: DHA

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 25 Mart günü Diyarbakır’daydı. “Her geldiğimde gelişen bir Diyarbakır görüyorum. Her geldiğimde yüzleri daha fazla gülen Diyarbakırlılar görüyorum” dedi ve ekledi: “Bizi kaosa sokmazlarsa sıkıntıya sokmazlarsa başka bir şeylerle uğraşırız. Bir taraftan Hanımelleri Çarşısı’nı açarız. Diğer taraftan 1.5 milyarın üzerinde yatırımla 1500 kişinin çalışacağı işyerleri açarız, yeni sanayi sitelerini açarız.”

Kenti ziyareti sırasında Vali Münir Karaloğlu ile de görüştü. Hemen bir gün sonra, Diyarbakır Valiliği sitesinden, kentte, “Valilik ile kaymakamlık makamlarının uygun göreceği etkinlikler hariç”, her türlü açık, kapalı alan etkinliklerinin 10 gün süre ile yasaklandığı duyuruldu.

Diyarbakır’ın son Newroz’a da aralarında demokratik kurum yöneticilerinin bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alındığı bir süreç ile gidildiğini hatırlatalım. İnsanların Newroz alanına girişinde de engeller çıkarılmıştı.Bu arada, Diyarbakır Valisi Karaloğlu’nun, Newroz mesajında, Kürtçe ifadelere yer verdiği notu da bir yerde dursun.Kentte bir süredir yasaklar, dönemin özellikleri ve valiliğin iktidar ile uyumlu politikalarına bağlı olarak fiili biçimlerle işliyordu. Ve son yerel seçimlerin ardından HDP’li belediyelere aşamalı olarak kayyum atama süreçleri yaşanırken, Valilik kendi himayesinde Kürtçe etkinlikleri de bir yandan devrede tuttu.

Çizgi Kürt siyasi hareketi ile ilişkili ve iktidara muhalif içerikli olmak üzerinde kuruluyor, HDP sistemli bir biçimde, aralıksız olarak ‘terörize’ edilirken, kentteki muhalif kurumlara yönelik olarak da bir rutine dönüşen gözaltı süreçleri işletiliyordu. Millet İttifakı liderleri kente geldiğinde iktidar ittifakı sözcüleri ve iktidar medyası tarafından kriminalize ediliyor, ancak Van’da bir yılı aşkın süredir yasaklar devam ederken, Diyarbakır’da açık alanda açıklama yapılıyor ve herhangi bir olaylı gündem olmuyordu.

Soylu’nun gelişinin hemen ardından Diyarbakır’da ilan edilen 10 günlük yasağı, Diyarbakır’ın deneyimli gazetecilerine de sordum. “Buna somut gerekçe gösterilebilecek hiçbir şey yok kentte. Bu açıdan bakınca insan anlamakta güçlük çekiyor” dediler. Bir meslektaşım, “Kitlesel geçen Newroz’a bir yanıt olabilir diye düşünüyor insan” yorumunu yaptı.

Bu gelişmenin yanına, Cumhur İttifakının Meclise sunduğu Seçim Kanunu teklifini koyun. Bugüne kadar yüzde 10 barajının ısrarla arkasında duran iktidar, ortağının yaşadığı baraj riski sonrası, 20 yılın ardından barajı yüzde 7’ye çekmekten söz ediyor ve bunun etrafında demokratikleşme propagandası yapıyor.

‘12 Eylül darbe anayasasını değiştiriyoruz’ propagandası ile yapılan anayasa değişikliği sürecinin yüksek yargıda iktidarın yeniden yapılandırma hamlelerinin önünü açtığı ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargı alanındaki tasfiye ve kadrolaşma sürecinin, son seçim kanunu teklifinde il ve ilçe seçim kurulları başkanlarının seçimi açısından elverişli bir zemin sunduğu biliniyor.

Bu teklif ile HDP’nin kapatılma hesabına kadar uzanan bir dizi planın da yedekte tutulduğu unutulmasın. Teklifin maddeleri üzerinden çeşitli yorum ve analizler yapıldı. Kuşkusuz bu çok önemli. Ama daha da önemlisi bu Seçim Kanunu teklifinin bir irade beyanını içeriyor olması. O irade beyanı, Diyarbakır’da ilan edilen 10 günlük yasakla birlikte okunmalı. Halkayı biraz daha genişleterek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, durup dururken(!) İmralı üzerinden verdiği ve o dönem çeşitli senaryolarla birlikte tartışılan açıklamalarını ekleyin.

Böylesi bir ortamda açıkçası ‘Provokasyona gelmemek’, iktidar bakımından çok önemli görülmüyor. O provokasyon iklimi yasaklar, gözaltılar ve muhalefetin sürekli itham edilerek kriminalize edilmesi ile inşa ediliyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin konuşmalarında sürekli yansıyan iktidar ittifakının bekasını ülkenin bekası olarak ilan etme stratejisi de buraya oturuyor.

O nedenle, ‘Seçimlerin çok önemli olmadığını’ söyleyen kendisini kandırır. Siyasetin sandığa indirgenmemesi ve parlamentoya yansıyacak halk iradesinin ancak toplumsal hayatta sağlam örgütlenmiş bir zeminle garanti altına alınabileceğini bilerek, ama yaklaşan seçimlerin kritik bir özellik taşıdığı gerçeğini elden bırakmayarak davranmak gerekiyor.

İktidarın önceki seçimlerde ciddi kural ihlalleri ve manipülasyonları, “Bunlar iktidarda kalmanın bir yolunu bulur” gibi karamsar bir ruh halini de besliyor bir yandan. Bu açıdan, geçtiğimiz günlerde Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu tarafından yapılan açıklamada dile getirildiği gibi, beklemek değil, müdahil olarak mücadele etmek kritik önemde.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et