29 Mart 2022 00:45

Musa Anter davası ve JİTEM’in AK’lanması!

Musa Anter, katledilişinin 29 yılında vurulduğu yerde anıldı

Fotoğraf: Fırat Topal/Evrensel

Paylaş

AKP-Erdoğan iktidarı, JİTEM ana davası ile birleştirilen Musa Anter cinayeti davasını ‘zaman aşımına’ terk etmek istiyor. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davayla ilgili 23 Mart’ta yapılan duruşma, Adalet Bakanlığının İsveç’te yaşayan JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın ifadesinin alınması için gerekli adımları atmaması nedeniyle 20 Haziran’a ertelendi. Bakanlık, 20 Eylül 2022’ye kadar gerekli adımları atmazsa dava, 30 yıllık zaman aşımı nedeniyle düşecek.

Apê Musa (Musa Amca), 1940’lı yıllardan 1992’de JİTEM tarafından katledilmesine kadar baskılara, idamla yargılanmasına, yıllarca hapis yatmasına ve her yazısından sonra soluğu mahkeme kapılarında almasına rağmen Kürt sorununun barışçıl çözümünü ve demokrasiyi savunan bir aydındı. Can Yücel’in deyimiyle o “Türkçesi ve Kırmancası ile karşı kıyıya kardaşlıkla ulaşmış” bir bilgeydi. Açıktır ki; böylesine sembol bir ismin katledilmesiyle ilgili dava karşısındaki tutumu, iktidarın aynı zamanda Kürt sorununun çözümü ve karanlıkların aydınlatılıp ülkenin demokratikleşmesi konusundaki duruşunu da göstermektedir.

AKP-Erdoğan iktidarının Musa Anter cinayetinin de bir parçası olduğu JİTEM cinayetleri karşısındaki tutumuna baktığımızda, bu davaları kendi iktidar mücadelesi için araçsallaştırmaktan başlayıp bugün JİTEM’cilere kucak açmaya uzanan bir tarih görüyoruz.

Peki, AKP-Erdoğan iktidarı bu davaları nasıl araçsallaştırdı?

Birinci olarak, Ergenekon davasından yargılanan JİTEM’ci generaller, sadece “darbe girişimi” iddiası ile yargılandı. Bu davaların Kürt halkına karşı işlenen suçlarla birleştirilmesi ve aralarında HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın da bulunduğu mağdurların davaya müdahil olma başvuruları reddedilmişti. Yani o dönem iktidarı Gülencilerle paylaşan AKP-Erdoğan, “Askeri vesayeti ortadan kaldırma” ve “Demokratikleşme” adı altında kendi iktidarı önünde engel olarak gördüğü bir güç odağını tasfiye etmekle sınırlı bir operasyon yapıyordu-ki, daha sonra askeri vesayeti ortadan kaldırma iddiasındaki bu güç odakları arasında (AKP-Erdoğan ve Gülenciler) bir darbe girişiminin yaşanması da bu gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.

İkincisi, AKP-Erdoğan iktidarı döneminde açılan JİTEM davaları üzerinden Kürt halkında sorunun çözümü ve karanlıkların aydınlatılması konusunda beklenti yaratılmaya çalışıldı. Bu kapsamda JİTEM’in Kızıltepe, Dargeçit, Cizre, Muş, Lice, Kulp gibi yerlerde gerçekleştirdiği katliam, kayıplar, işkence vs. gibi suçlarla ilgili davalar açıldı. Ancak eski JİTEM’ci Abdülkadir Aygan’ın yapılan incelemeler sonucu doğrulanan itiraflarına ve JİTEM’in kurucularından Emekli Albay Arif Doğan’ın Ergenekon davası kapsamında evinde yapılan aramada JİTEM’in personel ödemeleri ve masrafları konusunda birçok resmi belge bulunmasına rağmen hazırlanan iddianamelerde JİTEM “Genelkurmay ve devletin bilgisi dışında oluşturulmuş bir suç örgütü” olarak gösterildi. Yapılan yargılamalarda JİTEM’cilere emir verenler ve “Devlet adına kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyerek onları sahiplenen siyasiler bu davaların kapsamı dışında bırakıldılar. Dolayısıyla bu davaların karanlıkların aydınlatılması ve geçmişle yüzleşmenin sağlanması rolünü oynayabilmesi en başından engellenmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015’te "masa yok” diyerek “çözüm süreci”ni bitirip yeniden baskı ve şiddet politikalarına sarılması, JİTEM davaları için de bir dönüm noktası oldu. Kaybedilip katledilen insanların DNA testleriyle kimliklerinin doğrulanması gibi birçok kanıtın bulunduğu Dargeçit, Cizre, Kızıltepe, Diyarbakır JİTEM davaları ardı sıra beraat ya da görevsizlik kararlarıyla sonuçlandı.

Ancak yazının başlığındaki “JİTEM’in AK’lanması” vurgusu, JİTEM davalarının kapatılmak istenmesinden daha fazlasına işaret ediyor. Çünkü “bin operasyon”cu Mehmet Ağar ve Tansu Çiller başta olmak üzere eski JİTEM’ciler bugünkü iktidar blokuna dahil oldular. Yani Erdoğan, onları baskıcı tek adam iktidarının dayanaklarından biri haline getirmek üzere sahiplendi. Böylece JİTEM’ciler AK’landı!

20 Eylül 1992’de Apê Musa’nın katledildiği JİTEM cinayetinden yaralı kurtulan ve daha sonra AKP’ye katılan Orhan Miroğlu’nun 2019’da tanık olarak katıldığı duruşmada “Bu cinayetin arkasında FETÖ var” demesi, Kürtlerde beklenti yaratmak amacıyla AKP’ye katılan Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner, Muhsin Kızılkaya gibi isimlerin ne kadar pespaye bir noktaya geldiğini/getirildiğini göstermesi bakımından da dikkat çekicidir.

Apê Musa, öldürülmeden iki yıl önce 1990’da Fırat Cewerî ile yaptığı ve Kürt kültür-sanat-politika dergisi Dilop’un 14. sayısında yayımlanan röportajda kendini hırsızların boğazına bıçak dayadığı ama anne babasını (ülkesini ve halkını) uyandırmaya çalışan bir çocuğa benzettikten sonra “Artık anne ile baba uyanmış ama, yüreğim ferah. Hırsızların kaçmaktan başka yolu yok. Şimdi veya sonra, elbet bir gün kaçacaklar” diyordu.

Tam da Apê Musa’nın söylediği gibi, 2022 Newroz alanlarına akan yüz binler ömrü boyunca özlemini duyup savunduğu ulusal-demokratik taleplerin ve mücadelenin ne kadar canlı olduğunu bir kez daha gösterdiler.

Evet, Erdoğan iktidarının Adalet Bakanlığı, “Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının, yeminli, canlı bir şahidiyim. Yalnız şahidi mi? Değil... Sanığı, mahkumu ve davacısıyım” diyen Musa Anter’in katledildiği JİTEM davasını zaman aşımına terk ederek unutturmak istiyor. Ancak bilinmelidir ki, insanlığa karşı işlenen diğer suçlar gibi JİTEM davasında ‘zaman aşımı’, ne suçluları ne de onları koruyanları kurtarmaya yetmeyecektir. O yüzden biz de karanlıkların aydınlatılıp suçluların yargılanması ve demokratik bir gelecek kurma mücadelesi için sembolik bir anlam ve önem taşıyan Apê Musa’nın davasının takipçisi olmaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa