30 Mart 2022 00:50

Sol neden birleşmez?

Fransa'da protesto gösterisi

Fotoğraf: Eren Araman/Evrensel

Paylaş

Biz Türkiye’de “Muhalefet neden bir araya gelemiyor” diye soraduralım, bazı ülkelerde soru hâlâ “Sol neden bir araya gelemiyor” diye soruluyor. Zira, iktidarı değiştirmek için solun birlikte hareket edebilmesi yeterli oluyor. Doğrusu bu ülkelere gıpta etmemek mümkün değil. Türkiye’de gelinen aşamada ise böyle bir değişiklik için, solun, merkezin ve muhalefetteki diğer sağ partilerin bir araya gelmesi gerekiyor. Üstelik, bir iktidar değişikliği için onun yeterli olacağının da hiçbir garantisi yok. Her ne kadar altı partili Millet İttifakı “şanlı iktidar yürüyüşlerini” gerçekleştirdiği düşüncesinde olsa da…

Kimin sol kimin sağ, kimin liberal olduğu tartışmasına girmeden, seçim ittifakı yapıp ortak adayda birleşemeyen Fransa solundan hareketle bu konuda bazı muhakemeler yapabiliriz. Belki bu muhakemeler Türkiye’deki duruma dair bazı çıkarsamalar yapmamızı da sağlar.

Sol neden birleşemez? Kapitalist siyaset pazarının kurallarına harfiyen uyarak oyuna dahil olduğu için birleşmez, birleşemez. Ne demek istediğimi biraz açayım.

Fransa’daki siyasal partiler Weberci geleneğin siyasal partiler tanımının hakkını sonuna kadar veren örgütler. Weber geleneği, siyaseti ve siyasal partileri ekonominin kavramlarıyla anlamaya çalışır. Siyasal partileri, siyaset ve seçim pazarında rekabete giren siyasal şirketler olarak tasavvur eder. Şayet seçimler siyasal malların değişiminin yapıldığı, yani adayların maddi ve manevi mallar (ideoloji, program, iş, vs.) sunduğu, karşılığında da seçmenin oyunu istediği bir pazar ise, Fransız solu bu pazarın ayrılmaz bir parçası. Tıpkı sağ partiler gibi. Bu pazarda siyasal partiler Türkiye’deki kadar “iş ve kadro” sözlerini havada uçuşturmaz, daha çok meslek gruplarının durumlarını iyileştirmeye yönelik vaatlerde bulunur. Tüm aşınmalara rağmen, partiler ve adaylar daha çok ideoloji ve politik program karşılığında yurttaştan oylarını ister. Bu değiş tokuşta siyasal pazara, Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin adayı Jean-Luc Mélenchon sosyal güvenlik, aşırı sağcı aday Eric Zemmour (Reconquete) göçmen ve yabancı düşmanlığı, Cumhuriyetçilerin adayı Valéry Pécresse daha çok ceza ve cezaevi, ekoloji hareketinin adayıYannick Jadot ise ekoloji sürmektedir.

Siyaseti kapitalist piyasa ekonomisinin işleyişi gibi algılayan böyle bir siyasal sistemde, bu partilerin siyaset anlayışlarını değiştirmedikleri sürece, baskıcı neoliberal iktidarları değiştirmek, seçmen yararına hareket etmek ve başka bir dünyayı mümkün kılmak için bir araya gelmeleri mümkün görünmüyor. Zira bu anlayışta, müşteri ile ilişkiler şirketin kârını maksimize etme, öncelikle şirketin çıkarlarını koruma doğrultusunda şekillenir. Müşteri memnuniyeti, onun en iyi hizmeti almasının amaçlanması falan sadece laftadır.

Birleşip kartelleşseler daha fazla kâr ederler diye düşünebilirsiniz. Ancak şirket evlilikleri o kadar kolay değildir. Kartel çok başlılığı kaldırmaz; bazı yöneticilerin pozisyonlarından vazgeçmeleri gerekir. Ve işte her şey o noktada tıkanır. Zira kimse koltuğundan ve iktidarından vazgeçmek istemez. Böyle bir ortamda Sosyalist Partinin adayı Anne Hidalgo (Paris Belediye Başkanı) halk ön seçimi için çağrı yapar, amaç solun tek adayla seçime girmesidir. Ön seçim yapılır, ama kimse seçim sonucunu tanımaz. Başta da çağrıyı yapan Hidalgo ön seçim sonucunu yok sayar. Kendisi birinci sırada çıksaydı, seçim sonucunun tanınması için yapmadığı şey kalmazdı oysa. En az oy alanlar bile “adayım da adayım” deyip mızıkçılık yaparken, ön seçimin galibi eski Sosyalist Partili bağımsız aday Christiane Taubira da resmi adaylık başvurularının bitmesine iki gün kala adaylıktan çekilir. Aday sayısını bir kişi daha artırmamak için der, ancak bana sorarsanız, Sosyalist Partili Eski Cumhurbaşkanı François Hollande “Adaylıktan çekil” demiştir. Taubira onun başkanlığı döneminde Adalet Bakanlığı yapmıştı. Hollande çekil deyince Taubira da “eski patronuna” karşı gelememiştir. Hollande başkanlık seçimleri sonrasında Sosyalist Partiyi yeniden dizayn etmek için şu günlerde kollarını sıvamış görünüyor. Sol bu, parti içi iktidar için her türlü fedakarlık (!) yapılır, partinin bekası(!) için ölünür de öldürülür de! Hollande’ın iktidarı için bir Taubira, bir Hidalgo feda edilmiş ne ki! Tanıdık geldi mi tüm bunlar? Bana çok tanıdık geldi doğrusu!

Kimi seçimleri parti içi iktidarını inşa etmek için araç olarak kullanır, kimi de sol içindeki iktidarını tesis etmek için. Hollande parti içine yönelik hesap yapadursun, Mélenchon da bu seçimi solda tek parti ve tek lider olma amacına vakfetmiş durumda. Ne çekiyorsak bu “tek…tek…lerden” çekiyoruz! Sağda da solda da. Parti içinde ve sol cephede iktidar yarışı tamamlanırsa belki bir gün ülke iktidarına da aday olurlar. Kim bilir.

Bu hesaplar bize, siyasal partiler bir güçler ve mücadeleler alanıdır diyen Pierre Bourdieu’ye kulak verin diyor. İçeride ve dışarıda hiç bitmeyen bir güç mücadelesi bu. İçeride gücü elde tutmak için gerektiğinde dışarıdaki mücadeleyi ikinci plana iten bir siyasal oyun. Dillerinden düşürmedikleri halk neoliberal politikalar altında ezilebilir, zulüm görebilir, açlıkla sınanabilir. “Parti markasının” bekası için bir halk feda edilmiş ne ki!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa