2 Nisan 2022

Dağa taşa delicesine

Normalde Binali Yıldırım’ın ağzını pek açmaması gerekir. Ama galiba daha geçen yıl konuşulan konuların unutulduğunu zannediyor. Mesela kalabalık bir devlet heyeti ile Venezuela’ya giden oğlu Erkam’ın orada ne işi olduğunu soranlara ‘Oğlum test kiti ve maske yardımı için gitti’ demişti. Gümrük kayıtlarından böyle bir taşıma işinin olmadığı ortaya çıkınca da ‘Valizinde götürmüştü’ çuvallamasının üstünden sadece aylar geçti. Venezuela’dan peynir getiren gemilerin aslında kokain transferinde kullanıldığı iddiasının ortaya atılmasından sonra ta Güney Amerikalardan taşımacılık yapan oğulcuğun gemiciklerine dikkatlerin çekilmesi de o sıralardaydı.

Konuyu dağıtmayalım şimdi. Yıldırım diyor ki ‘Gıda dünyada da altından daha değerli olacak, deliler gibi ekin; dağı taşı ekin. Merak etmeyin devletimiz sizin maliyetinizi biliyor. Gereken desteği verecek.” Deneyimli tüccar, para getirecek malın kokusunu çabuk alıyor sanki. AKP başkan vekili olarak devlet garantisinden de emin.

Ama girdi mallarına dünya kadar para ödedikten sonra ürününü yok pahasına satmak zorunda kalan; bir kısmı toprağını kaybetme tehlikesiyle burun buruna kalan, bir kısmı ise çoktan kaybederek çift bozan köylü bundan emin değil. Ekin-biçin diyen kişi, güvenilirlik konusunda CV’si ve sicili müsait olmayan Yıldırım olunca işler daha da karışıyor.

Çiftçi keyfinden ekmiyor değil. 20 yıllık yönetimi boyunca AKP iktidarı küçük üreticiyi üretemez hale getirmek için elinden geleni ardına koymadığı için ekemiyor.

Daha iktidara gelmesinin üzerinden iki yıl geçmeden tarımla ilgili devlet kurumlarına kilit vuran, tarımsal faaliyeti küçük üreticiye yasaklayacak derecede tekelleşmeyi destekleyen Yıldırım’ın mensup olduğu AKP iktidarıdır.

Tarım arazilerinin sınırlandırılması ile birlikte, devlet sübvansiyonunun belirli ölçek üstündeki tarım arazilerine akıtılması eş zamanlıdır. Köylü küçük arazisinde üretemez hale geldiğinde büyüyen tarım şirketleri devlet ihale ve sübvansıyonlarının en ballısını kaptı. Örneğin devlet diyordu ki, şu kadar hektardan küçük zeytinlikler zeytinlik sayılmayacak ancak bunun üstü sayılacak. 25 dekarın altındaki arazi zeytinlik sayılmayınca devlet imkanları da ancak sayılana gidecek; yani en büyüğe… Böylece küçük üreticiye ‘ya şirketleş ya bat’ denilmiş oluyordu. Kemal Derviş’in başlattığı ama sonucunu getiremediği tasfiyeyi mevcut iktidar tamamına erdirmiştir.  

Uluslararası finans kuruluşlarına bağımlılık uluslararası tekellerin çıkarlarını hem dış pazarlarda ve hem de iç pazarda öncelemeyi gerektirir. Merak eden nişasta bazlı şeker üreten Cargill’in memlekete nasıl çöktüğünü, Monsanto’nun dünya çapındaki ayrıcalıklarını google’dan araştırsın.

Yabancı tarım tekellerinin mal ve sermaye dolaşımının yolu açılsın diye içerideki ürün çeşitliliğini sınırlama dayatmalarının hepsine AKP iktidarı uydu. Ayçiçeği tarlalarının boşalmasının bir nedeni de budur.

Hangi birinden bahsedelim. Meraların köylünün kullanım alanından çıkarılmasından mı, bütün sübvansiyonların tekellere aktarılmasından mı, aracı ve komisyoncu zulmünden mi, köylerin mahalle statüsüne getirilmesinin idari sonuçlarından mı?

Ama önceki gün aynı gün çıkan gazetelere göz gezdirenler şu haberleri gördü ki, sosyal sonuç budur: Ayşe kadın fasulyenin kilosu 80-100 lira. Ramazana girerken kırmızı ete yüzde 10 zam. Pide 7.5-10 lira. İnek sütü fiyatı 2021’de yüzde 26’ya yakın zamlı. Şekere yüzde 31 zam. Bir aylık dış ticaret açığı ise TÜİK’e göre 7.88 milyar dolar.

Türkiye bir tarım ülkesiyken samandan buğdaya, sığırdan peynire kadar ithal eden ülke konumuna geldi nihayet. İnsan peynir deyince Binali Yıldırım’ı ve oğlunu hatırlamadan edemiyor yine. Bu emperyalist soygundan kişisel kâr sağlayan yandaş tüccar ve tekelleri, köylünün yok pahasına ve zararına satmak zorunda kaldığı ürün üzerinden zahmetsiz para kazanan aracı-tefecileri, devlet destekli komisyoncuları, bunların vergisini algısını gözeten iktidarı anmadan edemiyor bir de.

Bu ağın içinde yer alanlardan bazıları tarım bakanı da oldu. Yani kendi ülkesinin tarımının çökertilmesi sürecinde aracılara sağlanan devlet desteğini kendine yontan, uluslararası tekellere danışmanlık yapan birinin devlet koltuğuna oturması kârlılığın ve kayırmacı sistemin yürütülmesi bakımından tabii ki tercihe şayandır.

AKP’nin İlk Tarım Bakanı Sami Güçlü 2004’te TOBB Plaza’da büyük patronlara özel sektörün tarıma girmesi gerektiğini anlatırken demişti ki: “AB ülkelerinde nüfusun yüzde 4-5’i tarımla uğraşıyor. Bizde yüzde 35’i. Artık tarımda işletme ölçeklerini büyütmek, tarımla uğraşan nüfusu 25 milyondan 15 milyona indirmek gerekiyor.”

Hikaye sadece böyle başlamadı elbette, Özal’ı ve Kemal Derviş’i de unutmayalım. Ama söz Binali Yıldırım’dan açılmışken köylünün dağı taşı ekemez hale gelmesinden köylünün sorumlu tutulduğu sistemin oluşmasındaki sorumluluk payını o görmezden gelir, biz hatırlatalım.   

Ve olan bitenin kaçınılmaz sonucu aşırı pahalılık ve müstakbel yokluk. Binali Yıldırım bir yerde haklı: “Devletimiz maliyeti biliyor.”  

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et