02 Nisan 2022 00:55

Asgari ücret açlık sınırının 675 TL altında; sendika bürokrasisinin kılı kıpırdamıyor!

Antep'te işçilerden asgari ücret eylemi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Özbekistan’dan dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, uçağında taşıdığı gazetecilere zamlarla ilgili açıklama yaparken, “Şekerde bir sorun yok” deyip Türk Şeker’in gerekli müdahaleyi yapacağını söylediği saatlerde Türk Şeker de şeker fiyatlarına yüzde 31 zam yaptığını açıklıyordu. Bu kadar da değil; aynı saatlerde, daha bir hafta önce ete yüzde 48 zam yapan devletin Et ve Süt Kurumu da ete yüzde 10 daha zam yaptığını duyuruyordu!

Zam yağmuru burada da kalmadı. Perşembe günü doğal gaza konutlarda yüzde 35, sanayide yüzde 50 zam geldi. İnternete de yüzde 67 gibi fahiş zamlar yapıldı.

Yani zamlar öyle birer ve öyle yüzde 1,3, 5… gibi tek haneli olarak da gelmiyor; et, süt, şeker gibi başlıca gıdaların yanı sıra akaryakıt, doğal gaz, elektrik gibi enerjiye yapılan zamlar iğneden ipliğe her şeye iki üç haneli fiyat artışları olarak yansıyor.

Nitekim son haftalarda gazetemize ve emekten yana medyaya konuşan asgari ücretliler, asgari ücrete yapılan zammın çoktan eridiğini söyleyerek bir an öce asgari ücrete yeniden zam yapılmasını istiyorlar. Muhalefet partileri de asgari ücrete zam yapılmasına dair açıklamalar yapıyor. HDP ise asgari ücrete üç ayda bir zam yapılması için önergeyi imzaya açtı.

ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ ALTINDA EZİLDİ!

28 Mart günü açıklanan Türk-İş’in ‘açlık ve yoksulluk sınırı araştırması’na göre;

  • Dört kişilik ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 4 bin 928 TL’yi buldu. Böylece açlık sınırı, 4 bin 263 TL’lik asgari ücretin 675 TL üzerinde!
  • Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarını ifade eden “yoksulluk sınırı” 16 bin 52 TL’ye,
  • Bekar bir işçinin “yaşama maliyeti” ise aylık 6 bin 473.98 TL’ye yükseldi.

Türk-İş’in araştırması, işçinin, halkın cebine, sofrasına çoktan yansıyan gerçeklerin rakamlara dökülmüş haliydi.

2021’de sekizinci ayın (ağustos ayının) sonunda açlık sınırının altına düşen asgari ücret 2022’in daha üçüncü ayında açlık sınırının 675 TL altına düşerek enflasyonun hızının, dolasıyla emekçilerin yoksullaşma hızının nasıl baş döndürücü bir düzeye yükseldiğini gösteriyordu.

Bu gelişmeler karşısında asgari ücretin yeniden belirlemesi talebi de yaygınlaşmıştı. AKP Grup Başkan Vekilleri Cahit Özkan ve Muhammet Emin Akbaşoğlu asgari ücretin yeniden değerlendirilmesi için çalışma yapılacağını açıklarken Çalışma Bakanı Vedat Bilgin ise “Asgari ücrete daha yeni zam yaptık, öyle bir şey söz konusu olamaz” diyerek karşı çıkmıştı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin “Yıl ortasında asgari ücretle ilgili yeni bir gelişme, bir zam olur mu?” sorusuna, “Yıl ortasına geldiğimiz zaman yapılacak görüşmeler neticesinde böyle bir değerlendirme gerektiğinde biz kesinlikle vatandaşımızdan böyle bir şeyi esirgemeyiz” diyerek asgari ücrete temmuzda zam için açık kapı bırakmıştı.

ERDOĞAN DA SENDİKA BÜROKRASİSİ DE ASGARİ ÜCRETE EK ZAMMA KARŞI!

Ancak Erdoğan’a Özbekistan dönüşünde, “Temmuzda asgari ücrete ikinci bir zam gündemde mi?” sorusu tekrar soruldu. Bu soruya Erdoğan, “Ben vatandaşıma onu aldatacak, yani yapmayacağımız veya yapamayacağımız bir şeyi söylemeyi doğru bulmam. Asgari ücreti tespit için bir komisyon var. Her sene toplanıyor. Dolayısıyla da bunun vakti aralıktır” diyerek asgari ücrete aralık ayından önce bir zammın gündeminde olmadığını açıkladı!

Sadece Çalışma Bakanı ve Erdoğan ya da iktidar değil, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da asgari ücretin artırılmasını istemiyor. En azından gündemlerinde böyle bir sorunun olmadığını söylüyor.

Atalay 22 Haziran günü, sendikasının Abant’ta bir otelde yaptığı istişare toplantısında konuşurken; “Haziran ayında asgari ücret görüşmesi olur mu?” tartışmalarına ilişkin olarak, “Biz asgari ücreti haziran ayında hiç görüşmedik. Bunun günü aralık ayı. Haziranda olur mu olmaz mı? Yasada böyle bir şey yok. Ülkeyi yönetenler bizi çağırırsa biz de zevkle, keyifle o masaya otururuz. Çağırmazlarsa bu kayıplarımızı aralık ayında masaya koyarız. Onu almadan da o meselenin altına imza atmayız…” diyerek, bir sendikacı değil bir iktidar sözcüsü gibi konuştu. Ama ne yazık ki bu tutumu Atalay’ın kişisel tutumu olarak görürsek, durumun vahametini tam olarak ifade etmemiş oluruz. Çünkü, Türk-İş’in pek çok sendika yöneticisi ile Hak-iş ve bağlı sendikaların yöneticileri de herkesin tartıştığı asgari ücrete ek zam yapılıp yapılmaması tartışmasında, bu ülkede değil de başka bir gezegende yaşıyormuş gibi üç maymunu oynamaktadırlar!

EMEKÇİLER ENFLASYONA EZİLMEYECEKSE YOL NE?

Kaldı ki, bugün asgari ücrete ek zam tartışması öne çıkmıştır ama gerçekte sadece asgari ücret açlık sınırının altına düşmekle kalmamış, daha yılın başında büyük bir gürültüyle imzalanan metal sözleşmesi zamları, hatta son 10 gün içinde bağıtlanan TÜPRAŞ ve cam iş kolu TİS’lerindeki zamlar da tamamen anlamsız hale gelmiştir.

Bu yüzden de bugün asgari ücretli işçiler başta olmak üzere ücret ve maaşla geçinen tüm emekçiler için “ek zam” talebi sıcak bir talebe dönüşmüş bulunmaktadır.

Hele de zamların gökten inmediğini; tersine iktidarın krizin, pandeminin ve savaşın faturasını halka yıkmayı merkeze alan tek adam yönetiminin ekonomik politikalarına karşı, insanca yaşanacak bir ücret (ve maaş) talebini öne çıkaran “halkçı bir ekonomi” için mücadele edilemediği dikkate alındığında asgari ücrete ya da genel olarak ücret ve maaşlara kaşıkla yapılacak ek zamların kepçeyle geri alındığını gördük, görüyoruz. Aralık ortasında gösterişli törenlerle ilan edilen asgari ücrete yapılan zammın daha üç ay geçmeden, açlık sınırının 675 TL altında kalması ya da imzalanan TİS’lerin daha işçinin eline geçemeden eriyip gitmesi… emekçilerin sadece ücretlerine zam talebiyle yetinemeyeceğini, bu talebin iktidarın ekonomik politikalarına karşı mücadeleyle birleşmesi gerektiğini apaçık gösteriyor.

1 MAYIS’A DOĞRU GİDERKEN!

Bu yüzden de “Zamların geri alınması” ve “ek zam” talebi için mücadelenin tek adam yönetiminin “enflasyon-döviz-faiz” ekseninde krizin, pandeminin ve savaşın faturasını halka yıkmayı esas alan ekonomik politikasına karşı halkçı bir ekonomi için mücadeleyle birleştiği ölçüde sonuç alıcı olabileceği artık çıplak gözle bile görülebilir hale gelmiştir.

Bu yüzden de işçi sınıfı ve emekçiler, sendikalarıyla, emek örgütleriyle, emekçileri şu ya da bu ölçüde birleştiren emekçi örgütleriyle, yerel sendikal platformlarla, emekten yana tüm siyasi parti ve çevrelerle, tek adam rejiminin ekonomik politikalarına karşı topyekün bir mücadele anlayışıyla harekete geçmek durumundadır.

1 Mayıs’a doğru gittiğimiz şu günlerde konu çok yönlü olarak tartışılırken, aynı zamanda topyekün bir mücadelenin, sınıfın birlik, dayanışma ve mücadelesinin günümüz koşullarında nasıl biçimlenebileceğini de tartışmaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa