3 Nisan 2022

İrfan Atasoy ve Kunt Tulgar’ın ardından (2)

Soldan sağa ayaktakiler: Levent Çakır, Çetin İnanç, Kunt Tulgar. Oturanlar: Safa Önal, Yılmaz Atadeniz, Mesut Kara (Fotoğraf: Kişisel arşiv)

Önceki yazıda bu başlık altında 3 Şubat 2022’de doğum gününde hayatını kaybeden İrfan Atasoy’u yazmış, bu hafta da yazıda 17 Mart 2022’de kaybettiğimiz Kunt Tulgar’dan söz edeceğimizi söylemiştik.

İki değerli isim de Yeşilçam’ın iz bırakan, unutulmaz isimlerindendi. Sinema alanında “asli işi stüdyoculuk” olan Kunt Tulgar, yönetmen, senarist, yapımcı, oyuncu ve seslendirme alanındaki çalışmalarıyla tam bir sinema emekçisi olarak önemli işlere imza atmıştı.

1946 İstanbul doğumlu olan Kunt Tulgar sinemacı babasından dolayı sinemanın içine doğar. Ev film stüdyosu gibidir.

“Babam ‘Milli Film’i 1944’te kurmuş.  Hava Sokak’ta yazıhanesi vardı. Yurt dışından film ithal ediyorlardı. Bir ara rahmetli Orhan Atadeniz ile konuşuyorlar. ‘Tarzan filmi yapalım’ diyor babam. Amerikalıların o zaman ‘Tarzan New Yorkta’sı var, bizde Tarzan İstanbulda’yı yapalım diyor. Tamer Balcı, (Toma Valcis), Aziz Basmacı, Hayri Esen, Cemil Demirel… bu oyuncularla güzel bir Tarzan filmi çekiyorlar. O zamanlar bizim evde senkron makinesi, montaj masası var. Montajı bizim evde yapıyorlar. Film çekilirken Yönetmen Orhan Atadeniz’in her tarafında orijinal filmden kare doküman parçalar var. Aslan, papağan, timsah… onlara bakardı, yürüyen kafileyi o yönde yürütürdü ki montajında doküman parçayı kullandığı zaman yanlış tarafa yürümüş olmasınlar diye.”

Babası Sabahattin Tulgar’ın yapımcılığını ve kameramanlığını üstlendiği, Orhan Atadeniz’in yönettiği Tarzan İstanbul’da (1952) filminde Tarzan’ın küçüklüğünü canlandırır Kunt Tulgar: Böylece kamera karşısında ilk oyunculuk deneyimini de yaşar. İlk okulu farklı okullarda tamamlayan Kunt Tulgar girdiği Robert Kolejin sınavını 340 kişi arasından üçüncülükle kazanır. Fakat babası İtalya’da arkadaşları olduğu, İtalyanlarla iş yaptığı için, “Sen İtalyan Lisesine git” der. İtalyan Lisesini bitirdikten sonra, çalışmak için İtalya’ya, Roma’ya gider. Üçüncü montajcı olarak çalışmaya başlar.

Stüdyo işini öğrendiği o günlerde İstanbul’da Milli Film yapım stüdyosunu kuran babasının çağrısıyla İstanbul’a döner.

“Babam 1963 yılında Milli Film Stüdyosunu kurmuştu ve bana artık dönüp kurduğu stüdyoda çalışmamı yazmıştı. Türkiye’ye döndüm ve stüdyoda çalışmaya başladım.”

1967 yılında kendi firması olan Kunt Film’i kurar. ’70’li yıllarda birçok avantür-fantastik kült filmde oyuncu, yönetmen, senarist olarak yer alır. Oyunculuk ve yönetmenliğin yanı sıra birçok filmde kurgu, eşleme, ses ve negatif kurgusu, ses çekimi ve kopya baskı yıkama işleri yapar.

Sinemanın mutfağının her kademesinde çalıştığını vurgulayan Kunt Tulgar Yılmaz Atadeniz’in yapımcısı ve yönetmeni olduğu 1972 yapımı “Yılmayan Şeytan” adlı avantür-fantastik filmde başrolde oynar. Filmde dünyayı kötülerden, kurtarmak isteyen maskeli kahraman olarak Bakırbaş’ı, canlandıran Kunt Tulgar maskesiz olarak da Bay Tekin’i oynar. Başrol arkadaşı Mine Mutlu’dur. Dünyayı yok edecek bir icat yapan çılgın kötü adam Dr. Şeytan rolüyle Erol Taş yine kötülüğün, ‘kötü adam’lığın tarihini yazıyor.

Özel TV kanallarının Yeşilçam’ın avantür filmlerini gösterdiği 1990’lı yıllarda genç kuşaklar da Yeşilçam’ı, fantastik diye adlandırdıkları avantür filmleri de keşfetmişti. Ben de o yıllarda Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç gibi Türk avantür- fantastik sinemasının “baba yönetmenleri”yle ilk söyleşileri yapan gazeteci-yazar olarak sonrasında da türün izini sürdüm.

“Dünyayı Kurtaran Adam” filmi patlayıp kült filme dönüştüğü, medyanın, yazarların Cüneyt Arkın’a yöneldiği günlerde “Bu filmin bir de yönetmeni var” demiş, Dünyayı Kurtaran Adam’ın kendisiyle konuşmakla yetinmemiş, o sıralarda kimsenin ilgilenmediği “Dünyayı Kurtaran Adam” filminin Yönetmeni Sevgili Çetin (İnanç) Ağabey’i bulmuş ilk söyleşiyi yapma ayrıcalığının keyfini yaşamıştım.

Birlikte belgesel filmler yaptığımız Yılmaz Atadeniz’den dolayı filmlerini izlediğim Kunt Tulgar’la da “Fantastiğin Sineması” belgeselini yaptığım 2006 yılında tanışıp söyleşi yapmıştım.

Maskeli, maskesiz, uçan-koşan süper kahramanlı filmler çekildiği dönemde Kunt Tulgar da “Süpermen Dönüyor”u (1979) çeker. Filmin çekim hikayesi oldukça ilginç, komik ve fantastiktir:

“1979’da ben babam ve eşim Paris’e gitmiştik. Süpermen-1 oynuyordu, girdik izledik. Film bitti, dışarı çıkarken babam bana ‘bir Süpermen de sen çek’ dedi. Filmi çekmek mühim değil, adamı uçurmak mühim. Adam uçmadığı sürece Süpermen’i çekseniz nolur çekmesiniz nolur. İstanbul’a döndük, Evde kızımın Barbie bebeği vardı, onun üstüne eşim Süpermen kıyafeti dikti. O Süpermen kıyafetiyle alıp, işyerine götürdüm. Bir çerçeve yaptık, üzerine aydınger kağıdı gerdik. Sonra onu tavana astık dublaj stüdyosunda. Projeksiyon makinesine Türkiye’nin ve İstanbul’un panla çekilmiş planlarını alıp aydınger kağıdından çerçeveye yansıttık. Süpermen’i omuzlarından ve topuklarından misinayla bir tahtaya bağladık, onu orada tuttuk Görüntü de uçuyor, uçuyor da acaba kameraya çekersek nasıl olacak diye düşündük. Biraz prova çektik, yıkadık, iş kopyasını bastık. Oturduk büyük ekranda izledik adam uçuyor, ama bir hata var. Tamam, adam uçuyor, arka taraftaki resimler gidiyor, adam gidiyor her şey güzel de bir hata var. ‘Ya dedim bunun pelerini oynamıyor. Gittik saç kurutma makinesini getirdik. Süpermen’in altından yukarı doğru tuttuk, bir daha prova çektik, pelerin başladı oynamaya. Oynatınca baktık adam uçuyor görünüyor. Onun üzerine senaryoyu yazıp filmi çektik.

2008’de felç geçirip hastanede yatmıştım uzun süre. Eve çıkıp toparlanmaya çalıştığım günlerde sık sık haberleşip sohbet ettiğim Kunt Tulgar ve eşi Emel Hanım eve kadar geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Unutamadığım o günden sonra çok sık görme olanağı bulamadım Kunt ağabeyi.

En son eylül 2011’de Ankara’da gerçekleştirilen Fantasturka Festivali’nde üç gün boyunca birlikte filmler izledik, söyleşiler yaptık. Sinemanın fuayesinde Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç, Safa Önal ve Levent Çakır ve Kunt Tulgar’ın gençlerle kurdukları sıcak yakınlık, yaptıkları sohbetler ve Kunt Tulgar’ın gençlerle canlandırdığı kavga sahneleri, mizansenler belleğimizde unutulmaz izler bıraktı.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et