04 Nisan 2022 00:40

Antiemperyalizm ve NATO’ya karşı mücadelenin yenilenme ihtiyacı

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik Antlaşması’nın Washington’da imzalanmasıyla NATO, 10 Avrupa ülkesi, ABD ve Kanada’nın katılımıyla 12 ülke tarafından kurulmuş oldu. Daha sonra Almanya, Yunanistan ve Türkiye’nin katılımıyla NATO 15 devletin katıldığı bir organizasyona dönüştü. Sovyetler Birliği’nin (SB) tarih sahnesinden resmen çekildiği ’90’lı yıllardan sonra ise NATO’daki ülke sayısı 30’a çıktı. Bugün tarihin en büyük savaş örgütü NATO’nun kuruluşunun 73. yılı.

NATO’nun İlk Genel Sekreteri Lord Ismay, örgütün amacının “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride ve Almanları aşağıda tutmak” olduğunu belirtmişti!

Lord Ismay’ın bu özensiz ama aynı zamanda NATO’nun gerçek amacını saklayan tarifi, elbette ki, NATO’nun niçin kurulduğunu tarif etmekten çok uzaktı.

Çünkü gerçekte NATO, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın ortasına kadar gelmekle kalmayıp insanlığı faşizmden kurtaran ve Avrupa halkları tarafından da insanlığın nihai kurtuluşunu sağlayacak tek sistem olarak görülmeye başlayan komünizmin yayılmasını durdurmak, kapitalist emperyalist sistemi ABD’nin patronluğunda yeniden ayağa kaldırmak için kurulmuştu.

NATO BİR ASKERİ ÖRGÜT OLMAKTAN ÇOK DAHA FAZLASIDIR

İlk bakışta NATO askeri bir ittifak olarak görülebilir. Ama yakından bakıldığında onun kendisinden önce kurulmuş çeşitli askeri ittifaklardan çok farklı olduğu görülür. Çünkü NATO, düşman derken sadece komünizmi benimseyen ülkeleri görmez, aynı zamanda üye ülkelerin iç politikasına müdahale eden, bu müdahaleyi darbeler düzenlemeye kadar götüren bir organizasyon olmuştur. Nitekim Türkiye’deki 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile Yunanistan’daki darbeler NATO’nun üye ülkelerde organize ettiği darbeler olarak tarihe geçmiştir.

Ama bu kadar da değil, muhtemel bir komünizm istilası sonrasında istilaya karşı savaşmak iddiasıyla üye ülkelerde NATO tarafından, bizde kontrgerilla olarak bilinen “Gladio” örgütlenmeleri kurulmuştur. Ki, “Soğuk Savaş” boyunca bu örgütler, üye ülkelerde iç karışıklıklar çıkararak, suikastlar, faili meçhul cinayetler gibi toplumda infial uyandıracak pek çok eylem gerçekleştirerek toplumu terörize etmek, siyasi ortamı NATO’nun müdahalelerine etkinlik kazandıracak hale getirilmesi için her olanağı kullanmıştır. Nitekim, Türkiye’de 1955’deki 6-7 Eylül olayları, 1960’lı yıllarda başlayan gençlik liderlerinin ve tanınmış aydınların, gazetecilerin, bilim insanlarının sistematik biçimde öldürülmesi, 1969 Kanlı Pazar saldırısı, 1977 1 Mayıs Katliamı, Maraş ve Çorum Katliamları, 1993’te Sivas’ta aydınların yakılması, NATO imalatı olarak oluşturulan ama ’90’lardan sonra da “yerli ve milli” olarak sürdürülen kontrgerilla faaliyetleridir.

Nitekim, İtalya, Yunanistan, Portekiz başta olmak üzere pek çok ülkede ’90’lı yıllardan itibaren “Gladio” organizasyonları deşifre edilip, “Temiz Eller” operasyonları ile tasfiye edilirken Türkiye’de “mafya-devlet-siyaset” üçgeni etrafında oluşturulan kontrgerilla faaliyetleri sürdürülmüştür; bugün de sürdürülmektedir.

TEK ADAM YÖNETİMİ VE SERMAYE MUHALEFETİ NATO’DA OLMAKTAN MEMNUN!

Önce Defender 21 tatbikatı ile Doğu Avrupa’daki üslerin takviye edilmesi ve Ukrayna’nın NATO’ya alınması girişimleri karşısında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline varan bir savaş başlatması, NATO içindeki birliği “Soğuk Savaş” döneminde bile görülmedik bir disiplinle davranmaya iterken NATO’yu da emperyalizmin en güçlü savaş makinesi olarak antiemperyalist mücadelede yeniden öne çıkaracak gelişmeler birbirini izledi.

Nitekim söz düzeyinde, emperyalizme karşı mücadele dendiğinde mangalda kül bırakamayan tek adam yönetimi için söz konusu NATO olduğunda akan sular duruyor.

27 Mart 2022’de Katar-Doha’da “Yeni Dönem İçin Dönüşüm” adlı toplantıda konuşan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar “Türkiye, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Afganistan’a ve Kafkaslar’dan Afrika’ya ve ötesine kadar NATO’nun aktif ve yapıcı bir üyesi olmaya devam edecektir. Bunda şüpheye yer yok!” diyerek NATO’ya tam destek vermekle kalmadı; NATO’nun görev alanını da batılı emperyalistlerin hayal ettiği gibi Çin’in kapısı Afganistan’a, Afrika ötesine kadar götürdü!

CHP başta olmak üzere Millet İttifakı ve etrafındaki partilere de sorarsınız her biri emperyalizme karşıdırlar ama Türkiye’nin NATO’da olmasından ve NATO’nun bugünkü gibi emperyalizmin çıkarları uğruna Rusya’ya karşı mevziye sokulmasından hiç rahatsız değiller; hatta çok da memnunlar!

NATO’YA KARŞI MÜCADELE OLMADAN EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE OLMAZ

Türkiye’de antiemperyalizmin aydınların, dar siyasi çevrelerin eleştirisi olmanın ötesine geçerek üniversite gençliği, işçi sınıfı ve halkın uyanış içindeki kesimlerinin eylemli mücadelesine dönüştüğü ’60’lı yıllar ve sonrasında; “NATO’ya hayır”, “NATO’dan çıkılsın”, NATO bağlantılı da olan “ABD üsleri kapatılsın”, “6. Filo defol!”… gibi talepler ve sloganlar antiemperyalist mücadelenin başlıca yaygınlaşan talepleri ve sloganlarıydı.

Ancak ’90’lı yıllardan beri NATO’ya karşı mücadeleyi ifade eden taleplerin geriye düştüğüne, dolayısıyla antiemperyalist mücadelede NATO ile bağlantılı taleplerin motive edici dozunun düştüğüne tanık oluyoruz.

Hiç kuşkusuz SB’nin ve Varşova Paktının dağılması sonrasında NATO’nun “düşmansız kalması” ve Batılı entelektüel çevrelerde “NATO’nun komünizmin yayılmasına karşı kurulduğu, komünizmin sahneden çekilmesiyle NATO’ya gerek kalmadığı”, Yeni Dünya Düzeni, Hantington’un Medeniyetler Savaşı ve Armegedon’a kadar götüren tezleri de NATO’ya ihtiyacın sürdüğüne dair iddialara inandırıcılık kazandıramamıştı.

Ancak, Biden’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturmasından beri ABD cenahından, NATO’yu Rusya ve Çin’e karşı Batı emperyalizminin savaş örgütü olarak ayağa kaldırma girişimleri NATO’ya karşı mücadeleyi de yeniden antiemperyalist mücadelenin merkezine doğru itti.

Bu yüzden de, son 30 yılın antiemperyalist mücadelesi üstünde biriken tortunun temizlenmesi için NATO’nun gerçek hüviyetiyle savaş meydanlarında boy göstermek için harekete geçmesi, elbette ki antiemperyalist mücadelenin taleplerinin yenilenmesi ve halk yığınlarının antiemperyalist mücadele bilincinin ve taleplerinin yenilenmesi bakımından önemlidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa