Seçim siyaseti ile ‘seçimci siyaset’ aynı şey midir?
Fotoğraf: DHA
Daha az oyla daha çok vekil çıkarmaya ayarlanmış seçim yasası düzenlemeleri jet hızıyla geçirildi. AKP/MHP iktidar blokunun seçim çalışmasının bir ayağı gerçekleşmiş oldu böylece. Şapkadan daha neler çıkarılacağını göreceğiz. Konumuz bu değil ama tahmin etmek de zor değil aslında; manevra alanı oldukça daralmış ekonomik alandaki palyatif imaj atraksiyonları, HDP’ye dönük kapatma davası ve elbette ‘terör ve güvenlik’ rutini üzerinden yaratılacak milliyetçi, şoven iklimle yol alıp sandığa gitmek...
Siyaseti bir bütün olarak seçime ve sandığa endekslemiş ‘Millet İttifakı’ da genişleyerek “Altılı masa”ya evrilmiş ve bir deklarasyonla yol haritasını ilan etmişti. Zaten seçimle yatıp kalkan bir muhalefet ittifakı durumundalar.
Demokrasi güçlerinin, solun, sosyalistlerin kendi iradeleri dışında artık kaçınılmaz bir gündem halini almış seçimlere dair pozisyonunun ise çok net olduğu söylenemez herhalde. Gözlemimiz şu: Siyaseti seçime endekslemiş düzen muhalefetine bakıp “aman seçimci sayılmayalım” kaygısı duymak ve seçimleri konuşmayı, seçim ittifaklarını bir tür ‘zamanı değil’ parantezine hapsetmek...
Bu genel gözlem içinde Evrensel’in 24 Mart günkü ‘Seyirci kalma’ manşeti belki de bir ilkti. Meclisteki seçim yasası hilelerine karşı Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu’nun açıklaması manşet yapılmış, sürece müdahil olalım denmişti. Sonra bir süredir görüşmeler yapan EMEP, EHP, Halkevleri, HDP, SMF, TİP ve TÖP’ün “seçimleri güvensiz ve adaletsiz kılmaya çalışma oyunlarına” karşı çıkan ortak açıklaması geldi.
Seçimleri de hesaba katan bu iki örneğin ‘parlamenterizmle malul’ olduğunu söyleyenler oldu mu bilemiyoruz ama sol içinde ‘seçimi konuşmanın zamanı değil’ şeklinde tarif edebileceğimiz garip bir ‘fren’in olduğunu biliyoruz.
Çeşitli nedenleri var bunun. Koşullar ne olursa olsun ‘Oy moy yok, boykottayız!’ diyenleri konuşmaya bile gerek yok. Onların işi kolay, geçelim... Salt-seçim siyasetiyle hemhal olmak ile seçimi de konuşmak arasındaki nitelik farkını bilememek gibi bir faktör var mesela. Ya da başka öznellikler; bazı grupların her seçimde saplandıkları klasik ‘biz bize, diz dize’ darlığının yarattığı komplikasyonlar, krizler... ‘Kötü deneyim ve hatıralar’ yani!
Tamam ‘seçimci’ olmayalım da memleketin eşiğine geldiği seçimi konuşmamak, ‘yokmuş gibi yapmak’, sürecin yaratacağı olanak ve imkânları anlayamayan farklı bir düzlemdir. Kaldı ki, sosyalist, devrimci-demokrat solun seçimlere dair ham hayalci olması düşünülemez zaten. Bizler açısından hiç bir zaman ‘avantajlı’ bir mecra olmadı seçimler. Her bakımdan eşitsiz yarış, baraj vs... Ancak bütün kısıtlarına karşın seçim süreçlerini tartışırken ilk elden şunu unutmamak gerekiyor: Kitle hareketinin kabarıp düzen dışı kanallara aktığı “yükseliş” dönemleri dışında, siyasal güç ilişkilerinin panoramasıdır seçimler. En geniş kitlelerin, yanılsamalı ya da eklektik de olsa, siyasete açıldığı, siyasallaştığı süreçlerdir. Dolayısıyla andığımız ‘yükseliş’ momentleri yaşanmıyorsa eğer, ‘sokak’ ya da benzeri söylemlerle seçimleri reddetmek, görmezden gelmek, küçümsemek siyasetten imtina etmekten başka bir şey değildir. Kitlelerin, emekçi sınıfların bilinç, örgütlülük ve siyasallaşma düzeylerini gözetmeden, seçimleri ‘öylesine bir gündem’ hafifsemesinin konusu yapmak kendi kendini kandırmaktır en başta. Bugün halkı artık açlıkla karşı karşıya bırakmış bu ekonomik cenderede bile, kabul edelim ki siyaset hâlâ ve büyük ölçüde seçimler dolayımıyla tartışılmakta, halkın gündemine öyle girmektedir. Dolayısıyla ‘seçim sathı mailinden’ büsbütün uzak durup milyonların ilgilendiği bir gündeme bigâne kalmak, hele bunu adeta tartışılmaz bir ‘norm’ haline getirmenin alemi yok. Ama maalesef, öyle ya da böyle, seçimleri konuşmanın ‘çok ayıp bir şey’ olduğuna dair bir eğilim veya psikolojisinin varlığı yadsınamaz. Evet, halkın, emekçilerin kuşatıldığı, nefes alamaz duruma geldiği ve yer yer tepkilerle bir başka muhalefet koridoru açma eğilimi gösterdiği zamanlar oluyor. Sınıf ve halk siyasetinin, asıl ağırlığı, asıl ilgisini buralara bu alana yöneltmesi gerektiği de tartışılmaz. CHP’nin seçimciliğin ötesini görmeyip göstermeyen siyasal hattına yönelik eleştirilerimiz de malum. Ama bunu yaparken, tek adam rejimi için hayati bir önem arzeden önümüzdeki seçimleri önemsizleştirmek, yokmuş gibi yapmamak gerek.
Örneklerle tartışmaya devam edeceğiz...
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16