12 Nisan 2022 00:45

Barzanilerin serveti ve Kürdistan davası!

Neçirvan Barzani

Neçirvan Barzani | Fotoğraf: KRG.OFFICE/Wikimedia Commons (CC-BY-SA)

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde Amerikan siyaset dergisi The American Prospect, Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakanı Mesrur Barzani’nin başında yer aldığı Barzani ailesinin yüzlerce milyon dolarlık "gizli serveti"nin belgelerini yayımladı. Bu belgelerde Barzani ailesinin ABD ve Dubai’deki yaklaşık 300 milyon dolarlık gayrimenkullerinin emlak şirketleri ve hukuk firmaları üzerinden nasıl “görünmez” kılınıp hukuki dokunulmazlık kazandıkları ortaya seriliyor. Son yıllarda Irak Kürdistan bölgesinde artan yoksulluk, yolsuzluk ve memurların maaşlarının ödenmemesi nedeniyle yaşanan sosyal patlamalar ve şiddet olaylarına sahne olan eylemler düşünüldüğünde zaten Kürdistan’da yüzlerce milyon dolarlık “yatırım” ve gayrimenkullere sahip olduğu bilinen Barzani ailesinin yurt dışındaki varlıklarını neden gizlemeye çalıştığı da daha anlaşılır oluyor.

Burada derdimiz Barzani ailesinin mal varlığı üzerinden bir tartışma sürdürmek değil. Daha önce yayımlanan "Panama", "Paradise", "Man Adası" gibi belgelerden sadece aralarında Erdoğan ailesinin yer aldığı Ortadoğu’daki yönetimler ve ailelerinin değil, aynı zamanda Avrupalı birçok ülke liderlerinin de servetlerini gizlemek için benzer yöntemlere başvurduklarını biliyoruz. Ancak milyar dolarlık servetleriyle Barzanilerin ve onların KDP’sinin Kürtlerin farklı parçalarda devam eden ulusal mücadeleleri karşısında aldıkları tutum ve sürdürdükleri politika, “Kürt davası”nı hangi çıkarlar temelinde savunduklarını sorgulamayı da gerekli hale getiriyor.

Birinci olarak, Barzanilerin ve KDP’nin "Kürtlerin birliği" tartışmalarından Erdoğan yönetimi ile sürdürülen ilişkilere kadar ortaya koydukları politikaya bakıldığında, bu politikanın “Kürtlerin ulusal çıkarlarını savunma” adı altında kendi sınıfsal çıkarlarını korumaya dayalı bir politika olduğu ortaya çıkıyor.

KDP Lideri Mesut Barzani ve devamcıları (Neçirvan, Mesrur vd.) Kürtlerin birliği tartışmalarını ve bir ulusal kongre düzenlemeyi, Kürt ulusal mücadelesinin demokratik unsurlarını tasfiye ederek kendi liderliğini ilan etmenin dayanağı olarak kullanmayı amaçlıyordu. Böylece bütün Kürtlerin liderliği ve kendi "ulusal pazar"ının hakimi olma iddiası üzerinden emperyalistlerle ve bölge rejimleriyle pazarlık gücünü arttırabilecekti.

Bugün KDP’nin başını çektiği Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (KBY) Erdoğan iktidarı ile ilişkilerine de bakıldığında bu ilişkileri belirleyenin Kürtlerin ulusal çıkarları değil, kendi ekonomik çıkarları olduğu açıkça görülüyor. Diğer yatırımlar bir tarafa 2014’te Türkiye’deki Erdoğan yönetimi ile yaptığı petrol anlaşması (Ceyhan boru hattı üzerinden ham petrol ihracı) KBY’nin ekonomik bağımsızlığı bakımından stratejik bir önem taşıyor. Her yıl milyar dolarları bulan (Yıllara göre değişse de buradan elde edilen gelir yıllık 9 milyar doları buluyor) bu petrol ihracı ve petrol gelirlerinin nasıl kullanıldığının şeffaf olmaması, Barzanilerin milyar dolarlık servetinin kaynağını da açıklıyor. 

Barzaniler ve KDP, bu ekonomik çıkarlarını korumak ve bu çıkarların önünde bir engel olarak gördüğü Kürt hareketinin demokratik unsurlarını tasfiye etmek için Erdoğan yönetimi ile iş birliği yapmaktan da geri durmuyor. Erdoğan, kendi gerici yönetimi karşısında bir tehdit olarak gördüğü Türkiye’deki Kürt hareketini askeri ve siyasi olarak tasfiye etmek için çok yönlü bir saldırı politikası sürdürüyor. Bu politika kapsamında Irak Kürdistan’ında da operasyonlar düzenleyip askeri üsler kuruyor. Ancak KBY, bu saldırılara karşı çıkmak, sorunun barışçıl-demokratik çözümü için çaba göstermek yerine sorunun nedeni değil, bir sonucu olarak ortaya çıkan PKK’yi hedef gösterip kendi topraklarında istikrarsızlık yaratmakla suçluyor. Aynı tutumu yine Erdoğan yönetiminin operasyonlarına hedef olan PYD’nin başını çektiği Suriye’deki Kürt özerk yönetimine karşı da uyguluyor. Kendi politik çizgisini kabul etmediği için saldırı altındayken bile Rojava’ya sınırlarını kapatıp ambargo uygulamaktan geri durmuyor.

Barzanilerin başını çektiği Kürdistan burjuvazisinin sahip olduğu milyar dolarlık kaynaklar, 2017’deki "bağımsızlık referandumu"nun arkasındaki sınıfsal çıkarların da anlaşılmasını sağlıyor. 25 Eylül 2017’de yapılan referandumda sandığa giden 3 milyonu aşkın Kürt, ulusal özlemlerle bağımsızlığa "evet" demişti. Ancak Kürdistan burjuvazisi, halkın ulusal özlemlerini kendi sınıfsal çıkarları için; yani Kürdistan’ın enerji kaynaklarına ve diğer yer altı-yer üstü kaynaklarına sahip olmak için kullanmaya çalışmıştı. 

Burada söylenenlerden Irak merkezi hükümetinin Kürtlerin ulusal özlemlerine ve kendi geleceklerini belirleme yönünde ortaya koydukları iradeye karşı saldırgan tutumunun savunulması gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Aksine, dikkat çekmeye çalıştığımız nokta ulusal özlemlerin sınıfsal çıkarlara yedeklenmeye çalışılmasıdır. Kürdistan Bölgesi’nde 2017’de ve 2020’de patlak veren ve yoksulluğa, yolsuzluklara ve maaşların ödenmemesine karşı birçok kente yayılan eylemler -ki, yönetimin göstericilere karşı şiddete başvurması nedeniyle onlarca kişi yaşamını yitirmişti- aynı zamanda ulusal talep ve özlemlerin istismarına emekçi halkın tepkisinin bir dışa vurumu olarak okunmalıdır.

Bir yanda Barzanilerin "The American Prospect" tarafından ifşa edilen yüzlerce milyon dolarlık gizli serveti ve öte yanda maaşlarını alamayan, açlık ve yoksulluk içinde yaşayan Kürdistan halkı. Bugün Irak Kürdistan’ında yaşananlar, Türkiye’deki çözüm tartışmalarında neden Kürt burjuvazisine yedeklenmek yerine Kürt yoksullarının, emekçi halkın çıkarlarını savunan bir çözümde ısrar etmek gerektiğini de gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa