13 Nisan 2022 00:15

İkinci Poltava Muharebesi

Harkov'da bombalanan polis binası

Fotoğraf DHA

Paylaş

Harvard Üniversitesinde Ukrayna Tarihi Profesörü Serhii Plokhy “Poltava: Hiç Bitmeyen Muharebe” adlı makalesinde 27 Haziran 2009’da Poltava Muharebesi’nin üç yüzüncü yılında Ukrayna’da düzenlenen bir töreni aktarır (“Poltava: The Battle That Never Ends”, Harvard Ukranian Studies, 2009-2010, C. 3, No. 1/4, ss.xiii-xxv). Törende Ukrayna, Rusya ve İsveç temsilcilerinin huzurunda, üzerinde her üç dilde “Zaman bütün yaraları iyileştirir” yazan bir barışma takı açılacaktır. Sonuçta Rus ve Ukraynalı milliyetçilerin katkılarıyla anma toplantısı bir Aziz Nesin hikayesine döner: Ukraynalı milliyetçiler Çar Deli Petro’ya karşı İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın (Liderlerin adını özellikle Türkiye’deki lise tarih kitaplarında geçen şekilde kullanacağım) yanında savaşan Kazak Hetmanı İvan Mazepa’nın posterlerini duvarlara yapıştırlar. Rus milliyetçileri ise alanda yakmak için hazırladıkları Mazepa kuklasını polise kaptırırlar. Plokhy nihayet olaysız sonuçlanan anma törenin iki tarafı barıştırma konusunda başarıya ulaşamadığını belirterek Poltava Muharebesi’ne ilişkin tarihyazımının değerlendirmesine geçer.

1709 Poltava Muharebesi diplomasi tarihyazımında Rusya’nın büyük güç statüsüne ulaştığı bir dönüm noktası olarak kabul edilir ama sadece bu yönüyle ele almak eksik olur. Poltava, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla yeniden siyasetin gündemine oturan modern Doğu-Batı ikiliğinin kökenini ve Avrupa jeopolitik sisteminin oluşumunu simgeleyen bir olaydır. Ancak Rusya’nın son saldırısı gibi Poltava da tek başına ele alınamaz. Böyle hadiseler olgunlaşan bir sürecin billurlaştığı, bir sonuca ulaştığı ve yeni bir dönemi başlatan anlar olarak yorumlanmalı. Poltava’yı bu şekilde ele alan Tarihçi John LeDonne’a göre muharebe Batı Avrasya’da yarışan dört kuvvetin çatışmasının sonucudur: Moskova Çarlığı, İsveç Krallığı, Polonya-Litvanya Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu. LeDonne’un 2009’daki tespitlerini bugün okumak çok ilginç: “Moskova çekirdeği nihayetinde [bölge] üzerinde hakimiyeti ele geçirecek ancak yirminci yüzyılın sonunda çökerek, aynı stratejik alan içinde yeni bir üstünlük rekabetinin öne çıktığı ve dolayısıyla aslında eskiye benzeyen yeni bir durum ortaya çıkartacaktır.” (“Poltava and the Geopolitics of Western Eurasia”, Harvard Ukranian Studies, 2009-2010, C. 3, No. 1/4, s.177).

Poltava Muharebesi İsveç ve Polonya-Litvanya’nın geri dönülemez bir biçimde büyük güç siyasetine veda ettikleri bir andır. İsveç on yedinci yüzyıl ortalarında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’ndaki din savaşlarına müdahale ederek sadece Baltık Denizi’nde değil Almanya içinde de hatırı sayılır bir güç haline gelmişti. LeDonne’a göre İsveç’in nüfus kaynaklarını zorlayan bu aşırı genişleme nihayetinde Demirbaş Şarl’ın Poltava’daki yenilgisiyle son buldu. İsveç Kralı XII. Karl’a neden demirbaş lakabının verildiğini anlamak için kendisinin yenilgiden sonraki beş yılı Osmanlı İmparatorluğu’nda sürgün olarak geçirdiğini hatırlamak gerek. Polonya-Litvanya ise Viyana’yı Osmanlı ordularından kurtaran bir güç olarak on sekizinci yüzyıla siyasi bir istikrarsızlık içinde giriyordu. Fransa’nın desteklediği Saksonya Prensi II. Augustus’un kral olarak seçilmesi de Polonya-Litvanya’yı yüzyıl sonunda Rusya, Prusya ve Habsburg imparatorluğu arasında bölüşülmekten kurtaramadı. Polonya ve Litvanya I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bağımsızlıklarına kavuşamayacaktı.

Kanımca, yorumlarını Halford Mackinder’ın Avrasya’yı ana ülke (heartland) olarak tanımladığı jeopolitik kurama dayandıran LeDonne’un değerlendirmesi de eksiktir, çünkü bu kuram fiziksel mekanı mutlak coğrafya olarak görür. Toplumsal ilişkilerin mekanın oluşumundaki rolünü ve dolasıyla kapitalizmin yerküre üzerindeki örgütlenişiyle bağlantısını gözden kaçırır. Nitekim hem İsveç hem de Polonya-Litvanya Fransa’nın Habsburglara karşı geleneksel müttefikleriydi. Deli Petro (Onun lakabını ayrıca ele alalım) Paris ziyaretinde Fransa’ya artık zamanı geçmiş bu müttefikleri bırakıp Moskova’yla ittifak etmeyi önermiş, fakat bu önerisi reddedilmişti. Dolayısıyla Poltava sadece Batı Avrasya’nın değil, daha büyük bir değişimin bir veçhesiydi ve on sekizinci yüzyılın ortasına gelindiğinde bu net bir şekilde belirecekti.

Yeni dönemin yükselen güçleri İngiltere, Prusya ve Rusya’ydı. İngiltere İskoçya’yla birleşip Britanya’yı oluşturup Avrupa, Hint Okyanusu, Afrika ve Amerika’da Fransa’yla kıyasıya bir savaşa girişti ve muzaffer oldu. Ancak zaferin maliyeti olarak Amerika sömürgesini kaybetti. Prusya Rusya’yla beraber Polonya-Litvanya ve İsveç’in nüfuz bölgesini paylaştı. Böylece on dokuzuncu yüzyıla girerken yirminci yüzyılın dünya siyasetinin temel aktörleri sahneye çıkmıştı: ABD, Almanya ve Rusya.

Eğer LeDonne’un iddia ettiği gibi Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Ukrayna’nın bağımsızlığı bölgedeki stratejik rekabet anlamında Poltava öncesi döneme dönüş anlamına geliyorsa Rusya’nın son saldırısını İkinci Poltava Muharebesi girişimi olarak mı yorumlamalı? Yani Rusya kaybetmekte olduğu dünya gücü statüsünü “ihya ve inşa” maksadıyla mı bu savaşı başlattı? Öyleyse nüfus kaynağı buna müsait mi? Daha önemlisi yeni dönemin yükselen güçleri kimler? Bunların İkinci Poltava’da ne gibi çıkarları söz konusu? Ama LeDonne’a itirazımın hakkını vermek için öncelikle on yedinci yüzyıl Poltava’sıyla yirminci birinci yüzyıl Poltava’sının aynı coğrafya olmadığı iddiasıyla başlamalıyım. Yani: Kapitalizmin merkezinin transatlantikten transpasifiğe kayması hangi yeni coğrafyaları yaratıyor?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa