13 Nisan 2022 00:45

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kıssadan hisseler

Fransa'daki cumhurbaşkanı seçimlerinde oy kullananlar

Fotoğraf: Loic Baratoux/AA

Paylaş

Geçtiğimiz pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri mevcut Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un (LREM) zaferi ile sonuçlandı (yüzde 27.8). Bu bir sürpriz değil. Önceki haftalarda da bu köşede Macron’un seçimlerin ilk turunda birinci sırada konumlanacağını yazmıştım. Seçimin sürprizi daha çok ikinci sırada kimin yer alacağında saklıydı. Aslında o da sürpriz olmadı, tahminler doğru çıktı ve Marine Le Pen (RN) oyların yüzde 23.1’ini alarak ikinci sıraya yerleşti. 2017’ye göre oy oranını da yaklaşık üç puan artırdı. Bu seçimin asıl sürprizi oyların yüzde 22’sini alan Jean-Luc Melenchon (LFI) oldu. Ancak bir puan farkla ikinci tura kalamadı.

Marine Le Pen’in oylarındaki bu artışa rağmen, 24 Nisan’da yapılacak ikinci turun galibinin Macron olacağını şimdiden çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira, her radikal sağ tehlikesi baş gösterdiğinde sol partilerin seçmeni “merkezin” adayına oy verir. 2002’de Jacques Chirac’a, 2017’de de Macron’a vermişti. Bu seçimde de durumun değişmeyeceğini, daha seçim gecesinde sol adayların tümünün ikinci turda Macron’a oy vermeleri için seçmenlerine çağrı yapmasıyla da görmüş olduk. İkinci turda sol seçmen oylarını eli mahkum Macron’a verecek. Ancak bu defa içlerinin 2017’deki kadar rahat olmayacağını söyleyebiliriz, zira son beş yılda Macron’un neoliberal politikalarının etkilerini iliklerine kadar hissettiler. Bu nedenle katılım oranının ikinci turda 2017 oranla daha düşük olacağını öngörmek hiç zor değil.

Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri bize sadece Fransa siyasetine dair değil, daha genel anlamda temsili demokrasi, siyasal katılım ve siyasete dair önemli şeyler söylüyor.

Her şeyden önce geleneksel partilerin artık miadını doldurduğunu gösteriyor. Ne söylerlerse söylesinler, ne vadederlerse etsinler, sözleri artık seçmende karşılık bulmuyor. Seçmen adına bir şeyler yapacağını söyleyen, seçmenle arasında bir hiyerarşi inşa eden klasik temsil anlayışının (“Ben yaparım”, “beni takip edin”, “teminatı benim”, vs.) seçmende herhangi bir karşılığı kalmadı. Merkez sağ (LR/Pécresse) ve merkez sol (PS/Hidalgo) partilerin neredeyse tamamen erimesi bunun kanıtı. Onların boşalttığı yeri 2017’den itibaren Macron tek başına doldurdu. Bu, ultra liberal, özelleştirme yanlısı, Fransızlığı yücelten, ancak bir o kadar da Fransız siyasetini Amerikanlaştıran bir merkez.

Fransa seçimleri bize aynı zamanda seçmenin henüz tamamlanmamış yeni bir arayış içinde olduğunu da gösteriyor. 2017’de Macron’un yakaladığı ivme bunun bir işaretiydi. Bu, giderek artan ve kangrenleşen sorunlara yönelik çözüm arayışına da denk düşen bir siyasal arayış. 2017’de Sosyalist Partiyi bir daha ayağa kalkamayacak duruma getiren, bu seçimlerde de merkez sağ parti Cumhuriyetçilerin (LR) aynı akıbete uğramasına neden olan, eskiyle defterleri kapatma durumu.

Bu seçimler aynı zamanda radikal sağın “sistem karşıtı” olarak yükselişinin teyidi niteliğinde. Radikal sağ hem sokak siyasetinde hem de parti siyasetinde yükselişini sürdürüyor. Düzenin cisimleşmiş hali olarak gördükleri Macron karşıtlığında birleşenler giderek daha fazla oranda aşırı sağ partilere yöneliyorlar. Göçmen düşmanlığı ve AB karşıtlığı üzerine söylemlerini inşa eden Le Pen (RN) ve Zemmour’un (Reconquete!) aldıkları oy oranı yüzde 30’un üzerinde. Seçmenlerin faşizm algısı bizzat onların kişiliklerinde olağanlaşıyor. Bu olağanlaşmanın bir sonucu olarak Fransa’da radikal sağ belki de hiç olmadığı kadar iktidara yakın

Ve son olarak, bu seçimleri siyasi kutuplaşmanın ve olası bir yönetim krizinin resmi olarak da okumak mümkün. Yüzde 28 civarı bir oy alan Macron, 24 Nisan’dan itibaren kendisine cepheden karşı olan ya da zorunluluktan destek veren yüzde 60-70’lik iki kutuplu bir seçmen kitlesini yönetmek durumunda kalacak. Bu durumun nasıl bir gerginlik yarattığını sanırım iki tur arasındaki şu iki haftalık zaman diliminde bile görmek mümkün olacak. Şimdiye kadar güvenlikçi bir söylemi benimseyen Macron, sol seçmeni ikna etmek, sandığa getirmek için en azından daha liberal (özgürlükçü anlamında) bir dil kullanmak durumunda kalacaktır diye düşünüyorum. İkinci tur sonrasında ise, ya böl yönet (Hoş zaten bölünmüş) stratejisini izleme konusunda uzmanlaşmak durumunda kalacak ya da aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık çaresizliğinde sıkışacak. Zira, ikinci tur için desteklerini açıklayan sol partilerin seçimden sonra “ustalık” dönemindeki Macron’un yakasını bırakacağını hiç sanmam. Kim bilir, belki de “usta Macron”u önümüzdeki dönemde sola çekmeyi başarırlar

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa