İstatistikler ve kitle mücadelesi
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
İstisnasız tüm kapitalist-ve emperyalist-ülkelerde, azınlığın azınlığı burjuva üst toplum tabakası ile, ülke nüfusunun yüzde 80’ninden fazlası arasında büyük bir gelir eşitsizliği olduğu; eşitsizlik bir yana uçurum bulunduğu, istatistikler veriler üzerinde ne denli oynanırsa oynansın, aslında hiçbir zaman gizlenemedi. Çarpıcı bir örnek, hâlâ dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD’den verilebilir: 2019 itibarıyla 21.43 trilyon dolar nominal büyüklüğe ulaşan, sonraki iki yılda bunu daha da artıran bu ülkede, 2017 yılı itibarıyla 6.6 milyon işsiz, 40 milyon barınak yoksunu, 35 milyon sosyal güvenceden yoksun insan bulunuyordu. Bir asra yakın süredir dünya halklarını barış ve özgürlük üzerine riyakâr ve alçakça propagandayla avlamaya çalışan ve bu propaganda eşliğinde başka ülkelere saldırıp sadece Vietnam’da 4 milyon insanı katleden ABD’nin sadece 2021 için silahlanmaya ayırdığı para ise 778 milyon dolardır. Bir başka istatistiki veri daha geneldir: 2.755 civarındaki dolar milyarderlerinin toplam net serveti 2021’de 13.1 trilyona yükseldi ve onların en büyükleri yalnızca son bir yılda servetlerini 402 milyar doların üzerinde artırdılar. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’ raporuna göre, günümüzde dünya nüfusunun yarısı, günde 2 dolardan daha az bir parayla geçinmeye çalışıyor. Günde 1 dolardan az bir parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışanların sayısı ise 1.2 milyardır. Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın küresel yoksulluk verilerine göre, dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi, 6 milyar 900 milyon insanın toplam gelirinden iki kat daha fazlasına sahiptir. Buna karşın ILO verileri 2022 yılı başında dünyada 207 milyon işsizin olduğunu gösteriyor. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) raporuna göre, 2020 yılı itibariyle dünyadaki çocuk işçilerin sayısı 160 milyona yükseldi.
Gelelim Türkiye’ye; Forbes dergisinin 2021 yılı verilerine göre, Türkiye’den dolar milyarderleri listesine girenlerin serveti, üstelik salgın hastalık(korona) döneminin bir yılında yüzde 39 oranında artarak 53.2 milyar dolara yükseldi. Onlar bir yılda 127 milyar TL kâr elde ettiler. Tamda böylesi bir dönemde enflasyon TÜİK rakamlarıyla dahi yüzde 61’in üzerine tırmandı. Pahalılıktan sokaklar dahi kırıma uğradı, halkın büyükçe kesimi yeme-içme-giyinme-ısınma ve aydınlanma gibi en zorunlu, en temel ihtiyaçlarını en az-en düşük düzeyde nasıl tutabileceğinin derdine düştü. Ülkede 8 milyon işsiz bulunuyor, vs, vb.
Bunlara daha başka veriler de eklenebilir. Ancak sorun burada değil; sorun üstelik bu verilerin Külliye yetkilileriyle besleme yalancı gazeteci ve iletişim uzmanları tarafından kabul edilip edilmemesi de değil. Onların bir kısmı bile, enflasyon yüksek, fiyatlar arttı ama ne yapalım, dünyada durum kötüye gidiyor, asıl sorun içeride değil dışarıda diyerek üzerlerine gelen kâbusu atlatmaya çalışıyorlar. Burjuva muhalefetinin sözcüleri de, pahalılığı, işsizliği, yoksulluğu gizleyecek durumda değil. Bunları şöyle ya da dile getirmeleriyle iradeleri dışında, halkın, kendi durumu hakkında düşünmesine bir biçimde etkide bulunmuş oluyorlar. Diğer yandan ama biz gelirsek düzeltiriz oyalamacılığıyla yığınsal tepkilerin patlamalara dönüşmemesi için çaba göstererek iktidar güçlerine yardımcı oluyorlar. Bu kuşkusuz onların görevi. Nihayetinde kapitalist sömürü düzeni sınırları içinde politika yapmakta ve bu düzenin devamı için çaba göstermektedirler. İşçi ve emekçi kitlelerinin sokaklara çıkması, meydanları doldurarak talepleri için kavgayı yükseltmesi, fabrika ve işyerlerini direniş yerlerine dönüştürmesi, grev ve genel grevlerle kapitalistlerin ve onların devlet yöneticilerinin durumunu sarsarak açmaza düşürmesi, sermaye politikasının ‘doğası gereği’, onlardan beklenemez. İhtiyatı, beklentiyi, makbul olanı bu düzenin varoluş koşullarıyla bağlı görürler. İşçi ve emekçiler bu durumu gördükleri, kendi yaşamsal ve temel gereksinmeleri ve haklarıyla bu politikalar arasındaki zıtlığı fark ettikleri ve bunun da bu partilerden uzaklaşmalarını gerektirdiği sonucuna ulaştıkları oranda, bu durum değişiklik gösterecektir.
Tarihin hemen her döneminde sömürülen ve sömürenler arasındaki zıtlıklar bir mücadeleyi kaçınılmaz şekilde gündeme getirmiş; ancak sömürülenler bu mücadeleyi bilinçli-örgütlü güçleriyle büyüttükleri oranda hem haklarını söküp alabilmişler hem de sömürüden bir bütün olarak kurtulmaksızın aynı sorunlarla yüz yüze kalacakları, en azından ileri kesimleri tarafından görülür olmuştur.
Şimdi istatistiklere bakıldığında açılmış onca büyük yaralara rağmen, sömürülüp ezilenlerin hareketinin, olması gerekenin gerisinde seyretmesi, çok geniş kesimler açısından zor anlaşılır bir sorun olarak öne çıkıyor. Daha da ötesi, kapitalist ülkelerin büyük çoğunluğunda, tümü de kapitalist soygunu temsil eden düzen partileri, emekçilerin taleplerinin istismarı aracıyla hâlâ destek görebiliyorlar.
Şaşırtıcı olmaması gerekir. Burada ayrıntıya girilemez, ancak, şu söylenebilir: Güç ilişkileri sadece uluslararası alandaki gelişmeler yönünden değil sınıflar arası mücadele açısından da belirleyicilik gösterir. Çelişkilerin daha açık hale gelmesi, karşıt sınıflar arası uçurumun büyümesi ve buna bağlı olarak tepkilerin ortaya çıkıp büyümesi, çeşitli taleplerin elde edilmesi açısından şart olduğu kadar mücadelenin büyütülmesi açısından da uyarıcı işlev görür. Ancak bu kadarı hemen her zaman geriye püskürtülmenin önünü kesmez. Sömürülen sınıfın tarihsel misyonu denen sınıf politikasıyla kitlelerin büyük çoğunluğu arasında manevi moral güç ve somut talepler temelli güçlü bir birleşme olmadıkça, değiştirici devrimci güç ve eylem kalıcı başarılar sağlayamaz. Sesimiz birkaç bine, birkaç on bine değil, yüzbinlere-milyonlara ulaşmalı; ulaştırmanın araç ve yöntemlerini bulmamız ve -bilmek yetmez-pratiğe geçirmemiz gerekir. Burjuvazinin devasa propaganda aygıtlarına ve paralı uşaklarının hummalı çalışmalarına karşı çok zayıf olanaklara sahip olsak da, devrimci sosyalist yaratıcılık, fedakarlık ve dava insanı olma azmiyle, burjuva barikatları aşılabilir. İstatistiklerin ortaya koyduğu uçurumun ezilen ve sömürülenler kutbundaki emekçilerin birleşik mücadeleyi büyütmeleri bu durumda daha çok mümkün ve sonuç alıcı olacak; burjuva partilerinin tuzağından kurtulma yoluna daha kitlesel olarak girebileceklerdir.
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40
- Kararlı saldırı, mızmız muhalefet! 22 Ağustos 2024 04:51
- Çark dönerken preste ezilmek, ateşte erimek! 15 Ağustos 2024 05:18
- İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! 08 Ağustos 2024 05:00