15 Nisan 2022 00:55

Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu

Kaynak: Derin Yoksulluk Ağı

Paylaş

Bu ülkenin giderek ağırlaşan bir “yoksul çocuklar” gerçeği var. Çocuklar aç, ağır kansızlık ve kas sorunları yaşıyorlar, eğitime ulaşamıyorlar, çocuk işçiliği artıyor, fiziksel ve zihinsel gelişimleri Avrupalı yaşıtlarına göre geri… Üstelik bu tablo “Toplumun en dibindeki marjinal bir kesimin sorunu” değil, giderek kitleselleşen bir toplumsal sorunun açık görünümü.

TÜİK’in o güvenilmez verileri bile 2020 yılında ‘Ciddi maddi yoksunluk içinde olan’ çocukların oranının yüzde 34’e çıktığını gösteriyor. Bu oranla Türkiye, 30 Avrupa ülkesi arasında en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip 2 ülkeden biri. Şiddetli yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısı 6 milyon 500 bine ulaştı! 

Türkiye’de ilkokul ve ortaokulda okuyan 9 milyon 831 bin 804 öğrenci var; 2 milyon 128 bin 750’si şartlı eğitim yardımıyla okula gidiyor. Sosyal güvencesi olmayan, muhtaç durumda bulunan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan, hayatını sürdürmekte güçlük çeken ailelere verilen 50 ila 90 lira arasındaki nakit yardımla yani…

2021 yılında Türkiye Aile Hekimliği dergisinde yayımlanan çalışma, araştırmaya katılan çocukların dörtte birinin çok düşük kilolu olduğunu, çocukların yaklaşık dörtte üçünün kansızlıkla mücadele ettiğini ortaya koyuyor. Ülkede kız çocuklarının yüzde 85.2’si, oğlan çocuklarının ise yüzde 68.6’sı kansızlıkla mücadele ediyor. Yetersiz beslenmeye bağlı düşük kilo ve kansızlık!

Türkiye’de okul çağı çocuklarında büyümenin izlenmesi araştırma raporu kronik açlık nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların yüzde 3.5’inin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların ise yüzde 5.4’ünün bodur kaldığını gösteriyor. Kronik açlığa bağlı bodurluk!

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Sosyal Politika Çalışmaları dergisinde yayımlanan “Yoksulluk, damgalama ve utanma” çalışması yoksul çocukların okul ortamında “Arkadaş edinmede zorluk, utanma ve sosyalleşmede zayıflık” yaşadığını gösteriyor. Çocuklar yoksulluklarından utandıkları için arkadaş bile edinemiyor!

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre ekonomik yoksunluk nedeniyle korunmaya, yardıma ve bakıma muhtaç çocuk sayısı 2002’de 12 bin 75’ken 2019’da 198 bin 97’ye yükseldi. Kamu Denetçiliği Kurumunun 2021 verilerine göre ailesinin yanında temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuk sayısı 150 bine dayandı. Ekonomik nedenlerle ailesinin bakamadığı çocuklar!

TÜİK’in 2019 rakamlarına göre 5-17 yaş grubunda çalışan çocuk sayısı 720 bin! Gerçek rakamlar bunun kat kat üstünde. Çalışan çocuklara “Neden?​” diye sorulduğunda ilk cevap hane halkının geçimine yardım etmek oluyor. 5-17 yaşındaki çocuklar ev geçindirmek için çalışmak zorunda! İSİG Meclisinin geçtiğimiz yıl haziran ayı raporuna göre, son 8 yılda en az 513 çocuk, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 

Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda meslek lisesi öğrencisi bir genç 35 kişiyle döneme başladıkları sınıfta ilk dönemin sonu gelmeden mevcudun 23’e düştüğünü, okula gelenlerin ise 13’le sınırlı kaldığını, arkadaşlarının “Ailelerine yük olmamak için” çalışmak üzere okulu terk ettiklerini, derslere girmediklerini anlatıyordu. Okula gelen 13 liselinin ise yarısından fazlası geceleri part time işlerde çalıştıkları için ders sırasında sıralarda uyuyakalıyormuş.

Çocuklarını zar zor okutan ailelerin kaçak yurtlarda, tarikat cemaat evlerinde kalmak zorunda kalan çocuklarının nasıl ağır bir şiddet, istismar, baskı altında yaşadığını onlarca hikayede, buralarda hiçbir güvenlik önlemi olmadan çocukların “Allah’a havale edildiği” gerçeğini ise kız çocuklarının yanarak öldüğü Aladağ’da görmüştük. Yine çocuklarına bakamayan ailelerin küçük yaşta çocuklarını sübyan evlerine bıraktıkları, çocukları devlet korumasına vermek için adeta sıra oluştuğu yoksul mahallelerde kadınlarla yan yana geldiğimizde onlarca kadının dilinden dökülen gerçekler. Çocuğun beslenmesine boş ekmek bile koyamamanın, okula yalnızca çeşmeden doldurduğu bir şişe suyu “beslenme” diye göndermenin ağırlığını, üzüntüsünü hisseden kadınların çaresizlik duygusunu, çocuklar kendilerini “yük” olarak hissederek yaşıyorlar.

Eduardo Galeano’nun dediği gibi; “Çocukların çocuk olma hakları her geçen gün daha fazla reddediliyor. Dünya zengin çocuklara para muamelesi yapıyor, paranın davrandığı gibi davranmayı öğrensinler diye. Dünya yoksul çocuklara çöp muamelesi yapıyor, çöpe dönüşsünler diye. Orta sınıftakileri, ne zengin ne de yoksul olanları televizyona bağlıyor; vakit henüz erkenken tutsak hayatını kader olarak bellesinler diye … Çocuklar… yoksullar. Sistemin bütün rehineleri arasında en kötü durumda olanlar onlar…”*

Son 20 yılda bilerek, isteyerek, siyasi bir tercihle kurulan bu yoksulluk düzeni; yoksulluk içinde büyüyen çocuğa “kader” diye belletilen bu çaresizlik dayatmasından, beşikten mezara rehin alınışımızdan besleniyor. Geleceğin yoksul, eğitimsiz, çaresiz kitlelerinin ucuzun ucuzu, sabırlının sabırlısı iş gücü olarak yaratacağı “rezerv”e gözünü dikiyor patronlar. Bu sistem eşitsizlik ve ayrımcılıkla birlikte yoksulluk, güvencesizlik, sosyal haklardan yararlanamamayı yeniden yeniden üretiyor. Bugün bu verilerde rakam olan çocuklar yarın başka bir yoksulluk, işsizlik, yardıma muhtaçlık, iş cinayeti verisinin “rakamı” olmakla karşı karşıya. Onların çocukları da bu yazıdaki verilerin gelecek rakamları!

Çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilik birbirine zincirlemesine bağlı. Devletin çocukları korumaya yönelik politikalarının tümüyle yetersiz oluşu da zinciri tamamlayan, sağlamlaştıran etken. Tam şu anda çocukların yaşamını daha iyiye çevirmek için, içinde bulundukları yaşam koşullarını düzeltmek için acil politikalar geliştirilmesini talep etmeliyiz. Okullarda ücretsiz kahvaltı, öğlen yemeği, çocuklar için verilen desteklerin miktarlarının ve niteliklerinin arttırılması, yaygın sağlık taramaları ve ihtiyacı olan çocuklara sağlıklarını iyileştirecek takviyelerin ücretsiz sağlanması gibi…

Genel yoksulluk ve eşitsizlikler çocuk yoksulluğunun ana sebebi. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu bir memlekette, artık asgari ücretliler toplumu haline gelen memlekette çocukların aç olması kaçınılmaz. Enflasyonun üç haneli rakamlara çıktığı ülkede, beslenme çantasına giren zeytin peynirin lüks olmasına şaşırılmaz. Çocuklar için acil taleplerimiz olacak elbet. Ancak kundaktan mezara bizi yoksulluğa ve yardıma rehin eden düzenden hesap sormak, bize dayatılan yoksulluk düzenine topyekün karşı çıkmakla, bu döngüyü kırmakla mümkün.

* Eduardo Galeano; “Tepetaklak Tersine Dünya Okulu”, s.19, Çitlembik Yayınları

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa