İtibardan tasarruf olmaz, ama!

Siyasilerce sıkça tekrarlanan “İtibardan tasarruf olmaz” ifadesi doğrudur, ancak burada mesele, kimin ya da neyin itibarının söz konusu olduğudur. Madem bu ifade siyasilerin olağanüstü israfı gündeme taşındığında yanıt olarak kullanılmaktadır, o halde siyasilerin dillerinden düşürmediği itibar dar siyasi kadroya ya da onun çevresine aittir. Bu anlayışla itibar sağlanabilir, fakat bu itibar sadece ülke içinde ve dar bir siyasi kadro için balon misali geçici olağanüstü maliyetten başka bir şey ifade etmez.

Siyasi kadroların ülke içindeki itibarı zaten seçimlerdeki oy oranları ile kanıtlanmış olmaktadır. Bunun ötesinde aranan itibar ise sadece psikolojik tatmin ve gösteriştir ki, böylesi davranışlar ülke ekonomisine çok büyük yük yıktığı gibi, ülke dışında da hiçbir gerçekçi anlam ifade etmeyip, tam tersi, ülkeyi ve ilgili siyasiyi yüceltmez. Ülkenin uluslararası alanda güç ve itibar kazanması ise, ülkenin ekonomik gücü, sahip olduğu güçlü hükümet sistemi, uyguladığı emperyalistlere boyun eğmeyen adalet sistemi, gençlerine sunabildiği uluslararası alanda söz söyleyebilecek kapasiteli yüksek eğitim sistemi, özgür basın ve iletişim sistemi ve tüm bunların indirgendiği insani gelişmişlik endeksinde üst düzeylerde bulunması ile gerçekleşir.

Sayılan ve daha başka göstergelerin de ilavesiyle yükseltilebilecek genel ölçütler skalasının dünya sıralamasındaki yeri ülkenin itibar göstergesini ortaya koyar. Ülkenin genel durumunun uygulanan politikaların sonucu olduğu kabulüyle, ülkenin prestiji ya da uluslararası düzeydeki itibarı, doğal olarak, siyasi kadronun da itibarı olarak kabul edilebilir. Bu yaklaşımla, siyasilerin çocukluk dönemlerinde ket vurulmuş tatmin hissi ile kendilerine görgüsüzce sağladıkları sahte itibarın hem ülkeye yük yıktığının, hem de uluslararası alanda ülkenin itibarını sarstığının farkında olunmalıdır. Şöyle ki, ülkesine her türlü melaneti reva gören bir siyasi kadro büründüğü şatafatı kendi doymamış açlığına çare olarak görüp avunsa da dış dünyada görgüsüz komik durumuna düşebileceği gibi, böyle siyasileri siyaset sahnesinde taşıyan halklar da uluslararası alanda itibar kaybına uğrar.

Ülkelerin uluslararası alandaki itibarı ya da uluslararası sorunlara müdahale kapasitesi salt ülkenin ekonomik gücü ile ilgili değildir. Ülke itibarı, dış politika tutarlılığı, fırtınalı uluslararası koşullarda tutarlı tarafsızlık ilkeleri ile sağlanabilir. Politikada tutarlılık tek-adam rejiminde olanaklı olamaz. Bunun sebebi, uluslararası müzakerelerde emperyalistlerin geniş kadrolu siyasi yapılar yerine tek adama muhatap olmaları durumunda politikalarını kabul ettirme şansının yüksek olmasıdır. Parlamento ve geniş yürütme kurulları ülkeye dayatılan politikalara karşı direnme gücünü yükseltir. Kararların tek kişi tarafından alınması yerine parlamentoda enine boyuna tartışılarak alınması durumunda dış baskılara karşı ülke çıkarı güçle korunabilir. Bu durum kesinlikle ülke liderini küçültmez, tam tersi hem ülkeye hem de liderine güç ve prestij sağlar.

Ülkemizde yaygın olarak inanılan koalisyonların ya da güçlü icra organı ve bürokrasinin geç karar alınmasına yol açtığı, bu nedenle tek-adam yönetiminin çok daha etkin siyasete yol açabileceği yanlış bir düşünce sistemidir. Bir tür monarşik, hatta antidemokratik yönetim biçimine yol açan tek-adam sistemi kararların hızla alınması sebebiyle kısa sürede etkin olarak görülebilir. Bu mantık yapısı plansız programsızlığıyla sadece anlık çıkarını kollayan birey davranış tarzıdır. Kısa vadeli ve günü kurtarma adına alınan kararların uzun dönemli amaca yönelik ya da isabetli olma olasılığı çok düşük olur. Bu durum, ülke politikalarının tutarsız olmasına, kısa sürede alınan yanlış kararların sıkça değiştirilmesine yol açar. Devamlı değişiklikler ülkede ekonomik hayatta sıkıntı yaratarak etkinliği bozar, ülkenin dış itibarını sarsar.

Tek-adam siyaseti bir bürokrasi türü olarak görüldüğünde, her bürokraside olduğu üzere, tek adam piramidinin tabanı devamlı genişleme eğilimine girip, bürokrasiye tahsis edilen bütçenin artmasına yol açarak, kapıdan kovulan etkinsizlik, bacadan içeri alınır. İşlerin çabuk kotarıldığı gerekçesi ile açılan bu yol ülkenin uluslararası alanda itibar kaybına yol açarak, ülke yöneticisinin de itibarsızlaşmasına sebep olur.

Tek-adam rejimi, hele de içsel denetim mekanizmalarının iyi kurulamadığı durumlarda dikta yönetimine eğilimli olacağından, ekonomik karar alıcıların tereddüdüne yol açar. Sermaye ürkek yapıda olduğundan ülke dışına çıkma eğilimine girerek, yaratılan katma değerlerin yurt dışında oluşmasına ve oralarda kalmasına sebep olur. Sermaye getirisinin yurt dışında kalması ise ülke gelir düzeyini geriletir ve kamu açıklarına sebep olabilir. Özellikle çağımızın neoliberal koşullarında ülkeden sermaye kaçış riski yüksekliği karşısında tak-adam rejiminin kararları hızlandıracağı gerekçesi geçerliliğini kaybeder.

Çok farklı açılardan ele alınabilecek itibar konusu ve itibardan tasarruf edilemez söylemi salt ülke içinde kaldığı sürece ilk yansıttığı parıltıyı kısa sürede yitirir ve israftan başka bir anlam ifade etmez. Tarihin zor koşullarından imbiklenip günümüze ulaşmış denetimli siyasal yönetim sistemi ülkede ekonomik ve sosyal koşulları en üst düzeyde sağlayan güvenli oluşumlardır. Ülkede güçlü olarak tanımlanabilecek sistem nasıl kurulursa kurulsun, vazgeçilmez koşul, mutlaka güçlü, aleni, hukuksal, siyasal ve mali denetim mekanizmalarına sahip olmasıdır. Ülke itibarı ve o ülkenin yöneticisinin itibarı ancak böyle sağlanır. Güçlü yönetim ve denetim sistemi oluşturulmadan kurulan tek-adam rejimi ülke içinde ve kendi anlayışında ne denli itibar sahibi olduğu zehabına kapılırsa kapılsın, bu durum ülkeye maliyet oluşturmaktan başka bir yarar sağlamayacağı gibi, uluslararası alanda da ülkenin ve siyasilerin itibar kaybına yol açar.

Evrensel'i Takip Et