17 Nisan 2022 00:40

Seçim, seçim siyaseti ve ‘sol’a dair...

Yanan vatandaş oy kullanırken

7 Haziran 2015 seçimi öncesi bombalanan mitingde yaralanmış bir Diyarbakır'lı yurttaş sandık başında | Fotoğraf: DİHA

Paylaş

Geçen hafta başladığımız, ‘seçimler ve sol’a dair naçizane gözlemlerimizden çıkardığımız tartışma notlarına devam edelim. ‘Sol’un, demokrasi güçlerinin iradesi dışında, ülkenin seçim sathı mailinde olduğunu, bu koşullarda seçimlerin de önemli bir mücadele alanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştik. Bu, siyaseti tamamıyla sandığa indirgemiş düzen muhalefetinin ‘seçimci siyaset’inden farklı bir yaklaşımdır elbette. ‘Seçimi bekleyelim’ tutumu devrimci-demokratik siyasetin iptali halidir tabi ki. Bahsettiğimiz bu değil. Güncel-sistematik pratiklerle toplumsal sorun ve mücadele alanlarından asla kopmayan ve ama önümüzdeki seçimleri de önemseyen, gerekli planlama ve hazırlıklardan imtina etmeyen bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Seçimlerin çok da önemli olmadığını söylemek ya da “konuşmanın zamanı değil” parantezine hapsetmek, Millet İttifakının salt-seçimciliğinin tersinden bir ‘siyasetsizlik’ halidir dersek, abartmış olmayız. 

Konuya dair, “Seçimler çözüm değildir” demekle yetinmek mesela... Aslolan kapitalist özel mülkiyet sisteminin tasfiyesiyse eğer, seçimler elbette çözüm değildir. Bunu az çok sol siyasetle hemhal olmuş herkes bilir. Ama sosyalist-sol siyasetin böylesi bir stratejik eksene sabitlenmesi doğru mudur? Söz gelimi başarıyla sonuçlanmış grevler, çeşitli hak mücadeleleri, yerel direnişler, vb. de vurguladığımız stratejik hedef açısından ‘çözüm’ sayılamazlar. Sonuçta ‘düzen içi’dirler. Ancak böyle diye önemsemezlik edilebilir mi? Devrimci siyaset, işçi emekçi mücadelesi böylesi ‘mevzii’ dolayımlarla güçlenebilir ancak. Buradan baktığımızda, önümüzdeki seçimlerin stratejik bir ‘çözüm’ olmadığı ne kadar açık ve doğruysa, demokrasi mücadelesi açısından çok önemli bir olanak ve imkânı barındırdığını görmezden gelmek de bir o kadar yanlış ve kabul edilemezdir. Öylesine bir seçim değil çünkü söz konusu olan. Sadece parlamento ve cumhurbaşkanının belirleneceği olağan bir seçim düzlemi değil bu. 20 yılı bulan bir iktidar, milliyetçilik ve İslamcılık gibi iki ideolojik zırhla kuşanmış faşizan bir ‘tekçi’ rejimin sona erdirilmesi imkân ve olanağını barındırıyor bu seçimler. Devasa devlet ve sermaye gücüyle işçi-emekçi sınıflar üzerinde hegemonik etkisini her şeye rağmen hâlâ barındıran bir iktidarın seçimlerle gönderilmesi öyle küçümsenecek bir ‘çözüm’ de sayılamaz herhalde. Şimdi böylesi bir hedefe kilitlenerek seçimleri önemseyen milyonları düzen muhalefetine terketmek anlamına da gelmez mi ‘seçim önemli değil’ mealinde konuşup bunu adeta solculuğun normu haline getirmek?!

Kaldı ki biraz tutarlılık da gerekir.  Bakıyorsunuz, ‘seçim konuşulabilir’ diye ortak toplantılara katılmaktan imtina ederek ‘seçimci’ olmadığını kanıtlayanlar, kendi içlerinde bal gibi de seçim mesaisi yapabiliyorlar. Sol Parti mesela, arkadaşların hakkını verelim, asla ‘seçimci’ değiller ama örneğin seçimlerde cumhurbaşkanlığı konusunda sorun çıkarmayacaklarını aylar öncesinden söyleyebiliyorlar. Sözcülerinin zaman zaman yaptıkları açıklamalardan öğreniyoruz, çok abes bir aday çıkarılmazsa Erdoğan’ın karşısında gösterilecek adaya oy veririz dediler, diyorlar. Kötü mü? Hayır ama bir anlamda seçimi konuşmak olmuyor mu bu? Kendi içinden konuşuyorsun da daha geniş platformlarda konuşulmasına neden yaklaşmıyorsun? TKP’nin tutumu da öyle. Birileri ‘seçim itifakı gibi lanse ettiği için’ güçbirliği toplantılarından çekilme hassasiyeti gösteren TKP, epey öncesinden adayların belirlenip hazır tutulması gerektiğini karar altına alabiliyor. Aman sosyalistlerden ibaret olmayan platformlarda seçimi, seçim ittifakını zinhar konuşmayalım ama hemen kendi adaylarımızı belirleyelim! Güzel... 

Bu “tutarlılık” örneklerini çoğaltabiliriz. “Sokak esastır, seçimleri konuşmanın zamanı değil” deyip, CHP’li belediyelerdeki işçi direnişlerine dönüp bakmamak... Sonra da kendilerinin hep dışında durduğu seçim ittifaklarından hareketle, “HDP’nin gölgesi sosyalistlerin toplumsal güç olmasını engelledi” teşhisini koymak! Toplumsal güç olmanın salt sosyalistlerden ibaret seçim ittifaklarından da geçmediğini, işçi emekçi sınıflara yönelmekten, işçi havzalarını, fabrikaları, atölyeleri, sanayi sitelerini çalışma mekânı bellemekten geçtiğini, asıl eksikliğin burada olduğunu bilememek, görememek, anlayamamak... Bir başka tartışma konusu bu ama güçlü bir “sosyalist odak” oluşturmanın, sosyalistlerin bir araya gelip adeta “kendi kaderlerini tayin etme haklarını” kullanmalarından geçmediğini öğrenmek için yaşanan onca nafile örnek (ÖDP, Haziran...) yeterli sayılmıyor demek... 

Uzatmayalım; çok önemli bir seçimin sathı mailindeyiz. Seçimle ilgilenmek sosyalist devrimci kimlikle çelişen bir durum yaratmıyor. Seçimi konuştukları, seçim sürecine ilişkin mesailerinden dolayı kimse ne ‘seçimci’ ne de ‘parlamenterist’ sayılabilir. Bu çoktan aşıldı aslında. Epeyce birikim var geride. Seçimlerin de aslında yeri geldiğinde tam kapasite bir sokak mücadelesi olabildiğini çokça deneyimlendi. Özgün saplantılar ya da  ‘farkını’ konuşturmaktan ibaret tarzlarla her seçim dönemi kendisini siyasetsizliğe mahkum edip, açmazlarla, çelişkilerle kalakalan çizgilerin kendilerini yeniden örnek olarak sunmasının alıcısı var mıdır? Pek sanmıyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa