18 Nisan 2022 01:00

Vatan hainliği

Silivri Cezaevinde kalp krizi ile öldü denilen Ferhat Yılmaz’ın yoğun bakım görüntüleri

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İşkence devletlerin önleme yükümlülüğü taşıdığı, önleyemediğinde sorumlu sayıldığı ve etkili bir soruşturma ve belgeleme yürütme görevinin tanımlandığı mutlak bir suç. Türkiye’de insan hakları savunucularının devlet düşmanı, vatan haini sayılma gerekçesi de devlete bu görevlerini hatırlatmaktan gelir. Bir kamu otoritesi, İstanbul’un valilerinden biri işkencede meydana gelen ve tıbbi olarak belgelediğimiz bir ölümde onca yetkin hekimin sözüne karşı “sözde işkence” diyerek haddini aşmanın doruğuna çıkarken, beni de “devlet düşmanı” diyerek Adalet Bakanlığına ihbar etmişti örneğin.

İşkence bulgularını saptayıp belgelediğimiz pek çok olguda o kişilerin bağlı olduğu iddia edilen örgütlerin hepsiyle ilişkilendirilip AKP’nin suçlulaştırma amacıyla artık çok yaygın kullandığı kokteyl örgüt mensubu olmaya onlardan hayli önce başlamışken, ilk “devlet düşmanı” ilan edilmem de tıbbi belgelemeye rağmen “sözde işkence” diyebilen o vali sayesinde olmuştu, sanırım sene 2000 idi.

Aman böbürlendiğimi sanmayın sakın ama Nâzım Hikmet misali vatan hainliğine devam ettiğimizi de unutmadan ekleyeyim. Tabii devlet yeni terör örgütleri keşfettikçe iltisaklı kılındığımız örgütlerin sayısı da günbegün artıyor. TEM türünün belki de yegane örneğiyle hakkımda sosyal medyadan suç duyurusu yapınca dosyaya ulaşmaya çalışırken keşfettiğimiz, delil bulamadıkları için takipsiz kılınan dosyalardan birinde CİMER şikayeti üzerine hakkımda kapsamlı bir “FETÖ havuz araştırması” olduğunu da gene devlet düşmanlığım gibi tesadüfen öğrenmiş olduk geçen haftalarda. Daha TEM’in başlattığı işlemin dosyasına ulaşamadık gerçi, ancak süreç epey aydınlatıcı oldu. Her nasılsa bu kez düzenlediğim raporlar da iltisaklı kılmaya yetmemiş anlaşılan.

Hepinizin malumu Silivri’de geçtiğimiz günlerde işkence iddiaları gündeme geldi. Ne yazık ki mahpuslardan birinin ölüm haberini duyduk. Sosyal medyada da tıbbi girişim sonrası çekilen videoyu gördük. Kamu otoritesi gençlik yıllarımdan hatırladığım, daha İşkenceye Karşı Sözleşme ve ardından işkencenin etkili soruşturma ve belgelenmesi için kılavuzlar (kısa adlarıyla Minnesota ve İstanbul Protokolleri) oluşturulmadığı dönemlerden kalma kadim inkar refleksiyle birkaç saat aralarla ardı ardına iddiaların asılsız olduğunu, işkence olmadığını ilan etti. Tabii bu konuda yapılan tartışmalar da suçlulaştırmayı ihmal etmediğini söylememe gerek yoktur. İnsan hakları örgütleri olarak kamu otoritesine görevini hatırlatmaktan kaçınacak değiliz. Etkili soruşturma ve belgeleme görevini yapmak yerine inkara sarılan kamu otoritesi suç işlediğini bilmezden gelmekte direniyor. Biz de insan hakları mücadelesi yürütenler ve sorumlu yurttaşlar olarak denetim sorumluluğu ile yapılan yanlışları görünür kılmaya çalışıyoruz ki diğer yurttaşlar da o denetimin parçası olabilsin, el birliği ile asıl vatan hainlerinin kimliği ortaya çıksın.

Şimdi merakla beklemekteyim. İşkencede öldüğü iddia edilen ve otopsi bulguları ile tıbbi kayıtlarına ulaşıldıktan sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfına (TİHV) alternatif tıbbi belgeleme için bu kayıtlarının sunulacağını düşündüğüm gencin iddia edildiği gibi işkenceden öldüğünü saptarsak bu kez hangi suçla iltisaklı olacağımızı merak etmemek elimde değil. Ailenin beyanlarından anladığım işkence iddiaları olan mahpuslar bu kez adli nedenlerle özgürlüğünden alıkonmuş olanlar. Seçenek çok, ama henüz o konuda bir deneyimim yok. Adli mahpuslar ne yazık ki TİHV başvuruları arasında çok düşük oranda. Çeşitli nedenleri var bu düşük başvuru sayısının ama henüz bizi o suçlarla iltisaklandıracak bir sayıya ulaşmadılar. Kamuoyunda da çok yer bulmuyor adli mahpuslara yapılanlar, göz önüne taşıma konusunda da haklı kaygıları var. Bu kez görünür olunca, fırsat bilebilir bize çeşitli sıfatları yakıştıranlar. Ne kadar yaratıcı olacaklarını göreceğiz ama korkarım ölen gencin Kürt olması ve İşkenceye Karşı Sözleşme’de yer alan işkence tanımındaki “Ayrımcılık amacı taşıyan işkence” iddiaları öne çıkacaktır. Eski sıfatlarla yetinmek zorunda kalabiliriz.

Bu hafta sonu İstanbul Tabip Odası seçimli genel kurulunda seçime katılan grup adına yapılan konuşmalarda adım verilmese de kamu otoritesinin sıfatlarına yaslanan imalar, pek çok ilde odaların seçimlerine katılan gruplardan havada uçuşan suçlamalar kamu otoritesinin suçuna ortak olmaya hevesli epey meslektaşımız olduğunu da gösteriyor. Biz insan hakları mücadelesinden vazgeçmeyiz, sizlerden vatan hainliğinden daha yaratıcı sıfatlar bekliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa