19 Nisan 2022

"Askıda ekmek"ten "Ekmeksiz de yaşanır"a Bahçeli ve milliyetçi hamaset!

İnsanca yaşam talepleri konusunda halka verecek bir şeyi olmayan iktidar bloku (Cumhur İttifakı), çareyi saldırgan bir milliyetçiliğe sarılmakta görüyor. Ardı arkası kesilmeyen zamlar ve eriyen ücretler karşısında iktidarın emekçi halka ne vadettiğini görmek için MHP Lideri Bahçeli’nin Meclisteki parti grup konuşmalarına bakmak yetiyor. Ekonomik krizin ilk dönemlerinde “askıda ekmek kampanyası” başlatan Bahçeli, bugün “Vatan olmadıktan sonra az yesek ne olur, çok yesek neye yarar?​” diyor. Bu söylem halkın temel tüketim mallarına yapılan zamların geri alınması ve yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlere ek zam yapılması talepleri karşısında iktidar blokunun geldiği yeri göstermekle kalmıyor. Aynı zamanda İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele Ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’a doğru giderken karşılarına “vatan”ı koyarak işçi sınıfı ve emekçi halkın insanca yaşam taleplerinin önünü almayı amaçlıyor.

Bahçeli, ekim 2020’de ‘askıda ekmek’ kampanyasını başlatırken “Hali vakti yerinde her vatan evladı, kendisine en yakın ekmek fırınına gitmeli, eğer 2 ekmek alacaksa 3 ekmek parası ödemeli. Unutmayalım ki inancımız ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ esasına dayanmaktadır” diyordu. Bahçeli bu açıklamasıyla öncelikle kriz nedeniyle halkın açlık ve yoksulluğunun arttığınıkabul etmiş oluyordu. Ancak ‘askıda ekmek’ kampanyası ile bu krizden “milletçe” kurtulabileceğimizi propaganda ediyordu.

Oysa Dünya Bankasının yayımladığı Türkiye ekonomik izleme raporuna göre, kriz ve salgın nedeniyle Türkiye’de 2020’de mutlak yoksulluk içinde yaşayanların sayısı 3 milyon 200 bin kişi artarken (2018’de yüzde 8.5 olan mutlak yoksulluk 2020’de yüzde 12.2’ye çıktı) en büyük 157 sanayi şirketinin faaliyet kârlılığı yüzde 30 artmıştı. Yani bir yandan halkın mutlak yoksulluğu artarken tekeller, kriz ve salgına rağmen kârlarına kâr katıyordu. İşte Bahçeli  askıda ekmek kampanyası ile krizi milletçe yaşadığımız ve milletçe aşabileceğimiz algısını yaratarak bu sınıfsal gerçeğin üstünü örtmek istiyordu.

Gelinen yerde Bahçeli’nin “Yağsız Yemek olur da yarınsız Türkiye olmaz”, “Vatan olmadıktan sonra az yesek ne olur, çok yesek neye yarar?​” gibi açıklamalarını aslında ‘askıda ekmek’ kampanyasının hiçbir işe yaramadığının ve halkın açlık ve yoksulluğunun artmaya devam ettiğinin itirafı olarak da okumak gerekiyor. Mart 2022’de resmi rakamlara göre Türkiye yüzde 61.1 (ENAG verilerine göre yüzde 142.6) ile dünyada enflasyonun en yüksel olduğu ülkeler arasına girerken iktidarın sözcülüğüne soyunan Bahçeli, halkın yoksulluğunun karşısına “vatan, millet, Sakarya” hamasetini çıkarıyor. Ancak bu milliyetçi-şoven hamaset Türkiye’nin en yoksul yüzde 50’sinin milli gelirin sadece yüzde 4’üne ve en zengin yüzde 10’unun ise, yüzde 67’sine el koyduğu gerçeğini değiştirmeye (InequalityLab tarafından paylaşılan 2021 dünya eşitsizlik raporu) ve sınıflar arasındaki derin uçurumun üstünü örtmeye yetmiyor.

Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur: Bahçeli, “vatan savunması” adı altında sürdürdüğü milliyetçi hamasetle sadece halkın artan açlık, işsizlik ve yoksulluğu karşısında tekellerin sömürü çarkının dönmeye devam ettiği gerçeğinin üstünü örtmek istemiyor. Bunun da ötesinde işçi ve emekçilerin hak mücadelesinin önünü almaya çalışıyor ve mücadele yönelimi içinde olanları da tehdit ediyor.

Et ve Süt Kurumunun (ESK) kırmızı ete yüzde 48 zam yapması sonrasında Ana Muhalefet Partisi Lideri Kılıçdaroğlu’nun ESK’ye yapmak istediği ziyareti “T.C’ye karşı programlanmış bir işgalin provası” olarak niteleyen Bahçeli, Türkçü faşizmin kurucusu Nihal Atsız’ı da anarak “Buyursunlar, savaş bizim için düğündür. Bu suretle güle oynaya, vatanımızı, namusumuzu, bayrağımızı, milli haklarımızı kahramanca savunuruz. Ölürsek şehit, kalırsak da gazi oluruz” demekten de geri durmuyor. Öte yandan HDP’ye saldırganlığı da bu şoven kışkırtmanın aracı olarak kullanmaya çalışıyor.

Bahçeli’nin Meclis grup konuşmalarına bakılınca bir yandan işçi-emekçilerin insanca yaşam talepli mücadelesinin ivme kazanmasına ve öte yandan seçim sürecinin yaklaşmasına bağlı olarak giderek daha saldırgan bir milliyetçi söylemin kullanıldığı görülüyor. Ana muhalefet partisi liderini bile “vatan hainliği” ile suçlamaktan geri durmayan bu saldırgan tutumun önümüzdeki dönemde işçi-emekçilerin hak mücadelesi karşısında provokatif bir tutum alması şaşırtıcı olmayacaktır.

Dün ‘askıda ekmek’ diyerek bu sömürü düzeninin gerçek yüzünü gizlemeye çalışanlar bugün ekmekleri için mücadele edenleri “vatan hainliği” ve “teröristlik” ile suçluyorlar. Bahçeli’nin giderek dozajı artan saldırgan milliyetçiliği, bu ülkede insanca yaşam ve demokrasi mücadelesinin neden ayrılmaz biçimde birbirine bağlı olduğunu da açıklıyor. Bu nedenle önümüzdeki 1 Mayıs, aynı zamanda Bahçeli ve sözcülüğüne soyunduğu burjuva gericiliğe bir yanıt anlamı da kazanacak; 1 Mayıs ne kadar yaygın ve kitlesel kutlanırsa bu sömürü ve saldırganlık karşısında emekçi halkın bariyeri de o kadar güçlenmiş olacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et