21 Nisan 2022 01:00

‘Vatan’ söylemi ve yoksullukla terbiye politikası?

Erdoğan, Bahçeli'nin evinde

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Erdoğan yönetiminin bakanlarından biri, altı milyon hanenin sosyal yardıma muhtaç olduğunu açıkladı. Bir diğeri, gündemlerinde asgari ücretin artırılması ve bayram ikramiyesi diye bir sorunun bulunmadığını söyledi.

Halkın çok büyük çoğunluğunun giderek daha fazla yoksullaştığı bir süreçten geçildiğini, iktidar gücünü elinde tutan ve o gücün sağladığı olanakları kullanarak günden güne zenginliklerini artıran ayrıcalıklı kesimin bazı sözcüleri dahi artık reddedemiyor.

Ama bu gibileri de dahil devlet gücünü elinde tutanların işsizlerden, yoksullardan, aç kalanlardan, yardıma muhtaç duruma düşürülmüş olanlardan bir isteği var: sabır diyorlar, sessizlik istiyorlar! Yoksa “Vatan elden gider-beka tehlikeye girer”miş! Enflasyona vatandaşı ezdirmeyiz diyenlerin, resmi olarak kendilerinin kabul ettiği yüzde 61 oranındaki enflasyon karşısında buldukları gerekçe, topu dışarılarda görünmeyecek bir yerlere fırlatmaktır. Kaldı ki enflasyonun yüzde 140’ları aştığı yönünde araştırma sonuçları da bulunuyor. Böylesine bir uçuruma buldukları çözüm ise, komuta kurullarıyla çarpıtma ve örtme görevlilerinin söyledikleri dışında hiçbir şeye itibar edilmemesini sopa zoruyla kabul ettirmek! Bir de Bahçeli var ki, elini her sallayıp tehditleri sıraladığında, çarşı-pazar çok daha karışır, iktidar gücü, itiraz seslerini boğmak için sopa, süngü ve kelepçe bolluğuyla sokaklarda ve evlerde nöbete geçer! Son hitabeti bu bakımdan da hayli yaratıcıdır.

Bahçeli, ekmeği, soğanı, bulguru, yumurtayı, fasulyeyi satın alamayacak derecede yoksunluk içindeki insanları, “Vatan olmadıktan sonra az yesek ne olur, çok yesek neye yarar?​” diye teskin etmeye çalışırken, bir boşluğa seslenir gibidir.

Mali sermaye ve tekeller değil sadece, onların çıkarları için olduğu kadar kendi zenginliklerini de artırmak için her tür araç ve yolu kullanan burjuva politikacıları, militarist şefler ve besleme gazeteci ve çıkar için ruhlarını pazara çıkaran gazeteci-yorumcu takımı için vatan, bir yağma sahasından ibarettir. Onlar sosyal-ekonomik ve politik sorunlar karşısında açmaza düştüklerinde, halkın duygularını istismar ederek ayrıcalıklı konumlarını sürdürmeye çalışırlar.

İşçi ve emekçiler sermaye politikacıları ve partilerinin söyledikleri ve yaptıklarına bakıp gerçeğin nerede ve ne olduğunu görüp öğrenmeden durumlarını düzeltemez, sömürü koşullarından kurtulamazlar. 20 yıl az süre değildir. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul durumdadır. İktidar gücünü ele geçirenler arsa, arazi, marina, fabrika, otel sahibi oldular, vakıflar maskeli ele geçirmelerle karunlaştılar. Rant paylaşımlarıyla çok sayıda maaşla ayrıcalıklarını sürdürüyorlar.

Diğer yanda ise yoksulluk ve işsizlik, açlık ve yoksunluk var. 6 milyon ailenin sosyal yardıma ihtiyacı olduğunu, Erdoğan’ın “bakanı” söylüyor.15 bin TL’den daha az geliri olan herkes, ki bunlar on milyonları bulur, yoksulluk içinde yaşıyor. “Açız aç! ” diye bağıranların seslerine yenileri katılıyor. Erdoğan isteyen herkese çalışacak iş var diyor, ama TÜİK’in rakamlarıyla bile 3.5 milyon işsiz var, ki gerçekte 8 milyon. Küçük üreticiler gübre ve mazot fiyatlarındaki artış nedeniyle üretim yapamadıklarını belirterek durumun değişmesini istiyorlar. Gençlik ve kadın kitleleri içinde umutsuzluk ve öfke birikimi bir arada alarm veriyor.

Bunlara karşın, evet henüz kıyameti koparacak bir ayağa kalkış yoktur. Ama, sokaklarda, işyerlerinde, okullarda, mahallelerde işsizlerin, yoksulların itirazları giderek daha fazla duyulur olmaya ve dikkat çekmeye başladı. İrili-ufaklı 120 işyerinde, ücretin artırılması, sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması, çalışma koşularının iyileştirilmesi gibi taleplerle çeşitli direnişler oldu.

Erdoğan-Bahçeli iktidarının her türden sözcüsü, bu sorunlar altında ezilen insanlara vatanınız var daha ne istiyorsunuz anlamına gelen laflar söyleyerek avutmaya çalışıyor. Yapılan bir burjuva hilesidir. Büyük sermaye sahipleri ve onların devlet yönetenleri, başları sıkıştığında vatan dedikleri yerleri terkederek başka yerlerde mal-mülk-zenginlik edinmekten kaçınmazlar. Onların savunduğu ve korumaya çalıştıkları, mülkleri-zenginlikleridir.

Halk nezdinde manevi anlamı olduğunu bildikleri kavramları istismar etmelerinin gerçek nedeni budur. İşçi kitleleri, kent-kır emekçileri, emekçi kadınlar ve gençlik bu durumun farkında olarak açlıkla terbiye edilmeyi ve yoksulluğu reddetmelidir. Milyonlarca emekçinin işsiz kalışı, ağır çalışma ve yaşam koşulları, yoksulluk ve açlık “vatan, bayrak, ezan” üzerine ikiyüzlü söylemle kabullenilir kılınmak isteniyor. Bu kabullenilemez. Bu koşullara, bu dayatmalara karşı mücadele yükseltildiği oranda yaşam koşulları iyileştirilebilir, sömürü ve baskıya karşı saflar sıkılaştırılarak sermayenin dayatmaları püskürtülebilir. Yağmacı kapitalistlerle militarist şoven ve gerici partilerin şefleri, milyar dolarları kasalarına akıtanlarla onların eşik madrabazları, yalan ve entrikanın bin türüne başvurarak emekçileri kölece yaşam koşullarında tutma çabasındalar. Bu çaba süreklidir. Karşı mücadele de süreklilik göstermek ve büyümek-genişleyerek yükselmek zorundadır.

Şimdi ihtiyaç olan, sömürülen ve baskı altında tutulan sınıf ve kesimlerin işsizliğe, yoksulluğa, siyasal baskılara, emperyalist-gerici savaşlara karşı en geniş güç birliğiyle direnmeyi örgütlemeleridir. 1 Mayıs’ın ülke düzeyinde güçlü bir mücadele günü olarak kutlanması bunun için dayanak olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa