26 Nisan 2022 21:22

Bir Gezi tavsiyesi: Enseyi karartmadan!

Gezi'de sudan kaçan bir genç

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

Paylaş

AKP’nin yönetme siyasetinde, iktidarının mutlaklığı ve devamı için tehlike arz ettiğini düşündüğü alanlara ilişkin, siyasi ve askeri operasyonlara ek olarak, yargıyı operasyonal araç olarak, bir ‘darbe’ şiddetinde kullanmak özel bir yer tutuyor. Bunu defalarca teyit eden pratiklere imza atmış bir iktidarla karşı karşıyayız.

Erdoğan liderliğindeki AKP için risk alanı olarak tarif edilen aktörlerin sınıfsal ve siyasal karakterlerinin birbirine benzemezliği bu kaideyi bozmuyor.

Hikayenin başında AKP’nin tek başına iktidar olduğu 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde 7.25 oy alan Cem Uzan’ın liderliğindeki Genç Parti var. Bir konuşmasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği için açılmış ve beraat ile sonuçlanan davada Cem Uzan’a öfke kontrolü için kitap okuma cezası verilmişti.

Ardından Uzan’ın mali yapıları ve siyasi varlığının tasfiyesi için düğmeye basıldı. Bu süpürme harekatının Uzan’ı risk alanı olmaktan çıkarmasından sonra ‘Ergenekon Davası’na tanıklık ettik. Hem Avrupa Birliği rüzgarını, hem de toplumdaki sivilleşme taleplerini arkasına alan AKP iktidarı, ‘darbe ile mücadele’ yönündeki beklentilerin istismarına dayalı olarak, çeşitli kumpas ve kurmaca faktörlerini de çalıştırdığı bir enstrümana dönüştürdü bu davayı. Gülen Cemaati de AKP’nin bu dava sürecinde hem Emniyet’te, hem yargıda, hem de bürokrasinin çeşitli noktalarındaki nüfusu ile partneriydi. Çok sayıda general ve çeşitli düzeylerdeki askerin yargılandığı bu süreçte Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ da hapis yattı.

Ardından eli güçlenen Gülen Cemaati’nin AKP ile giriştiği bilek güreşi, 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte ciddi bir hesaplaşmaya dönüştü ve Cemaat’in etkisinin kırılmasıyla sonuçlandı. İktidar bu süreçte ittifaklarını değiştirdi ve ‘Ergenekon’ cephesinin çeşitli aktörlerini Cemaat ile mücadelesinde yanına aldı. AKP’nin, Kürt muhalefeti ve Gezi dinamikleriyle hesaplaşmasında, dönemsel olarak ihtiyaç duyduğu ittifak formülleri işletildi.

İşçi grevlerini ‘milli güvenliği tehdit’ ettikleri gerekçesiyle erteleme adı altında yasaklamayı otomatiğe bağlayan -bu arada buna rağmen irili ufaklı yüzlerce grev oldu AKP döneminde- siyasal iktidar, MHP ittifakı ile desteklediği ‘Cumhur İttifakı’ sürecinde, kendisi için tehdit olarak gördüğü güçlerle kıran kırana mücadeleyi beka sorunu olarak tanımlıyor.

HDP’li belediyelere art arda kayyum atandığı ve HDP’nin eski eş genel başkanları dahil olmak üzere, milletvekilleri ve belediye başkanlarının tutuklandığı bu süreç, bugün dışarıda askeri, içeride de polis ve yargı operasyonları ile devam ediyor. Kobane Davası, HDP’nin kapatılması tehdidinin canlı tutulması bu sürecin temel enstrümanlarından. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla gerçekleşen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı da, iktidarı fazlasıyla yoran ve zorlayan canlı kadın muhalefetinin kırılması hedefine bağlanıyor.

İktidarın uyguladığı politikaların sonucu olarak TL’nin değer kaybı ve art arda gelen zamlarla yoksulluğun derinleşmesi ve buna yönelik protestolar, son yerel seçimlerde büyük kentleri kaybeden iktidarın toplumsal desteğinin aşınmakta olduğu gerçeğiyle birlikte okunmalı.

İki kez beraatle sonuçlanmış Gezi dosyasının üçüncü davasında, AKP’den aday adayı olmuş hakimin de bulunduğu bir heyet tarafından Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, diğer yargılananlar için ağır hapis cezalarıyla sonuçlandırılması politik bir operasyonun hamleleridir.

Bu arada, AKP dönemindeki kritik davalarda ‘ağırlaştırılmış müebbet’, hatta birkaç kez müebbet hapis gibi akıl sınırlarını zorlayan cezalar verilmesinin, o dava üzerinden salınmak istenen korkunun düzeyiyle bağlantısı unutulmamalı. Ve bu düzeyde ağır cezalar ile hüküm giymiş olanları daha sonra milletvekili olarak da gördüğümüz, bunun da şaşırtıcı olmadığı bir karakteri var bu dönemin.

Uzun bir dönemdir ‘beka’ kavramı ile kendisini tarif edecek kadar sıkışmış olan iktidarın, varlığını sürdürmek için karşısındaki güç potansiyellerini dağıtmaya yönelik tüm imkanları kullanmaktan geri durmayacağının göstergesi oldu bu kararlar.

Muhalefet açısından ise, siyaseti sandığa havale etmekle sınırlı bir ufkun, kural ihlalleri, hukuksuzluk ve kumpası temel felsefe haline getirmiş bir iktidarın elini güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını da görerek yol yürümek önemli. Önümüzdeki 1 Mayıs’a Gezi kararına da bir yanıt olarak hazırlanmak, her alanda mücadele mevzilerini güçlendirmek, Gezi Davası’nda ve öncesinde hukuksuz biçimde tutuklanmış olanların tahliyesi için de hayati önemde.

Bunlar başarıldığı ölçüde seçim ve sonrası da daha kolay hale gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa