Fransa seçimleri ve temsil sorunu
Fotoğraf: Dursun Aydemir/AA
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu da tamamlandı ve Emmanuel Macron oyların yüzde 58,5’ini alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Libération Gazetesinin deyişiyle bu “şanı olmayan bir zafer”. Zira Macron bu zaferini aşırı sağa set çekmek isteyen, ancak aslında kendisini desteklemeyen bir kesimin oyu sayesinde kazandı. Kazandığı bu zaferin ertesinde aşırı sağdan ve aşırı soldan bol yumruk yiyeceği bir sürece girildiğini görmek için alim olmak gerekmiyor.
Bu köşedeki bir yazımda, yine Fransa seçimlerinden hareketle “seçmenini arayan demokrasi” ifadesini kullanmıştım. 24 Nisan 2022’de gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu, bu ifademi teyit etti. Zira, seçmenin yüzde 28’i sandık başına gitmedi. Bu oran 1969 seçimlerinden bu yana başkanlık seçimlerinde en yüksek seçimlere katılmama oranı. Fransızcada “abstention” olarak ifade edilen seçimlerde oy vermeye gitmeme oldukça önemli bir siyasal mesele. O nedenle de Türkiye’nin aksine, bilimsel araştırmalara sık sık konu oluyor. Üstelik de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin siyasal katılımın en yüksek olduğu seçimler olmasına rağmen oran bu kadar yüksek.
Katılmama nedenleri oldukça farklılık gösteriyor. Bu oran en yüksek seviyesine 25 yaş altı gençlerde ulaşıyor. 65 yaş üstü de gençler kadar olmasa da oy sandığının başına daha az giden toplumsal kesimlerden. Yıllardır yapılan araştırmalar yüksek gelir gruplarının düşük gelir gruplarına oranla daha fazla katılım gösterdiklerini ortaya koyuyor. Bu klasik sosyolojik kriterlerin yanında Fransa’da başka bir faktör daha etkili: tatil. Fransızlar için tatil adeta bir “din” ve kutsal. Tatil oldu mu akan sular duruyor, yollar ve havaalanları doluyor. Tatil dönemine denk gelen bir protesto mevzusu varsa tatil sonunu beklemesi gerekiyor. Ukrayna’daki savaşa hayır denilecekse ancak tatil sonunda deniyor. Seçim varsa, bu durumda oy tatil için çok kolaylıkla feda edilebilir. Bu seçimde de sandığa gitmeyenlerin bir bölümü tam da bu nedenle oy vermeye gitmedi. Hatta bir bölümünü güzel havalar mahvetti; güneşi bırakıp oy vermeye gitmenin bedelini ödemek istemedi . Biz bedel ödemek deyince coplanmak, gözaltı, cezaevi, vs. anlıyoruz, onlar da zaman ve enerji kaybını anlıyor. Dünya bu kadar adil anlayacağınız!
Sandığa gitmeyenlerin önemli bir bölümü de politik bir tercih olarak oy vermedi. Bol grevli, bol protestolu geçen beş yılın ardından gidip Macron’a oy vermeyi içlerine sindiremedikleri için. Oy vermemenin siyasal bir rengi olduğu kadar kazananı ve kaybedeni tayin etme gücü de var. Oranları nedir şimdilik bilmiyoruz ancak bir kısım seçmen de protesto oyu vererek Le Pen’e oyunu bastı. “Hele bir dibi görelim, oradan yenilenerek çıkarız” mantığıyla. Dibin ne kadar dibinin olabileceğini, o dibin hiç bitmediğini bilen bir Türkiyeli olarak bu tür “siyasal” pozisyon alanlara biraz acıyarak baktığımı itiraf etmeliyim.
Seçim kampanyası döneminde medyanın ve anketlerin seçmeni korku salarak sandığa yönlendirdiğini de gözlemek mümkündü. Le Pen tehlikesine karşı bir vatandaşlık ödevi olarak oy kullanmak. Cumhuriyeti kurtarmak için sandık başına gitmek. Vatandaşlarının ancak “tehlike sinyali” ile en temel haklarını kullanmalarını sağlayabilen bir demokrasi. Gelinen nokta üzerinde düşünülesi.
Temsili demokrasiyle arasına yıllardır mesafe koymuş biri olarak siyasal bir yenilenmenin kaçınılmaz olduğunu Fransa seçimleri bana bir kez daha gösterdi. Yakından takip ettiğim bu seçimler belki de hiç olmadığı kadar temsili demokrasiyi siyaset sahnesinde sahnelenen kötü bir oyun olarak görmeme neden oldu. O nedenle şu günlerde, kimi seçiyoruz, bizim seçtiklerimiz bizi ne kadar temsil ediyor gibi soruları daha fazla soruyorum.
Seçim sisteminin oyunun kimler arasında oynanacağını belirleyen önemli bir etmen olduğunu da unutmamak lazım. İki turlu çoğunluk sistemi, seçmenlerin önemli bir bölümünü ya sandığa gitmeme ya da istemedikleri adaya oy verme mecburiyetinde bırakıyor. Dolayısıyla da seçmenin önemli bir bölümü aslında temsil edilmiyor. Fransa seçimleri temsili demokrasinin bu önemli açmazını önümüze bir kez daha açıkça koymuş oldu. Kuvvetle muhtemel ki, önümüzdeki süreç o temsil edilmeyenlerin seslerini sokakta bolca duyurdukları bir dönem olacak.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00