29 Nisan 2022

Bavul ticareti!

Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yaman/AA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 3 Ocak’ta yapılan toplantısında S. Arabistan Kralı Selman’a yönelik “Beni bekliyor, söz verdi. Şubatta Suudi Arabistan'a ziyaretimi yapacağım” demişti. İşte Erdoğan’ın Şubat’ta yapılacağı “müjdesini” verdiği S. Arabistan ziyareti dün başladı.

İlişkilerin ‘normalleştirilmesi’nin ardından Şubat’ta ziyaret gerçekleştirdiği Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) 10 milyar dolarlık yatırım anlaşmalarıyla dönen Erdoğan’ın ekonomiyi canlandırma konusunda umut bağladığı bir diğer körfez ülkesi S. Arabistan’dı. Erdoğan’ın Şubat’ta gerçekleşmesini umduğu ziyaretin Nisan ayında ve gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de S. Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesiyle ilgili dava dosyasının S. Arabistan’a devrinden sonra gerçekleşmiş olması durumu yeterince açıklıyor. Kral Selman ve asıl olarak birçok konuda belirleyici konumda bulunan oğlu Prens Muhammed Bin Selman, bu ziyaret ve yapılacak yatırım anlaşmaları öncesinde kendilerini zor durumda bırakan Kaşıkçı cinayeti dosyasının kapatılmasını istediler ve istediklerini de aldılar.

Türkiye, SSCB’nin dağılmasından sonra tanıştığımız ‘bavul ticareti’ne yabancı değil. O yüzden ülkeyi bir aile şirketi gibi yöneten Erdoğan’ın S. Arabistan ziyaretini de bavul ticaretine benzetebiliriz: Çünkü Erdoğan, bavullarla gelecek para karşılığında S. Arabistan’a Prens Muhammed Bin Selman’ın adamları tarafından öldürüldükten sonra cesedi parçalanıp bavullarla taşınan Cemal Kaşıkçı’nın dosyasını götürüyor.

Burada Erdoğan’ın daha önce yaptığı “Kaşıkçı konsoloslukta alçakça şehit edildi” açıklamasını ve S. Arabistan’ın Kaşıkçı dosyasının belgelerini istemesine verdiği “Bizi enayi zannediyorlar” yanıtını hatırlatmanın faydası yok. Çünkü iktidarının ve kader birliği yaptığı sermaye çevrelerinin çıkarları söz konusu olunca Erdoğan’ın hiçbir şeyi pazarlık konusu yapmaktan geri durmayan bir tüccar gibi davrandığını artık hepimiz biliyoruz. Kaşıkçı dosyasının kaça satıldığını da yapılacak ticaret/yatırım anlaşmalarından sonra öğreneceğiz!

Erdoğan’ın daha önce 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü ilan ettiği BAE ile ilişkileri normalleştirmesiyle de bağlantılı olarak S. Arabistan ziyareti için iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor.

Birinci olarak, ekonomik ve siyasi olarak ciddi bir sıkışmışlıkla karşı karşıya olan Erdoğan’ın yatırımları çekmek ve ekonomiyi canlandırmak konusunda Katar’dan sonra BAE ve S. Arabistan gibi şeyhlik ve krallıkla yönetilen zengin körfez ülkelerine ‘kurtarıcı’ olarak sarılması rastlantı değil. Finansbank’tan A Bank’a, BMC’den Tank Palet Fabrikası’na, İstinye Park’tan Antalya limanına, Borsa İstanbul’dan Digitürk’e özel koşullarda yapılan satışların, yani peşkeş çekilen kaynakların haddi hesabı yok. Bu konuda daha ayrıntılı bilgiler için Bülent Falakaoğlu arkadaşımızın 22 Nisan tarihli “Mevzu Katar’sa kurallar susar!” yazısına bakılabilir.

Erdoğan’ın Katar Emiri Şeyh Temim gibi BAE Şeyhi Al Nahyan ve S. Arabistan Kralı Selman’a umut bağlaması rastlantı değil, çünkü bu ülkeler yönetim şekilleriyle de bağlantılı olarak en hızlı sonuç alınabilecek ülkeler olarak öne çıkıyorlar. Erdoğan paraya sıkışan bir aile reisi gibi ülkenin kaynaklarını hiçbir hukuki engel tanımadan istediği gibi satışa çıkarıyor ve ülkelerini zaten bir aile şirketi biçiminde yöneten bu emirler, şeyhler, krallar da en hazır alıcılar olarak devreye giriyorlar. Başka bir deyişle iktidarını kurtarma derdine düşmüş olan bizim tek adam, ülkenin kaynaklarını/zenginliklerini haraç mezat satışa çıkarıyor; bu ülkelerin tek adamları da kendileri için en kârlı gördükleri malları hemencecik alıyorlar. Erdoğan’ın BAE ziyaretinde 10 milyar dolarlık yatırım anlaşması yapılmasının kerametini de yine bu ilişkilerde aramak gerekiyor.

Bu ziyaret bağlamında üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta da şudur: Bölgede (Ortadoğu) düne kadar “oyun kurucu güç” olma iddiasıyla S. Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail’in oluşturdukları ekseninin karşısına dikilen Erdoğan, S. Arabistan ziyareti ile bu iddiasından bir adım daha uzaklaşmış ve bu eksene bir adım daha yaklaşmıştır. Burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Ancak, Erdoğan iktidarının bölgede yayılmacı emellerle attığı adımlar çıkmaza girdiği oranda ‘oyun dışı’ kalmamak için karşı karşıya olduğu güçlerle uzlaşma temelinde yeni adımlar atığını söyleyebiliriz.

ABD’nin bölge politikasıyla uyumlu bir şekilde kurulmuş olan ve İran’ı en büyük bölgesel rakip/tehdit olarak gören BAE, S. Arabistan, Mısır ve İsrail eksenini oluşturan ülkelerin de Türkiye’nin kendi politik eksenlerine yakınlaşmasından memnuniyet duyduklarına şüphe yok. Çünkü kimi yatırımlar ve enerji geçiş ülkesi yapılması karşılığında İran’ın bölgesel gücünün sınırlanması bakımından Türkiye’ye özel bir rolün verilmesi, bu ülkeler için de oldukça kârlı bir pazarlık olarak duruyor.

Erdoğan iktidarı ile körfezdeki gerici Arap rejimleri ve İsrail arasındaki işbirliğinin yeniden kurulmasının ülke ve bölge halkları için hiç de hayra alamet olmadığını söylemek için uzağa gitmeye gerek yok. Bu bir yandan bavula konmuş ceset parçaları karşılığında yapılan kanlı/kirli pazarlıklar ve öte yandan güçlerin elbirliğiyle ve batılı emperyalistlerin desteğiyle gerçekleştirdikleri Suriye müdahalesinin yıkıcı sonuçları karşımızda duruyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et