1 Mayıs’ta ihtiyaç; işçinin ‘vekaleten’ değil ‘asaleten’ ev sahipliği
Fotoğraf: Evrensel
Bugün 1 Mayıs.
İşçi sınıfı ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü... Dil, din, ırk, ulus farkı gözetmeksizin, dünyanın her yerinde kolu olan bir büyük yürüyüşün günü.
Hayat denilen çarkın dönmesini sağlayan işçi, emekçi sınıfların insanlığa armağanı 1 Mayıs...
Çarkı döndüren ve ama görmezden gelinenlerin günü...
Malum, geçen yıl ‘pandemiye karşı tam kapanma’ günlerine denk gelmişti 1 Mayıs. ‘Hayat eve sığar, evinizden çıkmayın” denmişken, milyonlarca işçi ‘kapsam dışı’ tutulmuş, işyerlerine, fabrikalara, tezgah başlarına kapatılmıştı! Onlar üretmeksizin olmuyordu ve yine onlara ‘alın size asgari ücretiniz de 1 ay çalışmayın’ demek de ceberrutça yönetilen bu sınıfsal düzene uygun düşmüyordu. O ‘tam kapanma’ günlerinde en az 16 milyon kişi ‘salgınla mücadele’nin istisnası sayıldı fiili olarak. Yok hükmünde sayılan bu hayatlar ve toplumsal yaşamdaki olmazsa olmaz rolleri... Ve yine, hayat çarkı dönsün diye ölümcül salgının çarkına terkedilmiş milyonlar... Bu insafsız çelişki, boy verdiği sınıfsallığın ne kadar keskinleştiğinin göstergesiydi aslında.
Bir yıl önce salgının pençesiyle işçi, emekçi, yoksul hayatlarını kuşatmış olan keskin sınıfsallık, bugün de kelimenin gerçek manasıyla, açlığın pençesini kuşanmış durumda. On milyonlarca insan açlıkla boğuşmakta. Ölüm-kalım koşulları mecaz olmaktan çıktı artık. ‘Bitti’ denilen salgından nöbeti, bir avuç sermayedara ve çıkar grubuna çalışan ekonomik politikalar devraldı! Pandemi günlerinde ölüme gönderilenler şimdi açlıkla sınanmakta. Ölüm ve açlık koşullarında bile en küçük bir ‘sosyal’ kaygı güdülmemekte, ‘sınıfsal mesafe’ açıldıkça açılmakta, toplumsal yarılma daha da derinleşmekte...
Böylesi bir düzeni sürdürmek iki şekilde mümkündür ancak: Birincisi, sınırsız ve sorumsuz bir iktidar gücü ve devlet zoru... İkincisi ise bu acımasız sınıfsal çarkın içinde öğütülenlerin sınıfsallıklarının farkına varamamaları, sınıf bilinci ve sınıf mücadelesinden yoksunluk hali...
İlkinde sorun yok! Gezi davası kararlarında da gördük. Anti demokratik tabiri masum kalacak bu linç kararlarını hukuk ve yasalar bağlamında tartışmanın bir manası yok. Tekçi rejim ile yargı arasında dolaysız ve basit bir ‘aparat’ ilişkisi çoktan kuruldu, kurumsallaştı. Bahsettiğimiz sınırsızlık ve sorumsuzluğun yansıması bu da. Açıkça, “Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum, uymuyorum” diyebilen bir sorumsuzluk...
Buradan bakınca, Gezi mahkemesini, ‘bundan sonrası için gözdağı’ şeklinde değerlendirmek de eksik olur herhalde. Gözdağı verilmiyor, böyle yönetiliyor aslında. Bir yönetme tarzı bu. Başka türlü olunamayacak bir yönetme biçimi. Binlerce akademisyenin barış istedikleri için bir anda üniversitelerden koparıldığını hatırlamak bile yeter. Meslek odalarına, TTB’ye, Barolara, sanatçılara yapılanlar ortada. Ertelenen grevler, kayyımlarla el konulan belediyeler, yok sayılan seçme-seçilme hakkı... Özetle, ‘gözdağı’ aşamasını çoktan geçmiş bir sorumsuzluk ve sınırsızlık haliyle karşı karşıyayız. İktidarın günlük, sıradan ve olağanlaşmış bir yönetme biçimidir söz konusu olan. Ölüm ve açlığa mahkum eden bu düzeni sürdürmenin birinci koşulunun gereği yapılmaktadır yani!
İkinci koşuldan vazife çıkarmak ise 1 Mayıs yürüyüşünde yürüyenlerin sorumluluğu oluyor.
1 Mayıs, bu düzenin önündeki engeldir, gerçek muhalefetin düzeyidir. Katılımın daha da güçlenmesi önemlidir elbette. Ama ondan daha önemlisi, 1 Mayıs’ın ‘ev sahibi’ durumunda olması gereken işçi sınıfının bu rolü ‘vekaleten’ değil de ‘asaleten’ üstlenmesi olacaktır. İhtiyaç en çok bunadır. Enternasyonal’de söyleneni ne kadar çok işçi bellerse, o kadar anlamlı olacaktır 1 Mayıs!
“Yıkalım bu köhne düzeni
Biz başka alem isteriz
Bizi hiçe sayanlar bilsin
Bundan sonra her şey biziz...”
Uzatmayalım, yürüme vaktidir, yürüyelim...
Yaşasın 1 Mayıs!
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16