04 Mayıs 2022 21:17

Şampiyonluk ve sonrası

Trabzonspor şampiyonluğunu kutlayan taraftarlar.

Fotoğraf:AA

Paylaş

Trabzonspor’un 38 yıl aradan sonra Süper Lig’de şampiyonluğunu ilan ettiği geçtiğimiz haftada, futbolla kurduğumuz arızalı ilişkinin örneklerine tanık olduk yine.

Her şeyden önce Trabzonspor’un şampiyonluğu sonuna kadar hak ettiğini söylemek lazım. Çünkü bazı hazımsız ve utanmaz tipler şampiyonluğu, federasyon ve hakem desteği gibi saçma sapan saha dışı iddialarla ilişkilendirerek lekelemeye çalışıyor. Tabii asıl amaçları, dikkatleri kendi berbat performanslarından uzak tutup başarısızlıklarını gizlemek/unutturmak. Hedef tahtasına konmaktan kurtulmanın en kolay ve kullanışlı yollarından biri konuyu kendinden başka yerlere taşımak ne de olsa. Kazananı tebrik etmek gibi en temel sportif değerden bile yoksunlar. Bu yüzden gönüllerince densizleşebiliyorlar…

Bordo-mavili ekip sezon boyunca belli bir seviyenin altına düşürmeden sergilediği istikrarlı oyunla fark yaratmayı başardı. İstanbul’un “büyükleriyle” oynadığı 6 karşılaşmanın hiçbirisini kaybetmedi. Bunun yanında takım olarak görece daha düşük performans gösterdiği karşılaşmalardan bile üst düzey oyuncularının bireysel çabasıyla puan çıkarmayı bildi. Yenemese de, yenilmedi. Bu istikrarlı grafik sayesinde daha ligin ilk yarısında rakipleriyle arasındaki puan farkını açtı. Öyle ki, Antalyaspor deplasmanında ligdeki ilk yenilgisini aldığı 16. haftanın sonunda, Fenerbahçe’den 12, Beşiktaş’tan 15, Galatasaray’dan ise 16 puan öndeydi Trabzonspor.

Bu farkta elbette kadro kalitesinin de payı vardı. Yetenekli ve deneyimli oyuncular takımın motoru olurken forma şansı bulan gençler de takıma çabucak uyum sağladılar. Burada Abdullah Avcı’nın hakkını teslim etmek gerekiyor. Oyuncularıyla sağlıklı iletişim kurmayı ve onlardan nasıl yüksek verim alabileceğini iyi biliyor Avcı.

Trabzonspor’un rakibe göre farklı taktiksel varyasyonları en iyi uygulayan ekip olduğu gerçeğini de atlamayalım. Abdullah Avcı’nın işin taktik kısmındaki katkısı da önemli…

Gelelim işin taraftar kısmına… Bir yanda şampiyonluk kutlamasını vandallık şölenine(!) dönüştüren fanatikler, diğer yanda şampiyonluk kutlaması yapanları engellemeye çalışan fanatikler; cehaletin, nefretin ve şiddetin futbol kültürümüzde ne kadar geniş yer kapladığını bir kez daha gösterdiler… Şampiyonluğun ilan edildiği karşılaşmanın bitmesiyle birlikte on binlerce taraftar bir anda sahaya girdi. Amaç güya şampiyonluğu kutlamaktı. Lakin fanatizmle beslenen sevgi, akıl ve mantığı devre dışında bırakınca ortama şuursuzluk hakim oluverdi ve akıldan azade coşku, kısa sürede yakıp yıkma icraatına dönüştü.

Hatıra olması amacıyla kalelerdeki fileleri kesip alanlar, zemini söküp parça toplayanlar, meşalelerle zemini yakanlar, kale direklerinin oturtulduğu beton zemini kıranlar, zeminin sulama sistemini bozanlar, reklam panolarındaki LED ekranları kullanılmaz hale getirenler, hepsi de güya şampiyonluğu kutluyordu…

Bütün bu Vandallıkların, zaten ekonomik açıdan zor durumdaki kulübe ağır bir bedele mal olacağını düşünemeyecek kadar düşük profilli taraftarlarla geleceğe umutla bakabilmek mümkün mü?

Bir de Trabzonspor’un şampiyonluğunu sindiremeyen ve yaşadıkları yerde Trabzonsporlu taraftarların kutlama yapmasını kavga etme pahasına engellemeye çalışan zorbalar gördük… Başkasının sevincinden rahatsız olmak ve bu sevince nefretle, şiddetle tepki göstermek de az buz bir arıza değil.

Futboldan konuşurken sürekli olarak kültürün önemine vurgu yapıyor ve oyunu geliştirebilmek için yeni bir kültürü bu oyuna hakim kılmanın şart olduğunu söylüyoruz.

Biz, kazananların coşkusundan vandallık, kaybedenlerin üzüntüsünden ise şiddet üreten ucube bir futbol kültürüne sahibiz ve bundan kurtulma yolunda şimdilik en ufak bir ışık bile görünmüyor maalesef. İşte bu kültür(süzlük), oyunu geliştirip hem oynayana hem de izleyene çok daha keyif verici hale getirebilmenin önündeki en büyük engeli oluşturuyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa