06 Mayıs 2022 00:30

Mülteci sorunu ve Suriye’yle normalleşme!

Mülteciler yere oturmuş.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bugün mülteci sorunuyla ilgili öyle bir rüzgar estiriliyor ki, “Gönderelim ve kurtulalım” yaklaşımının çözüm olmadığını/olmayacağını söylemek, türlü küfür ve hakaretleri göze almayı gerektiriyor. Elbette bu durum mülteci sorununun ülkenin ciddi sorunlarından biri olduğu gerçeğine işaret ediyor. Ancak her sorun gibi mülteci sorununda da doğru tutum alabilmek rüzgara kapılmadan fotoğrafın tamamına bakabilmeyi; yani sorunu yaratan ve çözüm adına savunulan politikaları birlikte değerlendirmeyi gerekli kılıyor.

Pandemi süreci bir gerçeği daha görünür kıldı: Dünya genelinde 1970’lerden bu yana uygulanan neoliberal politikalar (Özelleştirmeci, kamu hizmet ve sosyal hakların tasfiyesine dayanan, esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatan vs.) işsizlik ve yoksulluğu, sağlık ve eğitim gibi en temel hizmetlere, barınma ve beslenme gibi en temel insani ihtiyaçlara erişemeyen kitleleri tarihinde olmadığı kadar büyüttü. Bu politikanın en yıkıcı sonuçlarını Asya’nın, Afrika’nın ve Latin Amerika’nın bağımlı ülkelerinin halkları yaşadılar.

Öte yandan 1990’ların başında ABD liderliğinde ilan edilen ‘tek kutuplu dünya’da barış ve refahın egemen olacağı propagandasının aksine Ortadoğu’dan Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya, Latin Amerika’dan Doğu Avrupa’ya dünyanın her tarafında paylaşım savaşları devam etti.

Bu yıkım tablosunun bir sonucu olarak Uluslararası Göç Örgütünün (IOM) 2020’de hazırladığı rapora göre, doğduğu ülke dışında yaşamak zorunda kalanların sayısı 281 milyon kişiye ulaştı.

Bu yıkım tablosunun en önemli siyasi sonuçlarından biri de bütün dünyada aşırı sağcı, ırkçı partilerin güç kazanması oldu. Bu partilerin ortak özelliği; yaşanan işsizlik ve yoksulluğu, eğitim ve sağlık hizmetlerinden eskisi gibi faydalanamamayı yani neoliberal politikaların ve emperyalist savaşların yarattığı sorunları, yine bu sistemin mağdur ettiği başka toplumsal kesimlere (mülteci ve göçmenlere) fatura etme yönelimi içinde olmalarıdır. Başka bir deyişle bu siyasi anlayış, gelecek kaygısı giderek artan emekçi halk kesimleri içinde mültecilerin/göçmenlerin kendi hakları olan işi, ekmeği gasbettiği, kendi geleceklerini çaldığı propagandasını yapmakta; düzene çevrilmesi gereken tepkileri mültecilere/göçmenlere yönelterek bu sömürü düzeninin devamını sağlamaya çalışmaktadır.

Bugün Türkiye’de estirilen rüzgar, dünya genelinde yükseliş içinde olan ve halkın yaşadığı sorunların kaynağını çarpıtan bu siyasi gericiliğin bir devamıdır.

Birkaç yıl önce Urfa’da Samsat Kapısı’ndaki amele pazarında iş bekleyen bir işçi ile görüşmüştük. Bu işçi o zaman “Bizim 100 liraya yaptığımız işi Suriyeli işçi 60 liraya yapıyor” diyerek şikayet ediyordu. Sohbet ilerlediğinde bu işçinin Erdoğan’ın Suriye politikasını desteklediğini ve AKP oy verdiğini öğrenince “Peki, o zaman sence ne yapmalı?” diye sormuş ve “Suriyelileri kamplardan çıkarmasınlar” yanıtını almıştım.

O işçinin söyledikleri ile bugün mültecileri ülkede yaşayan sorunların kaynağı olarak gören ve çözüm yolu olarak onların ülkeden gönderilmesini gösteren yaklaşımlar arasında özde bir farklılık yok.

AKP-Erdoğan iktidarı, mülteci sorununda bugüne kadar her bakımdan istismarcı bir politika izledi.

Yeri geldi, mültecileri Suriye yönetimini devirme politikasının dayanağı olarak kullanmaya çalıştı. Yeri geldi ÖSO gibi yayılmacı emelleri için kullandığı cihatçı çetelerin devşirilmesi için kullandı. Yeri geldi, ucuz ve güvencesiz iş gücü olarak sermayenin hizmetine koştu. Yeri geldi, Batılı emperyalistlere karşı bir koz olarak kullandı.

Ancak gerek bölgedeki gelişmelerin hareket alanını daraltması ve gerekse ülkedeki ekonomik krizin yarattığı yıkım, mülteci sorununun eski tarzda istismarının giderek zora girmesine yol açtı.

Tam bu noktada mülteci sorununu ülkenin en temel sorunu gibi gören/gösteren burjuva muhalefet, Erdoğan’ın yardımına koştu. Çünkü ilk bakışta her ne kadar onu zorluyor gibi görünse de kendi iktidarının uyguladığı politikaların yarattığı sorunların mültecilerin sırtına yıkılması en çok Erdoğan’ın işine geliyor.

Fırsat bu fırsat deyip Erdoğan ve iktidarının sözcüleri mülteci sorununun üzerine tepinmeye başladılar. Beş yüz bin Suriyelinin gönderildiği açıklamalarını, bir milyon Suriyelinin daha gönderileceği açıklamaları takip etti.

Şimdi de 2023 seçimlerini kazanmak için her şeyi göze alan iktidar cephesinden, mültecileri bir seçim kozu haline getirmek üzere Suriye/Esad rejimi ile ‘Normalleşme’ sesleri yükselmeye başladı.

Ancak bir yandan iktidarın “güvenli bölge” olarak tanımladığı ve ÖSO ile diğer cihatçı gruplarla birlikte işgal altında tutulan İdlib, Azez, Cerablus, Tel Abyad gibi bölgelere 1 milyon mültecinin yerleştirilmesi planı ile Suriye ile ‘Normalleşme’nin birlikte yürütülmesi de olanaklı değildir. Bu nedenle Suriye yönetimi, bu ‘Normalleşme’ açıklamalarına “Erdoğan ve rejiminin uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara ve iyi komşuluk ilkelerine saygı duyulması bakımından Suriye’nin pozisyonu sabit ve açıktır. Bu nedenle atılacak ilk adım Suriye topraklarında yerleşmiş yasa dışı Türk güçlerini geri çekmek, teröristleri desteklemekten vazgeçmek ve Suriyelilere yönelik tekrarlanan ihlalleri durdurmak olmadıkça Şam, Erdoğan rejimiyle herhangi bir diyaloğu düşünemez. Bu açıklama Erdoğan rejiminin ahlaksız ve fırsatçı mantığını teyit ediyor” diyerek yanıt veriyor.

Bugün sürdürülen tartışmalar ve sorunun çözümü bağlamında göç politikaları üzerine çalışan Akademisyen Sibel Karadağ’ın “Gönüllü geri dönüş, savaşın ve işgalin son bulduğu, yaşam imkanı olan yere yapılabilir. Şu koşullarda yapılacak bir geri gönderme politikası, gönüllü değil, zor aygıtıyla yapılmış demektir” tespitine kulak vermek gerekiyor.

Evet, mülteci sorununun çözümü için ‘normalleşmek’ gerekiyor!

Bunun için öncelikle ÖSO gruplarıyla sürdürülen işgalle ve iktidarın yeni iskan planıyla hesaplaşmak; sonra barışçıl bir politika üzerinden geri dönüşün koşullarını konuşabilmek gerekiyor.

Daha önemlisi de bugün zor gibi görünmesine rağmen ülkede yaratılan rüzgara kapılmadan mültecileri sadece sorunun değil, aynı zamanda çözümün bir parçası olarak gören bir anlayışla hareket etmek gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa