Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
11 Mayıs 2022

Ne ‘geri gönderme’ ne de ‘Ensar-Muhacir’ yaklaşımı göçmen sorununu çözebilir!

Pazartesi günü toplanan Cumhurbaşkanlığı kabinesi toplantısında, “göçmen sorununun çözümü” ve “enflasyona karşı mücadele” ile ilgili önemli kararlar alınması bekleniyordu.Ancak toplantı sonrasında açıklamalarından gördük ki, Erdoğan göçmen sorununu “Ensar-Muhacir” anlayışına indirgeyen tutumunu yinelemenin ötesine geçmedi.“Enflasyona karşı mücadele” ile ilgili olarak ise Erdoğan’ın konuşmasından anlaşıldığına göre; muhtemelen konu kabine toplantısında ya gündeme alınmamış ya da “Yapılacak yeni bir şey yok” denmiş olmalı ki, bu konuda Erdoğan, “Enflasyonu da yeneceğiz” hamaseti ile “cek” ve “cak”la biten birkaç cümle ötesinde bir şey söylemedi.Erdoğan en ayrıntılı açıklamaları ise, “barınma sorunu”yla ilgili yaptı. Barınmayla ilgili zorluklardan söz eden Erdoğan, sorunun “çözümüne” ilişkin müteahhitlerin ve inşaat sektörünün ayağa kaldırılması için bankaların ve Hazine’nin tüm imkanlarının seferber edileceğini söyledi. Tabi bu arada yüz milyarlarca dolar tutarında olduğu iddia edilen “yastık altındaki altınları” müteahhitlerin cebine aktarmak için yeni bir hamle yaptıklarını da saklamadı!

ERDOĞAN’IN ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALARLA BİR BÜTÜN YARATMA GAYRETİ

Kabine’nin pazartesi toplantısında “göçmen sorunu”nun ayrıntılı şekilde ele alınması bekleniyordu.

Çünkü Erdoğan’ın göçmenlerin gönderilip gönderilmemesi konusunda, 15 Mart’tan beri üç kez fikir değiştirmesi, Bahçeli’nin göçmenlerin geri gönderilmesini, “Bayramda ziyaretine giden göçmenlerin geri alınmaması”nı istemesi; bunun üzerine göçmenlerin bayram ziyaretlerinin yasaklanması… Cumhur İttifakı cenahında kafaların çok karışık olduğunu gösteriyordu. Öte yanda göçmen tartışmasının İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve bugüne kadar yaptıklarına bakıldığında bir “göçmenleri geri gönderme partisi” olan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasında; Soylu’nun Özdağ’a “Soros çocuğu”, “operasyon çocuğu” demeye, Özdağ’ın da Soylu’yu, “düelloya davet”e kadar varan (*) tartışmaları da tek adam yönetiminin göçmenler konusunda, en azından kendi cephesinde kafa karışıklığını azaltacak açıklama yapması beklentisi uyandırmıştı. Bu yüzden de bu konuda Erdoğan yönetiminin tutumunu az çok netleştirmesi bekleniyordu.

Ancak Erdoğan, “göçmen sorununun çözümü” olarak daha önce birbiriyle çelişen açıklamalarının bir karmaşasını yaptı. Bunu da bir yandan sorunu 15 yüzyıl önceki “Ensar-Muhacir” anlayışına indirgeyip “Onları göndermeyeceğiz Bay Kemal” derken, bir yandan da Suriye topraklarında kentler inşa edilmeye başlandığını, 2 milyon göçmenin de bu kentlere gönderileceğini açıkladı.

SURİYE’DEKİ AÇMAZI GÖÇMENLER ÜSTÜNDEN KURTARMA AMACI

Erdoğan’ın açıklamaları ilk bakışta çelişkili gibi görünse de aslında hem “gönderme”yi hem de “göndermeme”yi içeriyor.

Şöyle ki Erdoğan;

  1. “Göçmenleri göndereceğiz” derken bugünkü resmi sınırların ötesinde ama Türkiye’nin “askeri” olarak kontrol ettiği, “idari” olarak da Hatay, Kilis, Urfa illeri ile de idari bütünlük içinde yönetmeyi planladığı anlaşılan Suriye topraklarına 2 milyon mülteci yerleştirmeyi amaçlıyor. Böylece göçmenlerden şikayetçi olan ırkçı-milliyetçi odakların da gayretiyle yüzde 80’lere varan hoşnutsuz seçmene “Bakın göçmenleri sizin de istediğiniz gibi Suriye’ye gönderdik” diyecek!
  2. “Göçmenleri göndermeyeceğiz” derken de göçmenlerin gönderildikleri bölgenin Türkiye’nin denetiminde olduğunu, sonsuza kadar da böyle kalacağını iddia ederek “Ensar-Muhacir” anlayışı çerçevesinde göçmenlerin geri gönderilmesine itiraz eden tarikat-cemaat efradına, AKP’nin çekirdek seçmenine, “Bakın göçmenleri geri göndermiyoruz. Sadece yerlerini değiştiriyoruz” diyerek zevahiri kurtarmak isteyeceklerdir! Dahası, göçmenleri yıllardır yerli işçiye göre bile iki-üç kat fazla sömüren MÜSİAD üyeleri başta olmak üzere aç gözlü kapitalistlere de diyebileceklerdir.

Ve elbette ki bu durumu Erdoğan; ırkçı milliyetçi, yeni Osmanlıcı çevrelere de, Suriye’de oluşturdukları fiili durumu dayanak olarak göstererek Suriye politikasının çökmediğini, Esad rejimi ile barışmamanın doğru olduğunu… göstermenin dayanağı da yapacaktır. Ki bu çözüm, Suriye politikasının çöküşünü göçmenler üstünden “kurtarma” çabası olarak da anlaşılmaktadır. Ve tabi Erdoğan için sorunun böyle çözümünün sonucu olarak, Türkiye’nin Avrupa’nın “göçmen toplama kampı”, “yedek işçi deposu” olarak kullanılmasının sürmesini de sağlayacağı için Avrupa ile ilişkileri sürdürmenin dayanağı olarak kullanmayı ihmal etmeyeceğini söylemek gerekir.

ASIL OLAN SORUNUN İŞÇİ ENTRNASYONALİZMİ KAPSAMINDA ÇÖZÜMÜDÜR!

Evet, göçmen sorunun büyüklüğü karşısında herkes kendince “çözümler” ilan etmektedir. Ama “Bu çözümlerin, sorunun ortadan kalkmasını sağlayacak bir karşılığı var mıdır?​” denirse bu sorunun karşılığı “Yoktur” biçimindedir!

Çünkü; tarih boyunca bütün önemli sayılacak göçler geri ülkelerden ileri olanlara doğrudur. Gelenler de geldikleri ülkelere geri dönmemişlerdir. Çok özel bazı durumlar dışında böyle bir “dönüşün” örneği yoktur!

Bugün de onlarca ülkeden 8 milyon tahmin edilen göçmenlerin ne Suriye’ye ne de öteki ülkelere dönmesi beklenemezdir!

Bunların örneğin yüzde 10-15’i Avrupa ve Kuzey Amerika’ya gidebilir. Ama asıl büyük çoğunluk, ne yapılırsa yapılsın Türkiye’de kalacaktır!

Bu yüzden de geri “gönderme” ya da “gönderememe” tartışmasını bir yana bırakarak, elbette ırkçı, milliyetçi, Ortaçağcı dinsel temelli “çözümlere” karşı mücadele ederken sorunun nihai çözümü için de mücadeleyi öne çıkarmak gerekmektedir.

Bunun nasıl bir çözüm olduğunu başta Ercüment Akdeniz, (19 Nisan 2022 tarihli köşe yazısında, son tartışmaların da ışığında önerisini ayrıntılı biçimde yineledi) gazetemizin yazarları, sahadan haber yapan muhabirleri, sorunun işçi enternasyonalizmi ışığında ele alınıp uluslararası normları da dikkate alan bir çerçevede çözümünü savunuyorlar, bundan sonra da savunmaya devam edecekler.

Ülkemizin ilerici demokratları; aydınları, demokrasi güçleri böyle bir mücadele hattında ortak hareket ettiklerinde sorunun demokratik ve gerçekçi çözümü için ciddi adımlar atılabilecektir!

(*) Soylu’nun Özdağ’a, “operasyon çocuğu”, “Soros çocuğu” demesi, Özdağ’ın da Soylu’yu düelloya davet etmesi bu yazının konusu değil. Bizi de çok ilgilendirmiyor. Çünkü bu iki kişin kendileri için ‘Ben şöyleyim, böyleyim’ demeleri tartışılır olsa da birbirleri hakkındaki söyledikleri çok büyük ölçüde doğrudur!

Evrensel'i Takip Et