Rusya’nın çekilmesi ve Türkiye’nin Suriye politikasına olası etkileri
Fotoğraf: Pixabay
İddialar doğruysa önümüzdeki günler Ukrayna savaşının Suriye ve bölgeye (Ortadoğu) etkilerini daha fazla hissedeceğimiz günler olacak. Çünkü henüz resmen doğrulanmamış olsa da son günlerde bazı haber siteleri, Rus askeri çevrelerine dayandırdıkları haberlerinde Rusya’nın Suriye’deki askeri güçlerinin bir kısmını geri çektiği ve boşalttığı askeri noktalara İran ve desteklediği güçlerin yerleştirildiği iddialarını gündeme getiriyor. Bu kapsamda Rusya’nın İdlib’de Türk askeri ile temas noktası konumunda da bulunan 30 askeri noktayı ve yine İsrail’in işgal altında tuttuğu Golan sınırında bulunan Kuneytra bölgesindeki askeri noktaları da İran’a bıraktığı iddia ediliyor.
Bir yandan Ukrayna savaşının gidişatı ve öte yandan da Esad’ın geçtiğimiz günlerde İran’a yaptığı “sürpriz” ziyaret bu iddiaları doğrular nitelikte.
Rusya’nın Türkiye ve İsrail’le temas noktaları konumunda bulunan askeri üsleri İran’a bırakmasının bölgede yeni gerilim ve çatışmaları tetikleyebileceğini ve dahası bu durumun Erdoğan iktidarının Suriye’deki mevcut askeri ve siyasi pozisyonunu da önemli oranda etkileyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Öncelikle Ukrayna savaşının gidişatının Rusya’yı böyle bir hamleyi yapmaya zorlamasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü bugün Rusya’nın ABD ve NATO’ya karşı egemenlik mücadelesi bakımından kritik bir önem taşıyan Ukrayna’da geri adım atması beklenemeyeceğine göre, Ukrayna savaşının uzaması ve bu savaşta verilen kayıpların artması, Rusya’yı Ukrayna savaşına takviye güçler göndermeye zorluyor. Öte yandan Ukrayna savaşının ekonomik maliyeti de ciddi bir ekonomik ambargo ile karşı karşıya bulunan Rusya’nın Suriye’de eskisi kadar askeri güç bulundurmasını zora sokuyor.
Ancak böyle bir adım atsa bile Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymimhava ve Tartus’taki deniz üssündeki güçlerini çekmeyeceğini, yani stratejik noktaları elinde tutarak belirleyici güç olma konumunu sürdürmekten vazgeçmeyeceğini de belirtmek gerekiyor.
Bununla birlikte Suriye’de kritik askeri noktaların İran’a bırakılması, aynı zamanda sanıldığının aksine Rusya’nın elini güçlendirecek bir hamle olarak da anlam kazanabilir. Bu hamlenin Rusya’nın elini nasıl güçlendirebileceği sorusunun yanıtı bakımından öncelikle Viyana’da İran ve P5+1 (BM 5 daimi üyesi ve Almanya) ülkeleri arasında yapılan müzakerelere dönüp bakmak gerekiyor. ABD, bu görüşmeleri İran ile doğal gaz anlaşması yapmak ve Avrupa’nın enerji konusunda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için bir fırsata dönüştürme hesabını yapıyordu.
Oysa İran’ın Suriye’deki askeri varlığının güçlenmesi, ABD’nin bölge politikaları ve İsrail’in güvenliği bakımından yeni sorunlara yol açacağı için bu durum en azından yakın dönemde Viyana’daki müzakerelerin bir uzlaşmayla sonuçlanmasını daha da zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle İran’ın Rusya’ya karşı kullanılması hamlesi geri tepecektir.
Öte yandan Rusya, her ne kadar Erdoğan iktidarının Ukrayna savaşındaki tutumundan ve en son hava sahasını Suriye’ye asker taşıyan Rus uçaklarına kapatma kararından rahatsız olsa da bugüne kadar Türkiye’yi kaybetmemeye yönelik dengeleyici bir politika izlemekten de geri durmadı. Tam bu noktada İdlib başta kimi önemli temas noktalarını İran’a bırakmak, Putin yönetiminin Erdoğan iktidarı karşısında elini güçlendirecek ve üzerinde daha fazla baskı kurmasını sağlayacaktır.
Böylesi bir hamlenin yaratması muhtemel askeri ve siyasi sonuçlar, Ukrayna savaşından önceki dönemlerde İran’ın Suriye’deki varlığının sınırlandırılması konusunda ABD ve İsrail’le uzlaşma noktasında olan Rusya’nın, bugün neden İran’ı sahaya sürdüğü ya da sürmek isteyeceği sorusunun yanıtını da veriyor.
Suriye lideri Esad’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinde görüştüğü İran Lideri Hamaney’in “iki ülke arasındaki ilişkilerin eskisinden daha fazla iyileştirilmesi” mesajı, İran’ın, Rusya’nın boşaltacağı askeri bölgelere yerleşme rolüne dünden razı olduğuna ve bu durumu kendi bölgesel gücünü pekiştirmenin bir aracı olarak kullanmaya çalışacağına işaret ediyor.
Her şeyden önce böylesi bir gelişme, körfezdeki Sünni Arap rejimlerin Suriye ile “normalleşerek” İran’ın Suriye üzerindeki etkisini sınırlama yönündeki girişimlerini olumsuz etkileyecektir. Dahası İran, İsrail ve ABD’nin kendisini Suriye’den çıkarmaya yönelik girişimleri karşısında da yeni dayanaklar kazanmış olacaktır.
İran lideri Hamaney’in Esad’a hitaben “Suriye’nin geri kalanını terör işgalinden kurtarabileceğinize dair hiçbir şüphe yok ve sizin liderliğiniz altında Suriye'nin toprak bütünlüğü korunacak” demesinin aynı zamanda Erdoğan iktidarına verilmiş bir mesaj olduğuna şüphe yok.
Elbette İran ve Suriye ordusunun HTŞ tarafından işgal edilmiş olan İdlib ve Erdoğan yönetiminin ÖSO gruplarıyla birlikte işgal altında tuttuğu Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad (GirêSpî), Rasulayn (Serêkanîye) gibi bölgelere Rusya’ya rağmen operasyon yapmaları beklenemez. Ancak bu güçlerin ve Suriye savaşında önemli bir rol oynayan Lübnan Hizbullah’ının bu konuda Rusya’dan çok daha istekli oldukları ya da olacakları da gözardı edilmemelidir. Özellikle Erdoğan’ın İdlib’e 500 bin Suriyeli sığınmacının yerleştirildiği ve diğer bölgelere en az 1 milyon sığınmacının daha yerleştirileceği açıklamasının ve bu yönde atılması muhtemel adımların Türkiye’yi bu güçlerle karşı karşıya getirmesi kaçınılmaz olacaktır.
İşgalin devam ettirilmesi ve bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi yönünde atılan/atılacak adımlar, yeni durumda Rusya’nın varlığı koşullarından çok daha fazla çatışma riskine yol açacaktır. Erdoğan iktidarının bugüne kadar sürdürdüğü yanlış politikaların bir sonucu olarak İran’la daha fazla karşı karşıya gelmesinin muhtemel sonuçlarından biri de İran’a karşı son dönemlerde “normalleşme” yönünde adımlar attığı körfezdeki Sünni Arap rejimleri (BAE ve S. Arabistan başta) ve İsrail’le iş birliğine daha fazla sarılması, başka bir deyişle bölgede ABD-İsrail eksenine daha fazla bağlanması olacaktır.
Toparlamak gerekirse, Ukrayna savaşının Suriye ve bölgeye etkilerini daha dolaysız hissedeceğimiz; Erdoğan iktidarının cihatçı gruplarla birlikte sürdürdüğü yayılmacı politikanın, bugün sığınmacıların/mültecilerin bu politikanın bir aracı olarak kullanılmak istenmesinin ve Kürt sorunundaki şiddet politikalarının bir devamı olan sınır ötesi operasyonların Türkiye’yi daha büyük tehditlerle karşı karşıya getireceği bir döneme giriyoruz.
Sadece bu yanlış politikaların ülkeyi yüz yüze bıraktığı tehlikeler bile ülkede demokrasi ve bölgede barış mücadelesinin neden birbirinden ayrılamayacağını ve ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi Erdoğan’ın sınır ötesi operasyonlarını destekleyerek ülkede demokrasi mücadelesi verilemeyeceğini görmek için yeterlidir.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34