Sınırsız soygun düzeni                               

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Tek adam yönetimindeki Türkiye ekonomisinin bugünkü durumunu mevcut ekonomi yasaları ile açıklamak çok ciddi bir çaba gerektiriyor. Az çok tutarlı bir tahlil yapmak isteyen pek çok ekonomist, “faiz sebep, enflasyon sonuç” diye başlayan ekonomi politikaları zincirini açıklamakta epeyce zorlanıyor. Ama yine de bu kesimlerin son zamanlarda ulaştığı genel bir sonuçtan söz edilebilir. Bu sonuç; uygulanan ekonomi politikalarının bir yanlışlık ve iş bilmezliğin sonucu değil, girilen çıkmaz yolda bilinçle ve zorunlu olarak uygulanan politikalar olduğudur.

Bugün ülkede olup biteni takip eden aklı başında her vatandaşın kur korumalı mevduat hesaplarını, tahvilleri -hazırlanıyor- inşaat tekellerini kurtarmayı hedefleyen, para babalarına yeni kazanç kapısı açan ev kredisi paketlerini akılla, mantıkla, ekonominin bugünkü gerçekleri ile bağdaştırması olanaksızdır. Ama zaten yapılan işin akılla, mantıkla değil, bazı tekelleri ve para babası rantiyeleri korumakla bir ilgisi vardır. Ama buralara nasıl gelindiğini de kısaca hatırlamakla yarar var.

Bu iktidarın en fazla övündüğü icraatlarından birisi yap, işlet, devret-YİD- modelidir. Bu modelin özünü ise artık ezberlediğimiz garantiler oluşturmaktadır. Geçilmeyen köprülere, kullanılmayan tünel ve yollara, yatılmayan hastanelere, uçulmayan havaalanlarına vb. verilen kâr garantileri -üstelik dolara bağlanmış- bu sistemin özünü oluşturmaktadır. Peki aradaki fark nereden karşılanmaktadır. Yanıt hazinedir. Yani vatandaştan alınan vergilerdir. Vatandaşın cebinden tekellere bağlanan bir kanal açılmıştır.

Bu sistemi ekonomi mucizesi diye açıklayan bir iktidarın, döviz krizi ağırlaşınca kur korumalı mevduat hesaplarını “icat etmesi” için önünde herhangi bir engel var mıydı? Olmadığını gördük. Bir kez “garanti” icat edilince bunu yaygınlaştırmak uygulanan ekonomi politikaların doğal sonucu olarak gündeme geldi. Burada yanıtlanması gereken diğer soru döviz ihtiyacının neden bu denli yakıcı bir sorun haline geldiğidir. Bunun kısa yanıtı bağımlı bir ülkenin dış borca batması, tüm bu garantili inşaatların döviz-dolar- borçlanması ile yapıldığı, ekonomi krize girince dövizin şahlanması, borçların katlanmasıdır.

Benzer sonucun bugünlerde kâr patlaması yapan bankalarda, enerji sektöründe, vb. gündeme geldiğini, bunun sonucu olarak enerji, yakıt vb. ürünlerin olağanüstü arttığını yaşadık ve yaşıyoruz. Ülke bir yıl içinde 176.4 milyar dolar dış borç yenilenmesi yapmak zorunda. Cari açıkta hesaba dahil edildiğinde bir yıl içinde yaklaşık 220 milyar dolara ihtiyaç duyulmakta. Ekonominin bu durumu yakın geçmişte efelenerek uygulanan tüm dış politikalardan çark etmeyi, ülke ülke gezip el açmayı beraberinde getirdi. Yukarıdaki özet bir köşe yazısının sınırları içerisinde çok kalın hatları ile çizilmiş bir tablodur.

Elbette bu tablonun ağır sonuçları halkın yüzde 90’ının üzerine yıkılmıştır. Sonuç; hayat pahalılığının olağanüstü artması, patlayan enflasyon, açlığın ve yoksulluğun yaygınlaşması, işsizliğin artması, tarımsal ve hayvansal üretimin ağır darbe yemesi, açlık sınırının -5 bin 323 TL- altına düşmüş bir asgari ücret, ücretlerde ve maaşlardaki korkunç erime, emekliler için yaşamın, geçinmenin olanaksız hale gelmesi vb. dir. Arsızca ve utanmazca kurulan bir soygun sistemi vardır ve iktidarın tüm yaptığı bankalara, tekellere teşviklerle, vergi indirimleri ile, kredi paketleri ile sürekli olarak halkın gırtlağına basarak sağladığı kaynakları bonkörce ve sınırsızca akıtmaktır.

İşçi ve emekçi halk, geniş halk kitleleri bu duruma ne kadar tahammül edebilir? Halkın yaygın ve derin bir hoşnutsuzluk içinde olduğunu, her fırsatta tepkisini dile getirdiğini, ama bu tepkilerin farklı kanallarda aktığını, bunun da daha geniş ve yaygın tepkilerin ortaya çıkmasını sağlayamadığını biliyoruz. Halkın muhalefet partilerine de güveninin çok sınırlı olduğu, onların güçlü bir umut rüzgarı estiremediğini de görüyoruz. Halkın acil ekonomik ve demokratik taleplerini güçlü ve güven verecek tarzda ileri sürecek, bir mücadele merkezi olacak demokrasi ittifakının kurulması her geçen gün daha da acilleşiyor. İşçi ve emekçi halkın, gençliğin ileri kesimlerinin böyle bir mücadele merkezi için gösterilen çabaların hızlanmasını istediğinden hiç kuşkumuz yok.

        

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et