14 Mayıs 2022 00:15

Her şey çok güzel olacaksa vız gelir tırıs gider

Ekrem İmamoğlu

Fotoğraf: DHA

Paylaş

İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde ona eşlik edenlerle çekilen fotoğraf çok konuşuldu. Galiba, hayal kırıklığına uğramış seçmenlerinin yoğun eleştirilerine karşın İmamoğlu’nun ‘Vız gelir tırıs gider’ öz güvenini besleyen siyasi arka plana da bakmak gerekiyor. Buna seçim dönemindeki “Her şey çok güzel olacak” sloganı atılırken dikkat çeken azdı. Bu slogan ancak İstanbul’u ahtapot gibi saran siyasi bir rant organizasyonunun püskürtülmesinden duyulan sevinçle herkes kendi kafasındaki çok güzeli İstanbul’a yakıştırma isteğindeyken anlam kazanabilir ve ‘Çok güzel bulunabilirdi’. Gerçekte ise kendiliğinden hiçbir şey vadetmiyordu. Ayrıca bu sloganın, İmamoğlu’nun rakibi Binali Yıldırım’ın “gönül belediyeciliği”nden pek farkı yoktu. Erdoğan’ın “Siz kim oluyorsunuz, patlasanız da çatlasanız da, eyyy…” vurgulu geri çevirmeleriyle vız gelir tırıs gider sözündeki eyvallahsızlığı da birbirine eşitleyebiliriz.

Ana muhalefet partisinin lideri ve kimi yöneticileri iktidar partisinin söylem, üslup ve retoriğini zaman zaman taklit ettiler. Ancak bir fotoğraf üzerinden İmamoğlu’nun halkla girdiği diyaloğu basitçe ‘taklit’ ya da ‘Karşıtına dönüşme’ olarak değerlendirmek orijinali yaratan neden ile yaşatan taklidin memleket ve dünya ahvaliyle ortak ilişkisini gölgede bırakır.

Çok uzun zamandır siyaset siyasetsizleştirilmiş durumda. Burada siyasetten kasıt emekçi çoğunluğun açık talepleri ile bu taleplere karşı yöneltilen vaatler ve uygulamalar ilişkisidir. İktidar bu açık taleplerle genelde hiç ilgilenmediği gibi, ortaya çıkan boşluğu din ve milliyetçilik ile doldurulduğu, bunların da dua, slogan, tarih nostaljisi vb. sayesinde her gün yeniden üretti, üretilemez olduğu yerde devreye polis girdi.

Halkın gündelik hayatını karartan gerçek sorunların kıyısından köşesinden geçmeden şimdiki zamanı daha ağır tehditlerin varlığıyla kuşatan, gelecek vaadini örneğin 2023 veya 2071 vizyonuna eşitleyen iktidar pratiği halkla ilişkilerin bu biçimini bir norm haline getirdi; AKP’nin kitle partisi olabilmesinin tek nedeni bu değildi ama böyle yansıtıldı.

Egemen siyaset artık halka bir vadedememe halidir. “Herkesin belediye başkanı” olacağı iddiasındaki İmamoğlu seçim döneminde kendisine asla oy vermeyeceğini söyleyen AKP seçmeni halktan bir kadını başkanlığı kazandıktan sonra ziyaret etmişti. Bu iyi bir resim verdi. Ne var ki apolitik siyaset bir emekçi kadın ile iktidar ideoloğu, pervasız ve tahripkar isimler arasında bir fark görmüyor. Kutuplaştırmaya maruz kalanla kutuplaştırmanın kurucu ögelerini aynılaştırıyor ve kendisini haklı görüyor.

Ana muhalefet partilerinin şimdiki seçim propagandası yoksulluktan kırılan, faturalarını ve kirasını ödeyemeyen, gittikçe borçlanan halkı acındırmak üzere kurulu. Oysa örneğin İstanbul Borsasının verilerine göre geçen yılın ilk üç ayına göre bu yıl, kârlarını yüzde 300-400 artıran bankalar ile Sabancı’nın sermayesindeki artış arasındaki çelişkinin siyaseti yer almıyor bu tartışmalarda. Yoksul emekçilerle enflasyon zenginlerinin aynı anda partisi olmak böyle bir şey. Şimdiki zamansız bir gelecek, geleceksiz şimdiki zaman.

Siyaset üzerine kitaplar yazan Jacques Rancier “vaat tarafından bölünmeyen zamana, bölünmeyen kurtulmuş bir mekanın karşılık düşmesi gerektiğini” söylüyor. Ona göre bu mekan merkez. Muhalefet merkeze vaatsiz siyasetsiz yerleşeceğini umuyor. Merkeze oturmak epey kutuplaşmış bir sosyal ortamda iki ayrı sandalyede oturmayı becermek demek aynı zamanda. Ama sadece bu değil emek sermaye arasındaki bölünmeye de yokmuş gibi davranmak. Dolayısıyla suya sabuna dokunmayan bir merkez ancak hayal edilebilir. Nitekim Karadeniz uçağında olduğu gibi bu suya ister istemez dokunulur.

Ayrıca bugün bu saf ve çelişkisiz hayali mekan hayli kirlenmiş bir merkez. İşçi ve emekçi sınıfların ısrarlı talepleriyle sarsılamadığı sürece ekmeğini taştan değil kara paradan, swap’tan, halkı dolandırmaktan, ranttan çıkaran yüksek bürokrasinin merkezi. Haliyle bunlar yasa dışı işler ve buradaki kimse hukukla kısıtlanmak istemiyor. Mafyalaşmış siyaset parmak sallar, yasa yerine kendi raconunu keser, had bildirir, tehdit eder. Her bürokratın, tarikat liderinin, sıradan müdürün herkese parmak salladığı tek adam suretleri üreten bir merkez. Talep ise vız gelir tırıs gider. Marx olsa ‘Egemen ideoloji egemen sınıfın ideolojisidir’ derdi, haklı olurdu.

İmamoğlu’nu dara düşüren böyle bir arka plan. Bu nedenle devlet, sınıf, emek-sermaye, merkez-çevre gibi kavramlar hakkında bir fikri olmayınca, kim bilir kendisini nerelere aday gören bir belediye başkanı çuvallar. O da haklı, çağımızın problemi bu. Ranciere sekülerleşme kavramını siyasetin siyasetten ayrılması için de kullanıyor. Bu elbette bir metafor. Yoksa en siyasetsiz görünen tutumun da bir siyaseti var.

Karadeniz gezisine aldığı topluluğun fotoğrafında İmamoğlu ilerideki bir ‘herkesin lideri’nin (kendisinin) doğru siyaset yaptığını görüyor. Biz bakınca ne görelim: Her şey çok güzel olacak. Tabii, olur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa