17 Mayıs 2022

Şiddet tırmanırken…

Geride bıraktığımız hafta sonunda oynanan maçlar neticesinde, henüz 1. Lig’in bitimine bir hafta kala küme düşen bütün takımlar netleşti ve en nihayetinde ‘beklenen’ bir sahne gerçekleşti: Küme düşen Bursaspor’da takım kaptanı Burak Altıparmak, takım otobüsünden inerken bir taraftardan şiddet gördü. Dahası, Bursaspor gördüğü tepkilerden ötürü deplasmanda oynadığı maçta stadyumdan üç saat sonra çıkabilmişti.

Bu olaydan çok değil, bir gün sonrasında ise Edremit’ten yola çıkan ve Fenerbahçeli taraftarları taşıyan Edremit Fenerbahçeliler Derneği’nin otobüsü, Osmangazi Köprüsü’nde Trabzonsporlu taraftarların saldırısına uğradı. Taraftarların otobüsün içine yangın tüpü sıkarak otobüsün camlarını kırdıklarına dair videolar internette dolaşıma girdi.

Birkaç haftadır ise, Fenerbahçe’nin akli dengesi yerinde olmadığı herkesçe bilinen amigosu Rambo Okan’ın köprüye asılı Trabzonspor bayrağını kesmeye çalışma girişimleri yaşanıyordu. Ne hikmetse COVID-19 nedeniyle deplasman yasağı uygulamasının çok katı biçimde uygulandığı iki sezondur ilk kez bu hafta sonu Başakşehir-Trabzonspor maçı için deplasman tarafı maça girebildi. Şiddeti tırmandıracak daha iyi bir ortam bulunamayabilirdi. TFF’yi bu açıdan tebrik etmek lazım. Demek ki koronavirüs, deplasman tarafı maça girince bulaşmıyormuş. Artık şu deplasman yasağını kaldırsak mı, ne dersiniz?

Ancak genel olarak, şiddetin genlerimize kadar işlediği; psikolojik ve fiziksel olarak her türlü şiddete mütemadiyen maruz kaldığımız bir ülkede yaşadığımızı kabul etmekten başka çare yok gibi görünüyor. Bundan çok değil birkaç yıl önce masum kişileri hedef gösteren, toplumu şiddete itecek şekilde kutuplaştıran ve bunu (hakkını vermek gerek) başarıyla icra eden birtakım unsurların bazı otobüslerde hâlâ ağırlanabiliyor olmasını başka nasıl açıklayabiliriz? Çok net: Şiddet artık kanıksanmış durumda. En azından belli makamlar nezdinde. Yurttaşları önemseyen pek kimse yok, varsa da sesi çıkmıyor. (Ya da biz duyamıyoruz)

Bir dijital platformun dizisine ve afişlerine nefret kusabilen, bir müzenin duvarındaki grafitileri birkaç saatlik kolektif bir tepkiselinin ardından ‘söke söke’ kaldırtabilen, yıllardır yapılan festivalleri ‘şak diye’ yasaklatabilen büyük bir güruh var. Böyle bir güruh, bu denli görünür ve baskın oldukça şiddet ve şiddetten beslenen unsurlar hiç tükenmeyecek. Çünkü hedefteki üslup bu, tarz bu.

Ancak sanmayın ki, sadece ‘dışarıdan’ böyle.

Birkaç yıl önce, sosyalist olduğunu iddia ederek dost meclislerimize dahil olan bir futbol kulübü başkanı vardı. Kartalspor sezonun son maçında 3. Lig’e düşmüş, deplasmanda oynadıkları Tarsus’tan kulüp başkanları uçak biletlerini iptal ettiği ve takım otobüsüne de kendilerini almadığı için futbolcular İstanbul’a dönememişti. Sosyalist olduğunu iddia eden, hadi daha net biçimde söyleyelim ‘solcu geçinen’, o kulüp başkanı; bu olaya dair haberi gördüğümüzde gülmüş, “Ben olsam ben de bırakırdım!” demişti. Başta şaka yaptığını sansak da maalesef çok ciddiydi.

Dört köşesi ‘cinnet’ vatanımızda, akıl sağlığımızı koruyarak ayakta kalmaya çalışıyoruz inatla. Birileri de gelip otobüsümüze yangın tüpü sıkıyor, bayrağımızı kesiyor, bizi yumrukluyor. ‘Bizden’ görünen bazıları da sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Sadece o kadar.

Şiddet, bizim omuzlarımıza sertçe basa basa tırmanıyor ve biz sadece delirmediğimiz her gün için kendimizi kârda sayabiliyoruz.

Şimdilik…

Evrensel'i Takip Et