Lübnan: Bizde özgürlük var, demokrasi yok
Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA
2018 yılında yapılan parlamento seçimlerinde Lübnan’daydım. Mezhepçi sisteme tamamen karşı ve seküler bir devlet isteyen bağımsız adaylardan biri “Bizde özgürlük var, demokrasi yok” ifadesi ile Lübnan’ın geçmişini, bugününü ve yarınını özetlemişti.
O seçimde Hizbullah ve Cumhurbaşkanı Mişel Aun’un partisi Özgür Yurtsever Hareketi (FPM) parlamentoda çoğunluğu almayı başarmıştı. Ancak o seçimlerden sonra aylar süren hükümet kurma krizi, çatışmalara dönüşen sokak gösterileri, kovid salgını, Beyrut liman patlaması ve bütün bunlar olurken kurulup kurulup yıkılan hükümetler ülkeyi harap etti.
Normal bir ülkede çoğunluğu alan hükümeti kurar, bütün olumsuzluklardan da sorumlu tutulur. Ancak sorun şu; Lübnan normal bir ülke değil. Sandıktan zaferle çıkanın muktedir olamaması, hatta seçim sandıklarını, oldukça masraflı gösterilere dönüşen tonla perde arkası faktörün belirlemesi Lübnan açısından sıradan…
15 Mayıs’ta bir kez daha sandıklar kuruldu. Bu defa öncekinden daha ağır bir ekonomik krizin gölgesinde gerçekleşti seçimler. Öyle ki, Beyrut’un göbeğinde bile günde 20 saatlere varan elektrik kesintileri sebebiyle bazı yerlerde oy sayımı akıllı telefonların ışıkları ile yapıldı.
128 koltuklu parlamento için tam 718 aday yarıştı. Lübnan dışında yaşayan milyonlarca Lübnanlı olmasına rağmen yaklaşık 200 bin diaspora oyu ve kayıtlı 3.9 milyon seçmen vardı. Seçimlere katılım 2018’de yüzde 50 iken bu oran yüzde 41’e düştü.
Neredeyse bütün dünya haber ajansları seçimi Hizbullah’ın içinde olduğu blokun oy kaybettiği, dolayısıyla meclisteki çoğunluğu yitirdiği yönündeki haberlerle verdi.
Hatta Lübnan ile uzaktan yakından alakası olmayan bazı yaklaşımlar seçim sonuçlarını “Hizbullah oy kaybetti. Sünni blokta da zaten Hariri yoktu ve o blokta da oy kaybı var. Demek ki, Lübnan’da mezhep esaslı sistem ağır kan kaybetti” diye yorumladı.
Lübnan’da o işler öyle olmuyor, Lübnan 2+2’nin bazen 3, bazen 5 ettiği ülkelerden biri.
“Bizde özgürlük var ama demokrasi yok” demişti ya önceki seçim adaylarından biri; Lübnan’da siyasete dair istediğini söyleyebilirsin, kime-kimlere oy vermek istediğini duyurup bunun için çalışabilirsin ancak oy veremezsin.
Resmen seçim sürecini bloke etmek üzere hazırlandığından şüphelendiğim oy verme sürecini kısaca anlatmaya çalışayım, bu seçimlerin ne kadar işlevsel olduğu kararını siz verin!
Lübnan genelinde 15 seçim bölgesi var. Partiler ve hareketler, parti ve hareket olarak değil listelerle seçime katılıyor. Meclisin yüzde 50’si Müslüman, yüzde 50’si Hristiyan olmak zorunda. Her yüzde 50’lik dilim içinde mezheplerin ayrıca belirlenmiş kotaları var.
15 seçim bölgesinin tamamında o bölgede yaşayan nüfusun din ve mezhebine göre belirlenmiş kotalar var. Ayrıca herkes atası, dedesi nereye kayıtlıysa orada oy kullanmak zorunda. Taaa 1930’lara uzanan bu sistem yüzünden her seçimde resmen şehirler arasında kavimler göçü yaşanır. Sırf bu yüzden oy kullanmayan çok sayıda insan var.
Lübnan’daki Hristiyan ve Müslüman 18 mezhebin 11’i siyasette temsil ediliyor. Bu nedenle oy oranından çok o mezheplere ayrılan kota önemli. Yani bir bölgede 5 Sünni kotası ve 2 Hristiyan-Maruni kotası varsa ve 6’ıncı Sünni aday 50 bin oy alsa da 200 oy alan Hristiyan Maruni kazanıyor.
Gelelim bağımsızlar meselesine…
Fazlaca iyimser yorumlara sebep olan bağımsız adaylar olayı Lübnan’da biraz farklı. 2018’de de bağımsız adaylar kazanmıştı ve fark yaratamadıkları gibi halihazırda on yıllardır ülkeyi yöneten hareketlere yakınlıkları zamanla teyid edilmiş oldu.
Hafta sonu yapılan seçimlerde de 13 bağımsız adayın parlamentoya girdiği duyuruldu. Böylesi mezhepçi bir sistemde ve bu sisteme göre düzenlenmiş bir seçimle yine mezheplere göre ayrılmış parlamentoya giren bir milletvekili hiçbir harekete yakın olmasa da, mezhepçi sistemin amansız bir düşmanı olarak bilinse de eli kolu bağlı.
Çünkü meclisteki din-mezhep esasına göre sınırlandırılmış yapı yetmezmiş gibi bir de Cumhurbaşkanı Hristiyan Maruni, Başbakan Müslüman Sünni, Meclis Başkanı Müslüman Şii olmalı. Bakanlıklar da keza bu kotalara göre belirlenmiş. Ki, meclise giren bağımsız milletvekillerinin hangi hareketlere yakın duracağı da hâlâ belirsiz. Yani, mecliste çoğunluğu kaybeden Hizbullah ve FPM meclis çoğunluğu elindeymiş gibi hareket edebilir veya eski Başbakan Saad Hariri’nin çekilmesinin ardından ciddi kan kaybı yaşayan Müstakbel Hareketinin mecliste temsili devam edebilir.
Bu arada son seçim sonuçlarına göre bütün siyasi hareketler kan kaybetmiş görünüyor. Çünkü Lübnan’da iç savaşı hatırlayanlar ve o savaştan kalma korkuları ile hareket edenler seçimlerle bir şeylerin değişebileceğine inanmıyor. Zaten Lübnan bu açıdan da oldukça ilginç bir ülke; insanların ekonomik kriz, yolsuzluk, siyasi istikrarsızlık gibi rahatsızlıkları değil, korkuları sandığa yansıyor, değişime inancı kalmayanlar oy kullanmıyor.
Mezhepçi sistem gibi bir bagajı olmayanlar, seküler bir Lübnan isteyenler ise gençler. Ancak onları da mevcut mezhepçi seçim sistemi çok küçük bir alana sıkıştırıyor. Zaten 2018’den beri ülkedeki gençlerin önemli bir kısmı Lübnan dışına gitti, hâlâ Lübnan’da olanların da önemli bir kısmı oy vermeye bile gitmedi.
Lübnan lirasının sadece 2 yıl içinde yüzde 90 değer kaybettiği, halkın 3’te 2’sinin yoksulluk sınırında yaşadığı, adayların “Size elektrik sağlayacağız, su kesintilerini azaltacağız” gibi vaatlerle ortaya çıkabildiği Lübnan’da ilaç dahil birçok şey parası olana da olmayana da yok…
Her şeye rağmen ümidini korumak isteyenler “Değişim birdenbire olmaz” derken, ümitsizler “Değişimin gerçekleşmesi için başımıza daha ne gelmesi lazım?” diye soruyor.
Parlamento Sözcüsü Nebih Berri’nin 30 yıldır o koltukta oturduğunu hesaba katınca değişimin Lübnan için fark edilmeyecek kadar yavaş geldiği açık.
Peki durum buyken ne diye onca masrafa girip seçim yaptılar?
Çünkü Lübnan, ülke olarak batmanın eşiğinde ya da battı ancak henüz resmi olarak duyurulmadı. Bir türlü hükümet kurulamaması, zar zor kurulan hükümetlerin tutunamaması yüzünden ekonomiyi biraz toparlayacak dış yardımlar askıda bekliyor.
Seçim yapılmalı ki hükümet kurulsun, hükümet kurulmalı ki dış yardımlar, hibeler ve IMF kredileri için proje hazırlanabilsin, bu projeler hayata geçirilsin ki halkın hayati önemdeki ihtiyaçlarının bir kısmı sağlanabilsin.
Peki seçim bütün bunların gerçekleşmesinin ön adımı mı?
Değil, çünkü Lübnan’ı daha hükümet kurma krizi bekliyor. Bir de 27 aylık krizden sonra zar zor seçilen mevcut Cumhurbaşkanı Mişel Aun’un ekim ayında görev süresi doluyor.
Mezhep esaslı sistemden doğan bütün sorunlar dönüp dolaşıp mezhep esaslı sistemle bütünleşiyor. Lübnan, seçimle değil radikal bir değişim kararıyla ve mezhepçi yapının ortadan kaldırılması ile kurtulabilir ancak böylesi radikal bir hamleyi meclise giren 13 bağımsız aday yapabilir mi? İşte orası şüpheli!
- Her şeye rağmen ateşkes sağlandı! 28 Kasım 2024 06:30
- Trump başkan ama gözler Putin'de 21 Kasım 2024 05:00
- Enkaz altında Ali'nin yarım bacağı! 15 Kasım 2024 04:44
- Trump'ı değil Lazzarini'yi dinleyin! 08 Kasım 2024 12:17
- Lübnan Şiileri ve Türkiye’nin Kürt açılımı! 24 Ekim 2024 04:42
- 7 Ekim ve bölgenin yeniden dizaynı! 17 Ekim 2024 05:45
- Lübnan için kıyamet vakti! 10 Ekim 2024 04:59
- Bölge kaynıyor: Savaş içinde savaş! 03 Ekim 2024 04:55
- Lübnan savaşın eşiğinde! 26 Eylül 2024 04:27
- Barış ümitleri de patladı 19 Eylül 2024 04:39
- Her şey Gazze'ye bağlı! 12 Eylül 2024 05:56
- İsrail neden Batı Şeria'ya saldırıyor? 05 Eylül 2024 05:27