NATO'nun kuzeye genişlemesi ne anlama geliyor?
Fotoğraf: Marek Studzinski/Unsplash
İsveç ve Finlandiya’nın 18 Mayıs’ta NATO’ya yaptıkları resmi üyelik başvurusu Batı’nın emperyalist politikaları açısından yeni bir dönemeci temsil ediyor. Bu adımla birlikte Avrupa haritasını açıp baktığımızda Rusya’nın Batı’dan Belarus dışındaki bütün sınırlardan kuşatıldığı görülüyor. Her ne kadar Rusya ile uzun bir sınıra sahip Ukrayna henüz resmen NATO üyesi olmasa da, savaşla birlikte NATO’nun “fiili parçası” haline geldi. İki ayı aşkın bir süredir Batı ile gelişen olağanüstü özel ilişki, Ukrayna ile NATO arasında bundan sonra dış müdahaleyle koparılması pek mümkün olmayan bir sonuca yol açtı. Süreç içinde Ukrayna sahip olduğu toprakların bir bölümünü kaybetse de NATO ile öncesine göre güçlü bir bağ oluşturacak gibi görünüyor.
Denilebilir ki NATO, SSCB’nin yıkılmasından 32 yıl sonra üye sayısını 32’ye çıkararak Rusya’yı Batı’dan önemli ölçüde kuşatmayı başarmış bulunuyor.
Bir emperyalist savaş örgütü olan NATO, elbette iş olsun diye üye sayısını artırmıyor. Belli bir plan çerçevesinde ihtiyaç duyduğu ülkeleri ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik gücünü kullanarak ABD emperyalizminin çıkarlarına bağlıyor.
Bu çabanın arkasında ABD ve müttefiklerinin Soğuk Savaş yıllarından kalma, SSCB ve onun etki alanlarını tamamen ele geçirme stratejisi bulunuyor. Batılı emperyalist devletlerin hedeflerinde bir sapmanın olmadığı kuzeye genişlemeyle bir kez daha görüldü. İsveç ve Finlandiya’nın tam üyeliğiyle NATO Rusya üzerindeki kuşatmayı ve baskıyı yoğunlaştıracak. Bunu da birkaç kol üzerinden yapılacak.
Norveç, Letonya, Estonya, Litvanya, İsveç ve Finlandiya’nın parçası olacağı Baltık; Polonya ve Ukrayna’nın ön cephede yer alacağı orta ve Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’nin ön cephesi olacağı doğu ve güneydoğudan Rusya üzerinde baskı yoğunlaştırılacak.
Bu planda hangi ülkenin ne kadar etkili ve hangi rolü üstleneceğini ise zaman gösterecek. Üzerine düşenleri yerine getirmeyenlerin yaptırımla karşı karşıya kalacağı ise açık.
İsveç ve Finlandiya’nın başvurusuyla Baltık’ta askeri yoğunluğun artacağının haberleri gelmeye başladı. Junge Welt’in, Norveç’te yayın yapan Barents Observer haber sitesine dayandırarak verdiği bilgiye göre, ABD yapımı “George H. W. Bush” savaş gemisi bu yaz Baltık Denizi’nde Norveç’e ait bir limana yerleşecek. Atlantik donanmasının gücü 75 gemi ve altı savaş uçağına çıkarılacak.
Finlandiya ve İsveç’in üyeliği ayrıca derin stratejik amaçlar da taşıyor.
Bunlardan birincisi, “tarafsızlığın” artık mümkün olmadığı bir dünya fikrini güçlendirmek. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı bu fikrin yaygınlaşmasını hızlandırdı. Rus ve Çin tehdidini enselerinde hisseden ülkelerin artık tarafsız kalması ya da kalmaya çalışması pek mümkün görünmüyor.
İkincisi, 200 yıldır savaşın olmadığı “rüyalar ülkesi” İsveç’in sosyal demokratlar eliyle NATO’ya üye yapılması ayrı bir ideolojik saldırı olarak karşımızda duruyor. Rus egemenliğinden Ekim Devrimi sayesinde bağımsızlaşan Finlandiya ise geçmişten günümüze Batı kapitalizmi saflarında bulunuyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler faşizmi cephesinde yer alan Finlandiya, yenilgiden sonra uzun bir süre tarafsız kaldı. 1995’te AB üyesi olduktan sonra her açıdan Batı ile entegrasyon sürecine girdi. NATO üyeliği bu sürecin zirvesi.
Batıdan Rusya’yı çevreleyen NATO’nun sonraki hamleleri ise çok çeşitli olacak. İçeride rejim değişikliğinden dışarıdan savaş açmaya kadar pek çok seçenek masada olacak.
Kırım’ı geri alma planı hep gündemde kalacak. Baltık Denizi’ne sınırı olan Rusya’nın anklavı 430 bin nüfuslu Kaliningrad’ın adı da daha fazla duyulacak. Zira, Rusya ile kara bağlantısı olmayan, etrafı Polonya ve Litvanya tarafından çevrili Kaliningrad, Rusya’nın Baltık Denizi ile sınırını sağlayan tek şehir. Karadeniz’den sonra Baltık Denizi’ni bir iç denize çevirmeyi hedefleyen NATO’nun öncelikli hedefinin Kaliningrad ile Baltık’taki Rus donanması arasındaki bağlantıyı kesme olduğu şimdiden yazılmaya başlandı.
Rusya’nın, NATO’nun kuşatma hareketine nasıl yanıt vereceği ise önemli. Bugüne kadar izlenen militarist yayılmacı çizginin, komşu ülkeleri NATO’ya yakınlaştırdığı, dolayısıyla Batı’ya hizmet ettiği görüldü. İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üyelik başvurusunu bu nedenle Putin’e borçlu. Askeri ve ekonomik açıdan NATO ve müttefikleriyle mücadelede cüce kalan Moskova, her türlü yola başvurarak kendini savunma yoluna girecek ve müttefiklerini kaybettikçe daha fazla hata yapma olasılığı var.
Nereden bakılırsa bakılsın, emperyalist paylaşımda NATO, Rusya’yı çevrelemede mesafe katettikçe büyük savaş tehlikesi artacak. Dolayısıyla bugün, güvenlik gerekçesiyle NATO’ya “sığınanlar” aslında savaşın ön cephesi olduklarının farkında olsa gerek.
Geniş çerçevede bakıldığında Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine koyduğu vetonun ömrünün çok uzun olmayacağı da söylenebilir. ABD ve NATO’nun büyük planının aksamadan devam etmesi için Erdoğan’a taviz vermesi, şartların bir kısmını yerine getirmesi onlar açısından sorun teşkil etmeyecektir.
Zira, Erdoğan’ın istedikleri yerine getirilmeyecek kırmızı çizgiler değil ve Batı emperyalizminin iki ülkeyi üye yapmakla kazanacaklarının yanında sadece kırıntıdan ibaret.
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09
- Almanya'da mülteci düşmanlığı yarışı 13 Eylül 2024 05:22