21 Mayıs 2022 00:13

Oligarşi ve popülizm kıskacında Filipinler

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Kanlı Marcos klanı tekrar iktidarda. Halk ayaklanmasıyla giden bir diktatörün oğlu, nasıl oldu da seçimle geri gelebildi? Bu çark ediş bize devrimler hakkında ne anlatıyor?

Önce hafıza tazeleyelim. Ferdinand Marcos, Filipinler’de (1972’ye kadar süren) demokratik dönemin merkez siyasetçilerindendi. Demokratik dediğime bakmayın. Bütün mülk ve siyasi sistem, bir avuç ailenin elindeydi. Güneydoğu Asya’da “oligarşi,” Türkiye’ye göre daha keskin olan bu tekelleşmeden dolayı, devrimcilerin başvurduğu bir kelime değil yalnız. Sosyal bilimlerin standart kavramlarından biri. Bu tarz rejimlere demokrasi yerine “liberal oligarşi” demek aslında daha doğru.

Devletin ve ekonominin her köşesinde bu aileler suyun başını tutuyordu. Bunlarla patronaj ilişkileri olmayan kesimlerin, demokratik sistem içinde kendilerini ifade etme olanağı yoktu. Bu da Filipinler’de, başka ülkelere göre daha fazla köylü ayaklanması yaşanmasına yol açtı. Ayaklanmalar en nihayetinde İslamcı-ayrılıkçı ve komünist önderlikler etrafında örgütlendi.

Liberal oligarşinin ayaklanmalara karşı aciz kaldığını iddia eden Marcos ailesi, 1970’lerde diğer klanları bir kenara itti. Ardından da, pıtrak gibi çoğalan ölüm mangalarının da desteğiyle, 20. yüzyılın en kanlı antikomünist dalgalarından birini inşa etti.

Başlarda askeriyenin tam desteğini almasına rağmen, kişisel yağmacılığı (Ve bazı generallerin bundan nemalanmaması) orduda çatlaklara yol açtı. Diğer oligarşik klanlar da bu yarılmayı fırsat bildi, sokağa göz kırptı. Komünistlerin de katıldığı büyük ayaklanmalar, Marcos’un 1986’da devrilmesiyle sonuçlandı. Ancak, asker ve klanlar, kısa sürede demokratik süreci kontrol altına aldı. Ölüm mangaları dağıtılmadı. Marcos’un kendisi olmasa bile, klan üyeleri teker teker dönüp, yerel siyasette yükselmeye başladı.

Marcos devrildikten sonraki 30 yıl, oligarşi “piyasa reformları”nın arkasına sığındı. Ekonomi, sadece mülkü ve parlamentoyu zaten elinde tutan ailelerin işine yarayacak şekilde liberalleştirildi. Yani bizdekine benzer bir “alternatif burjuvazi” yükselişi yaşanmadı.

2016’dan beri ülkeyi yöneten Duterte, sık sık Erdoğan’la karşılaştırılıyor. Hem basında, hem sosyal bilimde. İkisi de “popülist” sonuçta. Ancak yüzeysel benzerlikler sizi yanıltmasın. Bu liderlerin popülizmleri çok farklı. Devrik Marcos da gücü tekelleştirirken oligarşi karşıtı bir dil kullanmıştı. Oysa hem Duterte, hem Marcos oligarşinin kemikleşmiş klanlarından. Duterte taşradan, yani oligarşinin zayıf kanadından geliyor. Ama arkasında alternatif bir burjuvazi falan yok.

Duterte, hem kendi mıntıkası olan Davao kentinde belediye başkanıyken, hem de 2016’dan itibaren ülke çapında başkan olarak, Marcos’a benzer bir rota izledi. Oligarşiye lafta bol bol saldırdı. Ancak mülk el değiştirmedi. Temel değişiklik yine şiddet alanındaydı. Duterte antikomünist ölüm mangalarından arta kalanları toparladı. Bunları uyuşturucu tüccarlarına ve bağımlılarına karşı kullanmaya başladı. Altı senelik iktidarında, polis ve ölüm mangaları 30 bin kişi katletti.

Çoğu yorumcu, Marcos’un oğlunun seçilebilmesini, klanın dezenformasyon stratejisine bağlıyor. Yani, medya ve sosyal medya manipülasyonu, insanlara 1972-1986 arası yaşananları unutturdu. Yeni kuşağın bilgi edinmesini de engelledi. Bu kısmen doğru olabilir ama, biraz kolaycı bir açıklama. Duterte iktidarının halktan gördüğü onayı es geçiyor. Neydi bu onayın sebebi?

Sıradan, çok politize olmayan bir vatandaşın gözünde, toplum ve devlet çürüyor, hiçbir siyasetçi buna bir çare bulamıyordu. Ne Duterte’nin, ne rakiplerinin, alternatif bir ekonomik programı vardı. Ama en azından Duterte, oligarşiye haddini bildiriyor, diğer klanların göz yumduğu uyuşturucu ticaretini şiddetle bastırıyordu.

Başka bir deyişle, oligarşik liberalizm, siyaseti tamamen klanlar arası bir denge oyununa dönüştürmüştü. Duterte bu otuz yıllık oyunu kısmen bozdu, kısmen yeniden üretti. Oligarşinin ekonomik boyutunu dinamitlemeden, siyasi bir alternatif yarattı.

Kısacası... Oligarşi, popülizm ve serbest piyasacılık Filipinler’de birbirinin alternatifi değil. Altı yıldır ülkeyi yöneten Duterte, kendi şahsında bu üçünü birleştirdi. Şimdi de Duterte’nin kızı Sara Duterte, devrik diktatör Marcos’un oğluyla ittifak yaptı. Bu alaşımı kalıcı hale getirmeyi vadediyorlar.

Tabloya bir de halk ayaklanmaları penceresinden bakacak olursak... Bir diktatörü devirip, onu mümkün kılan sosyal yapılara dokunmayan devrimler, kesinlike çıkış yolu değil. Mülk bir avuç zenginin elinde olunca, parlamentonun da çok bir anlamı kalmayabiliyor. Diktatörden kurtulup, oligarşiyi yerinde bırakmak, kendi ayağına kurşun sıkmaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa