Otoriteryanizme karşı feminizm
Geçtiğimiz haftalarda, Güney Kore’de, muhafazakar aday Yoon, demokrat aday Lee’ye karşı yüzde 1’lik oy farkıyla başkanlık seçimini kazandı. Ama demokratlar, milletvekillerinin yüzde 60’ını kazandığı için, Yoon, ABD seçimlerinde kullanılan tabirle, “topal ördek” olacak, yani, vadettiği yasa ve politika değişikliklerini meclisten geçiremeyecek. Yoon’un vadettiklerini düşününce, bu demokratlar için kısmı bir başarı sayılabilir. Ve bu başarının mimarı feministler.
Güney Kore’de demokratların diktatörlüğe karşı mücadelesinin uzun bir geçmişi var. Kore Savaşı’ndan sonra kurulan ilk hükümette işçi sendikaları etkili olunca ve işçi hareketi öğrenci hareketiyle birleşince, Soğuk Savaş kaygıları içerisinde ABD’nin desteklediği Park Hükümeti 1961’de bir askeri darbeyle iktidara geldi ve Yushin anayasasıyla toplumsal örgütlenmeleri baskı altına aldı. 1980 yılında kadın tekstil işçilerinin Gwangju kentinde başlattığı protestolar işçi, öğrenci aydın ve sıradan halkın katılımıyla tüm ülkeye yayıldı*. Her ne kadar diktatörlüğe karşı bu kitlesel ayaklanma kanla bastırıldıysa da, 1980’lerdeki Ulusal Halk Hareketleri Koalisyonunun temelini oluşturdu. Kısaca Halk Hareketi olarak bilinen bu demokrasi ve emek güçleri platformu 1998 yılında İnsan Hakları Avukatı Kim Dae-jung’un ilk demokrat başkan olarak iktidara gelmesini sağlayacaktı. Kuzey Kore’yle barışçıl ilişki kurmadaki başarısından dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Kim’den sonra, Güney Kore’de demokratların adayları hep Kim gibi Gwangju ayaklanmasına katılan insan hakları avukatları oldu. Son başkan Moon ve aday Lee de bu gelenekten gelen politikacılardı. Bu süreklilik sonucu, Lee’nin vaatleri arasında cinsiyet eşitliği özel bir yer kaplamasa da, Moon’un açıkça ifade ettiği feministliği ilk defa oy veren genç kadınların Lee’ye, genç erkeklerinse Yoon’a oy vermesine neden oldu.
Kore’nin 20’li yaşlardaki genç kuşağı, dünyadaki çoğu kuşakdaşları gibi, neoliberal politikalar sonucu işsizlik (ya da gizli işsizlik) ve borç batağında. Muhafazakar aday Yoon, refah ve istihdam politikalarının gündeminde olmadığını şaşırtıcı bir rahatlıkla ifade etmesine rağmen, sosyal güvenliğe ve işe ihtiyacı olan genç erkekler yine de ona oy verdiler. Çünkü, Yoon, seçim kampanyasını bu genç erkeklerin dertlerini kadınlara yönelttikleri Yeni Erkek Hareketi’ni etkileyecek şekilde yürütmüştü. Kadınların çalışmasını düşük doğum oranlarından sorumlu tutmaktan, tek ebeveynlikten çocuk nafakasına birçok kazanımın adresi olan Cinsiyet Eşitliği Bakanlığını kapatmaya kadar Güney Kore’nin ‘yeni erkek’lerini hoşnut edecek vaatleri vardı.
Yeni Erkek Hareketi, Güney Kore’nin ‘incel’leri diyebiliriz. İnceller, ABD’de partner bulamayan heteroseksüel beyaz erkeklerin kendilerine verdiği ad. Inceller, çevrim içi platformlarda bir araya gelerek cinsiyetçi, ırkçı, ayrımcı ve şiddeti onaylayıcı söylemler üretiyorlar ve son yıllarda ABD’deki toplu katliamların azımsanamayacak bir kısmı kendini incel olarak tanımlayanlar tarafından işlenmiş durumda. Kanada, incel ideolojisini terörizm kapsamına aldı.
Güney Kore’nin incelleri henüz bu kadar şiddet yolunda değiller ama feminist eylemlere ve etkinliklere saldırıyorlar; hatta, çevrim içi ortamda aktivistleri taciz ederek intihara sürükledikleri oldu. Geleceksizliklerinin sorumlusu olarak üniversite sonrasındaki iki yıllık zorunlu askerliği gösteriyorlar. Onlara göre, bu iki yılda, askerlikten muaf olan kadınlar kariyer yarışında öne geçiyorlar. Oysa, Kore toplumu çok geleneksel ve iş yasaları kadınları korumuyor. Kadınların eşit işe eşit maaş almadıkları, üst düzey yönetici pozisyonuna yükseltilmedikleri ve doğum izninden sonra işe yeniden başlamalarının kurumsal engellerle zorlaştırıldığı kanıtlanmış durumda.
Zorunlu askerlik uygulamasına dair eleştirilerini devlete değil, kadınlara yöneltmeleri neoliberal dönemde sınıf temelli toplumsal örgütlenmelerin yerini kimlik temelli hareketlerin almasının bir yan etkisi. Yukarıda bahsettiğim, diktatörlüğü yıkan Halk Hareketi, zaman içinde, örgütlenmesinde etkili olduğu 1987 yılındaki Nisan Ayaklanması’ndan sonra başkanlık için doğrudan seçimlerin getirilmesi için örgütlenen Kore Yurttaş Toplulukları Konseyinin (Yurttaşlar Hareketi) gölgesinde kaldı. Yurttaşlar Hareketi, kendini sınıf temelli Halk Hareketinden ayrıştırarak, hak savunuculuğunu barışçıl yöntemlerle yürüteceğini söylüyordu. Yurttaşlar Hareketi döneminde, çevre ve kadın hareketleri güç kazandı ve son seçimlerde olduğu gibi önemli birer siyasi özne haline geldiler.
Feminist hareketin siyasi öneminin artmasıyla, antifeminizm de muhafazakar siyasilerin seçim söylemlerine yerleşti. Her ne kadar, Yoon ‘yeni erkek’lerin oyuyla başkanlığı kazandıysa da, genç kadınların yürüttüğü karşı kampanya sonucu mecliste çoğunluğu elde edemedi. Bu zayıf konumundan dolayı, daha şimdiden, Cinsiyet Eşitliği Bakanlığını kapatma fikrinden vazgeçebileceği konuşuluyor. Kore’de insan hakları geleneğinden gelen demokratlar, seçim kaybetseler bile uzun soluklu mücadelelerinden vazgeçmemeleriyle biliniyorlar. Kadınların fendi bu sefer de muhafazakarlara soluk aldırmadı. Bu, dış politikada Çin ve Kuzey Kore’ye karşı sert bir politika izlemeyi planlayan Yoon’u içeride zayıflatabilecek bir gelişme. Antifeminist Yoon’un icraatlarını birlikte izleyip göreceğiz.
* Gwangju Katliamı’nda, öncesinde örgütlü olmayan yurttaşların tanık oldukları adaletsizlik ve zulüm karşısında nasıl siyasi bilinç geliştirdiklerine ve diktatörlüğe karşı ayaklanmaya katıldıklarına dair Avukat ve Taksi Şoförü adlı iki filmi hararetle tavsiye ederim
Evrensel'i Takip Et