NATO pazarlığı ve operasyon sinyali
Fotoğraf: NATO / POOL | AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki günkü ‘kabine toplantısı’ sonrasında yaptığı açıklamada Rojava’ya yönelik yeni bir operasyon sinyalini verdi. Erdoğan, bu açıklamasıyla Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini veto etmemesi konusunda sürdürülen pazarlıkları yeni bir boyuta taşımış oldu. Bir yandan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ABD’ye gidip Dışişleri Blinken’le görüşmesi, öte yandan Erdoğan’ın Avrupa’ya “terör destekçiliği” üzerinden verdiği mesajlar ve öne sürdüğü talepler, bu pazarlıkların ve diplomasi trafiğinin 29-30 Haziran’da Madrid’de yapılacak NATO zirvesine kadar hız kazanacağına işaret ediyor.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekiyor: Erdoğan iktidarının ‘veto kartını’ kullanış biçimi, muhataplarının bile tahmin edemediği kadar hem dış politikadaki pozisyonu ve hem de iç politikadaki hedefleri bakımından bu karta umut bağladığını gösteriyor.
Yine şunu söylemek gerekir ki; malum ‘ulusalcı’ çevreler başta olmak üzere iktidar destekçileri, NATO’ya kafa tutuluyormuş gibi havası yaratmak isteseler de “Terör destekçilerinin NATO’da ne işi var” diyen Erdoğan, karşı çıkmak bir tarafa NATO’yu bir ‘kutsal ittifak’ gibi sahipleniyor.
Erdoğan iktidarının NATO’daki ‘veto kartı’ üzerinden dış politikada almaya çalıştığı pozisyon ve iç politikada gerçekleştirmek istediği hedeflerle bağlantılı olarak şu gelişmelere dikkat çekmek gerekiyor:
Birinci olarak; Çavuşoğlu’nun geçen hafta ABD’ye gidip Blinken ile görüşmesi, NATO’daki veto krizinde Türkiye’nin gerçek muhatabının kim/neresi olduğu sorusunun yanıtını veriyor. Ancak Çavuşoğlu her ne kadar “son derece pozitif bir görüşme” gerçekleştirdiklerini söylese de yapılan açıklamalara bakınca ABD Dışişleri Bakanlığının F-16’ların Türkiye’ye satışı konusunda Kongreye olumlu görüş bildirmesinin ötesinde hiçbir somut “kazanım” elde edemeden geri döndüğü anlaşılıyor. Zaten “Tabii bu ilk toplantı bakanlar düzeyinde” diyen Çavuşoğlu, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri konusu üzerinden ABD’nin Rojava’da SDG ile iş birliğinden CAATSA yaptırımlarına (ABD, Hasımlara Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası kapsamında Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’e yaptırım uyguluyor) Türkiye’ye F-16 satışından Halkbank davasına kadar ABD ile pazarlıkların devam edeceği mesajını da vermiş oluyordu.
İkinci olarak Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’e “Milli güvenliğimize dair hususlarda ucu açık diplomatik ifadelerden ziyade somut adımlar görmek istiyoruz” diye seslenirken sadece PKK’ye karşı değil aynı zamanda “terör oluşumu” olarak tanımladığı Rojava’daki özerk yönetime (PYD ve SDG’ye) karşı da açık tutum alınmasını istiyordu. Erdoğan, bu konuda Finlandiya ve İsveç’e geri adım attırmanın asıl olarak “terör destekçiliği” ile suçladığı ABD ve diğer Avrupa ülkelerine karşı da bir kazanım olacağı hesabını yapıyor. Başka bir deyişle Finlandiya ve İsveç’e taviz verdirmek, Erdoğan için bu iki ülkeye geri adım attırmanın çok ötesinde NATO’yu “terörle mücadele” adı altında Kürtlere karşı sürdürdüğü operasyonlara taraf haline getirmek olarak anlam kazanıyor.
İşte Erdoğan’ın Rojava’ya yeni operasyon hazırlığına dair açıklaması, bu hesap doğrultusunda yapılmış bir hamle olarak öne çıkıyor. Çünkü Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri, ABD için NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı egemenlik mücadelesinde yeni bir pozisyon alması bakımından büyük önem taşıyor. Erdoğan bu durumu Rojava’ya yönelik operasyon konusunda ABD’den yeni tavizler koparmak için bir fırsata çevirmeye çalışıyor.
Erdoğan’ın sinyalini verdiği operasyon konusunda ABD ve NATO içindeki müttefiklerinden gelebilecek itirazları “Bakın, NATO milli güvenlik ve terörle mücadele konusundaki hassasiyetlerimizi anlamıyor” demek ve pazarlıkları sürdürmek için kullanmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla Erdoğan bu hamlesiyle Kandil ve Şengal bölgelerinde Türkiye’nin PKK’ye karşı operasyonlarını destekleyen ancak Suriye’de kendi bölgesel çıkarları temelinde Kürtlerle (SDG) iş birliğini sürdüren ABD’nin burada da (Rojava) Kürtlere yönelik yeni bir operasyona karşı sessiz kalmasını sağlamaya çalışıyor.
Özetle Erdoğan, Ukrayna savaşının yarattığı yeni dengeler ve bu kapsamda Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvuruları karşısında veto kartını, NATO’yu “terörle mücadele” adı altında Kürt sorununda sürdürülen politikaya taraf yapmanın ve bu temelde yeni operasyonlar gerçekleştirmenin bir olanağı olarak kullanmak istiyor. Dahası deyim yerindeyse Ukrayna’da savaş batağına saplanan Rusya’nın da bu yönlü müdahalelere karşı çıkabilecek bir durumda olmadığını/olamayacağını hesap ediyor.
İktidarının giderek güç kaybettiği bir dönemde böylesi bir operasyonun Erdoğan’ın iç politikadaki hedefleri için taşıdığı önemi tahmin etmek zor olmasa gerek. Erdoğan, Rojava’ya yönelik operasyonu, şovenizm ve milliyetçiliği kışkırtarak ekonomideki kötü gidişatı unutturmak ve dahası ülkeyi böylesi olağanüstü koşullarda seçime götürerek her türlü baskı ve provokasyona açık bir siyasal iklim yaratmak için kullanmak istiyor. Dahası daha önce ‘Emekli Amiraller Bildirisi’yle iktidarla karşı karşıya gelen “Mavi Vatan”cı Cihat Yaycı gibi emekli amirallerin bugün yeniden NATO’dan taviz kopartılması konusunda “İktidarı ve muhalefetiyle herkesin milli ve ortak bir duruş sergilemesi gerektiği” açıklaması, bu konunun iktidar için ne kadar kullanışlı bir araç olduğunu da gösteriyor.
İktidarının ve temsil ettiği sermaye güçlerinin çıkarları temelinde emperyalistlerle pazarlık yaparak Türkiye’yi her geçen gün emperyalist çatışma ve tehditlerin içine daha fazla sürükleyen ve ayrıca Kürt sorunu başta ülkenin demokratik temelde çözülmesi gereken sorunlarını baskı ve şiddet yöntemleriyle çözerek bu baskı rejimini kalıcılaştırmak isteyen bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz açık. Bu iktidarın ülkenin geleceğini rehin almasını engellemek, ülkede demokrasi ve bölgede barış politikasını ısrarla savunup bu temelde mücadele etmekten geçiyor. Bu nedenle bugün Rojava’ya yönelik yeni bir operasyon tehdidine karşı çıkmak, bağımsız ve demokratik bir gelecek inşa etmenin güncel görevlerinden biri olarak duruyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34