İflasın eşiğinde

Fotoğraf: Pixabay
Türkiye uzun süredir en riskli ve kırılgan ülke ekonomileri arasında yer alıyor. Ekonomide sadece geçtiğimiz birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler, ülke ekonomisinin tek adam rejimi eliyle adım adım büyük bir ekonomik çöküşe doğru sürüklendiğini gösteriyor.
Ekonomik, toplumsal, siyasal ve hukuksal alanlarda yaşanan olumsuz gelişmeler zincirleme bir şekilde yaygınlaştıkça, geniş halk kesimlerinin yaşadığı yoksullaşma süreci dramatik şekilde artmaya başladı. Daha birkaç ay önce büyük müjdeler eşliğinde açıklanan asgari ücret kısa sürede açlık sınırının oldukça gerisinde kaldı.
Temel tüketim ürünlerinin fiyatları kısa süre içinde en az iki ya da üç kat artarken, ücret ve gelirlerde aynı oranda artış olmaması nedeniyle satın alma gücünde ciddi gerilemeler yaşandı. Tüketici güveninin azalmaya devam etmesi, Türk lirasında yaşanan değer kaybının ve yıl sonu enflasyon beklentilerinin giderek artması işlerin hiç de iyi gitmediğini gösteriyor.
Döviz kurlarında yeniden başlayan hareketliliğin eş zamanlı ve zincirleme olarak yeni fiyat artışlarının yaşanmasını beraberinde getirmesi kaçınılmaz. Bu durumda halkın satın alma gücü hızla erimeye devam ederken, TÜİK’in istatistik oyunlarıyla gerçekte olduğundan düşük göstermeye çalıştığı resmi enflasyonun da kısa süre içinde üç haneli rakamlara ulaşması şaşırtıcı olmayacak.
Erdoğan başta olmak üzere iktidar temsilcileri, geçinmek için adeta çırpınan emekçi ailelerinin, yeterli gelirleri olmadığı için borçlanarak yaşamını sürdürmeye çalışan milyonların yaşadığı sorunlara çözüm üretmek yerine, tamamen gerçek dışı ve hamasete dayalı söylemlerle günü kurtarmaya çalışıyor. Görmek isteyen herkesin kolaylıkla görebildiği ekonomik ve toplumsal gerçeklere gözlerini tamamen kapatanlar, ülke adım adım ekonomik çöküşe doğru giderken, yaşananlardaki sorumluluklarını inkar etmeyi ve dalga geçer gibi ekonomide hayal pazarlamayı sürdürüyorlar.
Türkiye’nin brüt dış borç stoku 441.1 milyar dolar düzeyine ulaşırken, borcun milli gelire oranı yüzde 55’e yükseldi. Türk lirasında yaşanan her on kuruşluk değer kaybı, dış borç miktarını 44.11 milyar lira arttırıyor. Türkiye’nin önümüzdeki 12 ay içinde ödemesi gereken dış borç miktarı 181.4 milyar ABD dolarına (2 trilyon 956 milyar lira) yükseldi. Geçmiş yıllarda bir yılda verilen bütçe açığı neredeyse bir ay içinde verilmeye başlandı.
Türkiye’nin kredi risk primi (CDS) 2008 yılında yaşanan finansal krizden bu yana en yüksek seviyeyi gördü. Türkiye’nin kredi risk priminin ekonomik ve siyasal risk gelişmesine göre her gün artması, dışarıdan borçlanırken çok daha yüksek faiz ödenmesine ve bunun oluşturacağı ağır ekonomik yükün de yine halkın sırtına yıkılmasına neden olacak.
Temel gıda ihtiyaçlarını, kirasını ve faturasını karşılayamayan, borçlarını ödeyemeyen milyonlar yoksullukla, geçim derdiyle, hatta açlık riskiyle karşı karşıyalar. Milyonlarca emekçinin yaşadığı gelir kayıplarının en azından bir bölümünü karşılamak, yaşadığı sorunlara çözüm üretmek yerine, mevcut sorunları daha da derinleştiren adımlar atan tek adam rejimi toplumun büyük bölümünü adeta canından bezdirdi.
Ülke ekonomisinin büyük ölçüde altüst olmasına, ekonomik sorunların uzun süredir halkın en öncelikli gündemi olmasına rağmen, her şeyin ‘kontrol altında’ olduğunun ve ekonomide başarılı adımlar atıldığının iddia edilmesi kimseye inandırıcı gelmiyor. İktidarın uzun süredir benimsediği kredi ve borçlanmaya dayalı politikalar, hem ülkenin hem de halkın ekonomisini adeta iflasın eşiğine getirdi.
Yıllardır iktidar eliyle yaratılan ve giderek ağırlaşan sorunların halkın günlük yaşamını nasıl etkilediği, ülkenin içine çekildiği bataklığın nasıl giderek büyüdüğü, sadece bugünün değil, gelecek yılların bile nasıl göz göre göre ipotek altına alındığını görmek isteyen herkes görüyor.
Evrensel'i Takip Et