Ümraniyespor’un gücü

Recep Uçar |Fotoğraf: AA

DİĞER YAZILARI

Sporda kuşkusuz elde edilen her başarı önemlidir ve takdir edilmeyi hak eder. Lakin bütçe büyüklüğü bakımından mücadele ettiği ligin en mütevazı takımları arasında yer almasına karşın ipi göğüsleyene çok daha farklı bir gözle bakmak gerekir. Böyle bir takım, takdir edilmenin yanında örnek alınacak bir model olarak da dikkat çeker...

1. Lig’i Ankaragücü’nün ardından averajla ikinci sırada tamamlayarak İstanbul’un Süper Lig’deki 7. temsilcisi olan Ümraniyespor tam da bu şekilde örnek gösterilecek bir takım.

Kimileri, 7 adet İstanbul takımıyla ligin tadının kaçacağını iddia ederken, ilçe takımı Ümraniyespor’un başarısının altında yatan önemli olguları gözden kaçırıyor…

Ümraniyespor’un Süper Lig’e yakışmadığı şeklindeki söylemler, futbola egemen olan çiğ anlayışın ve kibirli dilin yansıması. Utanmasalar Süper Lig’e yükseldi diye Ümraniyespor’u topa tutacaklar…

Çok daha büyük bütçeyle yola çıkan koca koca kent takımları, Ümraniyespor’un gerisinde kalmasaydı o zaman…

Bu işin sadece parayla olmayacağını, sporda asıl gücün bilgiye inanmaktan ve planlı çalışmaktan kaynaklandığını gösterdi Ümraniyespor.

Bu bağlamda ilk teknik direktörlük deneyiminde Ümraniyespor’u mutlu sona ulaştıran Recep Uçar’ı dikkatle izlemek lazım. Düşük bütçenin yanı sıra, kurumsal ve fiziksel anlamdaki ciddi eksikliklere (stadyum, antrenman sahaları, sosyal tesisler, vb.) rağmen, bilgi-emek ilişkisi doğru kurulduğunda fark yaratılabileceğini gösterdi Recep Uçar.

Küçük bütçeli takımlar, bireysel oyuncu kalitesiyle değil, dayanışma ve kolektif mücadele ruhunun ön plana çıktığı disiplinli bir takım oyunuyla hedeflerine ulaşabilirler. Ümraniyespor’un başardığı da bu işte. Futbolun bir takım oyunu olduğunu asla unutmamak ve bütün planları, stratejileri bunun üzerine kurgulamak, hedefe ulaşmayı kolaylaştırıyor.

Recep Uçar’ın maçları hakemler ya da saha dışı etmenler üzerinden değerlendirmeyi reddeden yüksek öz güvenli duruşunun kuşkusuz başarıda payı büyük. Uçar’ın bundan sonra da skorlardan bağımsız olarak bu tavrını korumasını/sürdürmesini umuyoruz.

Başarısızlığın sorumluluğunu hakemlere yüklemeyi alışkanlık haline getirmiş ve maç değerlendirmesi adına artık neredeyse herkesin ezberlediği saçma sapan klişelerden başka bir söz edemeyen teknik direktörlerle futbolda gelişim sağlamak mümkün değil. Futbolumuzun, Recep Uçar gibi bilime, bilgiye, planlı çalışmaya değer veren, dayanışmanın ve kolektif mücadelenin gücüne inanan teknik direktörlere ihtiyacı var...

Diğer yandan, her şeyin kader, kısmet olduğuna inandığını söyleyen, “Allah nasip ederse”, “Allahın yardımıyla” gibi söz öbeklerini dilinden düşürmeyen Süper Lig teknik direktörlerine tanık oluyoruz. Kaderinin, kendi iradesi dışındaki güçlerce belirlendiğine inanan bir teknik direktör, oyuna ve oyuncularına nasıl bir katkı sunabilir ki?

Madem işi Allah’a havale ediyor ve kendini “nasip, kader, kısmet” üçlüsüne teslim ediyorsun, o zaman yöneticilerin eline pahalı oyunculardan oluşan transfer listesi tutuşturmanın anlamı ne?  

Aklın, bilginin, emeğin gücünü önemsemeyen/küçümseyen anlayışla futbolda geldiğimiz nokta ortada…

Evrensel'i Takip Et