Siyasette ‘hız’ ve ‘zamanlama’
Fotoğraf: CHP
Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu’nun SADAT binası önüne ani bir kararla giderek olası bir provokasyon ve suikasta meydan okuması hayli yankı uyandırdı; olumlu yorumlar yapıldı. Ancak, SADAT’ın ilk kez kamuoyu gündemine gelişiyle, CHP’nin bu ‘şirketin’(!?) kapısına dayanması arasındaki zaman aralığı yoğun bir biçimde tartışıldı, tepkideki gecikme eleştirildi.
Birkaç gün önce ise CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bu defa yayımladığı bir video ile ABD’de kurulan TURKEN isimli vakfa Türkiye’deki TÜRGEV ve Ensar Vakıfları üzerinden yaklaşık bir milyar lira aktarıldığını ve işlemin arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakınlarının bulunduğunu açıkladı. Daha da önemlisi bu faaliyetin ‘kaçış’a hazırlık olduğunu ifade etti. Hayli ses getiren bu siyasal manevra da eleştirildi; amacın CHP’li belediyelere yapılan rüşvet operasyonlarını gündemden düşürmek olduğu iddia edildi. Yapılan eleştirilerin bir bölümü iktidar uzantısı basınının kalemleri tarafından dile getirilmiş olması nedeniyle, makul bulunmayıp, ciddiye alınmamış olsa da, siyasette ‘hız-hızlanma’ ve ‘zamanlama’ konularının önemini akla getirdi.
* * *
Teknolojik gelişme ve iktisadi refah düzeyindeki göreli artış, toplumsal yaşam içinde siyasetin çözmesi gereken sorunları her geçen gün artırmaktadır. ‘Düşüncenin eyleme dönüşme hızı’, ana-akım akademik ortamda, hem siyaset felsefesi hem de siyasal sistem tartışmalarının konusu olmaktadır. Genellikle görece ileri demokrasilerde olup biteni açıklayan bu tartışmaları en genel haliyle iki grupta toplamak olanaklıdır.
İlk grupta yer alanlar, çözüm üretme yükü artan siyasal alanda gözlenecek bir ‘hızlanma’ eğilimine şüpheyle yaklaşırlar. Bunlara göre demokratik süreç doğası gereği yavaştır ve sindire sindire işlemesi gerekir. Oturmuş geleneklere göre ilerleyen bu süreci hızlandırmanın demokrasinin kalitesinden ödün vermek anlamına geleceği düşünülür. Özellikle otoriter rejimlerin olduğu ülkeleri inceleyen araştırmacılar, bu ülkelerdeki siyasal eylem ve işlemin hızlı oluşuna daha da şüpheyle yaklaşıp, ‘iş bitirici’ tercihlerin yoğun olarak yaşandığı durumlarda demokratik değerlerin hızlanmaya feda edildiğine ilişkin gözlem ve değerlendirmelerini aktarırlar.
İkinci grup, değişimin getireceği siyasal görev yükü ve yanıt üretme hızındaki artışa daha iyimser bakar. Teknolojinin yaratacağı imkanların siyasal çözüm üretiminin hızlanmasından doğan tehlikeleri bertaraf edeceği, sorunları yaratan koşulların er geç çözümleri de beraberinde getireceği düşünülür. Bunlara göre, demokratik karar alma süreçleri kısa vadede zorlansa da demokrasinin kendini yeni koşullara uyarlama kapasitesi yüksektir ve siyasetin yükselen hızı demokrasi kalitesinden ödün vermeden işlevini yerine getirecektir.
Zaman/zamanlama meselesine sınıf çelişkisi ve üretim ilişkilerinin belirleyiciliği üzerinden yaklaşanların sunduğu çerçeveler Türkiye’nin gündemi için daha kullanışlı mercekler sunmaktadır. Marksist Tarihçi E.P. Thompson, 1967 yılında üretim ilişkilerinin dönüşümü ve işçi sınıfının doğuşu üzerine yazdığı ve o günden bu yana önemini koruyan makalesinde, zaman algısının hem bireysel temelleri olduğunu ve aynı zamanda toplumsal dinamikler üzerinde şekillendiğini bize hatırlatmıştır. Thompson, 19. yüzyıl kapitalizminin beraberinde getirdiği ekonomik, teknolojik ve sosyal değişimin önceki dönemin “doğal ritmi’ni nasıl yıktığını başarıyla sergilemiştir. Thompson’a göre birbirinden farklı zaman kavramsallaştırmaları farklı üretim ilişkilerinden doğar ve o zamana kadar “doğal” olarak kabul edilen ‘akışı/işleyişi’ dönüştürür. Bir başka deyişle, endüstrileşme süreci, eskinin geleneksel tarım emekçisini yalnızca köyünden getirip kentteki fabrikaya tıkmakla kalmamış, aynı zamanda onun zaman algısını da radikal bir biçimde değiştirmiş, bambaşka bir zaman akışı içinde yaşamaya zorlamıştır.
* * *
Kılıçdaroğlu’nun gerek SADAT kapısı önünde boy göstermesine ve gerekse ABD’deki vakıfa aktarılan parayı kamuoyu önünde tartışmaya açmasına yönelik eleştirilerin bir bölümü insaf sınırları dışına düşse de, her iki siyasal adımın zamanlaması, siyasal muhalefetin attığı adımların ‘zaman boyutu’ üzerine daha titiz davranması gerektiğini de göstermiştir. Siyasette ‘hızlanma’ ve bir bütün olarak ‘zamanlama’ daha ciddi bir planlamayı gerektirmektedir.
Gündemin çok hızlı değiştiği/değiştirildiği bir ortamda, atılacak siyasal adımın hızı ve zamanlamasına ilişkin boyutun da hegemonya mücadelesinin bir parçası olduğu akılda tutulmalıdır. Son derece kutuplaşmış ve norm yoksunu siyasal iklimimizde siyasal manevranın konusu kadar zamanlamasının da aslında ‘yeni bir ritim’ çağrısı olduğu unutulmamalıdır.
* Thompson, E. P. 1993 “Time Work-Discipline and Industrial Capitalism. Customs in Common içinde. London: Penguin Books.
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45
- Günay Kubilay'dan "Bir Kumpas Davasının Anatomisi" 22 Eylül 2024 04:00
- Narin… 15 Eylül 2024 04:51
- Reşit Kibar "Ne" için öldürüldü? 08 Eylül 2024 04:04
- ‘Barış’ emekçinin hayatına nasıl dokunur? 01 Eylül 2024 04:10
- ‘Kolektif Şiddet Siyaseti’ 25 Ağustos 2024 05:07
- Filistin kimin ‘dava’sı? Filistin kimin ‘dava’sı olmalı? 18 Ağustos 2024 04:50