Uyutmayan soru: Ne yapalım?
Fotoğraf: TÜSTAV arşivi
Bu satırlar pazar günü gazetede olacak.
Şu an perşembeyi cumaya bağlayan sabaha karşıdayım, oturdum yazıyorum.
İnsan bazen teslim süresi geldiğinden değil içine atamadığından yazar.
Gezi davası tutuklularından, 18 yıl hapse mahkum edilen Mine Özerden’in babası Yalkın Özerden hayatını kaybetti. Böyle de vefat etti, hayatını kaybetti demek daha kolay kılmıyor durumu. Bıraktı bu dünyayı, göçtü.
TÜSTAV arşivinden bir röportaj okudum. Yaşar Kemal konuşmuş Yalkın Özerden ile.
Manşet: Proleter Şöför ile Konuştum!
Yalkın Bey 30 yaşında, yıllardan 1967. Almanya’da işçilik edip memlekete dönüp bir minibüs alıyor. Kocaman harflerle proleter yazıyor üzerine.
İhbar üzerine gözaltına alınıyor, karakol karakol gezdiriyorlar. Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı olduğunu söyleyen bir adam geliyor emniyete. “Söksün o yazıyı” diyor.
“Ben sosyalistim, bu fikirle iftihar ediyorum. Herkes minibüsüne birtakım yazılar koyduruyor. Ben de bu şekilde hareket etmeyi uygun buldum. Eğer bir suç varsa, cezasını çekmeye razıyım” yanıtını veriyor.
Savcı mahkemeye sevk etmek istiyor ama kanunda suçlayacak madde bulamıyor.
Dernek başkanı tehditler savuruyor, onun dilinden şöyle yazmış Yaşar Kemal:
“Bu kelime bir kere Rusça’dır. Türk Milletiiiiiii, böyle Rusça kelimelerden hiç hoşlanmaz. Ve biz böyle kelimelerin yurdumuz sınırlarından içeriiiiyeeee girmesiineeee müsaadeee etmeyeceğiiiiz.”
“Proleter, Rusça değil, Fransızca’dır” diyor Yalkın Bey.
Adam tehdidi artırıyor:
“Seni linç ettireceğim.
Şu kafiri, şu komünisti, şu vatan hainini linç edecek vatansever bir müslüman yok mu? Kanınız mı kurudu?”
Malumunuz kirli işleri yapanlar değil yaptıranlardır böyle başkanlar..
Linç tehdidine polis bir şey yapmıyor. Yaşar Kemal, “Böyle bir iş Afganistan’da, İran’da, Habeşistan’da olmaz, insan düşündükçe çıldırıyor” diye yazıyor.
İki tam sayfa yazmış o günü. Evlerine ziyarete gitmiş, evi betimlemiş, Halide Hanım’la tanışmış, onu anlatmış. Uzun bir sohbeti yazmış. Yalkın Bey:
“Proletarya insan soyunun en namuslu, en sıcak, en insan sınıfıdır. Ben proletaryaya hayranım, bu dünyada yapılmış güzel olan, faydalı olan ne varsa proletaryanın güzel ellerinin eseridir” demiş.
Yaşar Kemal sohbetin sonunda uyarmak istemiş, yolu sürekli kesilen, tehdit edilen bu genç çifti.
“Yakanı bırakmazlar kardeş, bunlarda insaf yok, bizim bildiğimiz normal insan değiller. Ne yapacaksın, proleter adını kaldıracak mısın?”
Biz Halide’yle konuştuk demiş Yalkın Bey eşini gösterip, “Ben olmazsam bile o çocuğumuzu büyütebilir.”
O zaman öğrenmiş 3 yaşında bir kızları olduğunu Yaşar Kemal, içeride uyuyan o kız çocuğu şimdi Bakırköy Cezaevinde. Bugün babasız kaldı.
Uyuyamıyorum. Evlere sığamıyorum, nefes alamıyorum.
Biz ne kadar daha bekleyeceğiz. Kaç nesil böyle bedel ödeyecek daha? Artıyor ödenen bedeller, geçip giden hayatlar, darma duman hayaller.
Nasıl sığacaksın dört duvara, avluya böyle bir kaybın ardından? Hiç tanımıyorum Mine Özerden’i, bizim adımıza da bir bedel ödüyor. Okuyunca öğrenmiş oldum babasını, kalbim çatlıyor.
Ben bu satırlara oturduğumda içki ve sigaraya ÖTV zammı geldi. Sadece bugün bir sürü konser ve etkinlik iptal edildi.
Meclise sosyal medya yasasını getirdi iktidar, belki de yokuz oralarda yakında ya da cezaları sağanağa çevirecekler.
Yaşayamıyoruz, yok böyle bir fakirleşme, yaşayamıyoruz yok böyle bir hayatsızlık. Domates fiyatına ve kira zammına indirgenmiş sohbetler.
Onlarca Gezi yazısı yazmışım. Her yıl dönümünde, Gezi davası süresince duruşma tarihlerinde, Berkin’in yıl dönümlerinde, Emel Anne’nin Ali İsmail’in adını haykırarak koştuğu maraton günlerinde. Hep Gezi umuttur demişim, onurumuzdur.
Her sene yıl dönümünde çevirdiler Gezi’yi bariyerlerle. Olsun dedik, hâlâ selam duruyor o ağaçlar neticede.
Bu sene Bakırköy ve Silivri önünde olacağız 28’inde. Siz bu satırları okurken bilmiyorum ne yazacak gazeteler 28’i için, belki balonlar uçurmuş olacağız göğe, belki de önü kesilecek otobüslerin. Kaç kişi olacak bilemiyorum. 9 yıl önce iki milyon kişi diye tahmin edilmişti Berkin’in cenazesinde.
Nefes alamıyorum uzun zamandır. Ciğerim ağrıyor, sırtım ağrıyor. Dişlerim kırılıyor ayda bir, sıkmaktan, sürekli boynum da tutuluyor. Hiç eğlenesim yok, tadım yok. Her şey kursağımızda kalıyor. Zaten para da yetmiyor.
Kime sorsam aynı durumda.
Kime sorsan bir de; kendi dışındaki herkes, hep yanlışlar içinde.
Ne kadar daha sürecek bilemiyorum. Biz o seçimi bekliyoruz, itidalli şekilde, sakince. Kışkırtmalara gelmeyeceğiz ya iç güvenlik sorunu var der de seçimi iptal ederlerse?
Öte yandan çöktü sistem. Yaşar Kemal’den öğrendiğimiz sözdü “Zulmün artsın ki tez zeval bulasın” Kusura bakmasın büyük usta, bu cümleden artık nefret ediyorum.
Zulüm arşa çıkmış hani nerede zeval?
Sistem çöktü, yasakla cezayla yamaya yamaya ayakta durmaya çalışıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Konuşuyoruz işte. Akıl veriyoruz dört koldan muhalefetin her bir cephesine; onu öyle deme, bunu böyle etme.
Muhalefet ne yapıyor? Deniyor elinden geleni ama sanırsın demokrasi var, bürokrasi var, takvim var, ajanda var, Meclisteki mesainin anlamı var gibi. Normal bir zaman akışında. Oysa zaman, ihaleler açılır, yasalar çıkar, memleketin deresine ormanına kamu arazisine rant çökerken, dış borç artarken, biz her gün köleleşirken koşuyor zaman; dili dışarıda koşuyor.
Öte yandan uzuyor zaman sonsuza gidiyor, tutuklular açısından. Hiçbir hukuki temeli olmayan davalardan onca insan tutuklu, Demirtaş, kasım 2016’dan beri cezaevinde, Kavala kasım 2017’den beri.
Kolay mı onca sene insan hayatında? Alındıklarında ne yaptık hatırlayan var mı? Bu hukuksuzluğa karşı ülke genelinde nasıl bir tepki geldi? Ne kadar kitleseldi? Adaleti savunmak için haklının tanışı, yoldaşı, seçmeni olmak zorunluluğu da yoktu.
Şimdilerde farkında mısınız suçsuzlar demek suçlaştırılır oldu. Sizce de hâlâ acelemiz yok mu?
Top muhalefetin ayağına geçiyor zaman zaman, bir umut yeşeriyor ama maç kaç dakika sürecek bilmiyoruz daha, ne kadar yetecek nefesimiz?
Gidecekler rahatlığı bizi bitirir, seçimle gitmeyecekler algısı bizi bitirir, sokağa dökülmek bizi bitirir, sessiz kalmak bizi bitirir...
Bitme olasılıklarımız sonsuza giderken hemfikir olduğumuz tek bir söylem yok.
Siyasete baskıyı ancak otobüse binenler için kurabiliyoruz. Bir ülkenin matematiğinde en etkisiz eleman halk olur mu?
Nefesim ciğerime sığmıyor, ruhum eve sığamıyor.
Biz ne yapalım?
Cumartesi Gezi’nin yıl dönümünde Silivri ve Bakırköy’e ziyaret var. Yalkın Özerden’in cenazesi cumartesi öğlen Erenköy’de. Pazartesi Kobanê davası var, 13. duruşma
3 bin 530 sayfa iddianame yaklaşık 1000 klasör. Savunma için verilen süre bir gün, dosyası birleşenler için iki.
Mümkün mü? Aklınız alıyor mu? Belli ki kararı baştan verilmiş işte. 31 Mayıs için yurt genelinde basın açıklaması yapılacak Gezi için.
1 Haziran’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu için kapatma davası duruşması. Sabah 10.00’da Çağlayan’da.
Acı bir gerçek ki birine giden otobüs devrilse diğerine gidenlerin sayısı yarıya iner.
Ne bir insanın hepsine dayanışmaya koşması mümkün ne de yeterince dayanışan insan var.
Soruyorum bunca saldırı altında hangi davamıza yeterince sahip çıkabileceğiz diye, sizce biz ne yapalım?
Umut devşirebilmek fıtratımda vardı, tutunacak dal bulmakta şimdiki kadar hiç zorlanmadım.
Bu köşede hep “Bir de buna tutunalım, bir de şunu deneyelim” yazdım durdum.
Livaneli’nin Serenad romanında geçiyor:
“Kötümser, ‘İşler daha kötü olamaz’ diye feryat ederken, iyimser ‘Olabilir daha kötü de olabilir’ dermiş. Şimdi söyle bakalım, sen iyimser misin, kötümser misin?”
Bütün iyimserliğimle soruyorum: Zaman akıyor, bir gün daha dayanılmıyor, halkız biz, tüm yük bizim sırtımızda, biz ne yapalım?
Kahrolarak beklemek dışında.
Zira çatlayacak gibi kalbim, yaşamak değil bu.
Bir bir ayrılıyor aramızdan iyiler, aydınlar, proleterler, güzel insanlar, güneşli günlere kavuşamadan.
O maviliklere süreceğimiz motora mazot kalmadan, acelemiz var.
Ne yapalım?
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24