"Seçim güvenliği" SADAT’tan ibaret değil

Fotoğraf: CHP
Rejimin niteliği böyle koşulluyor; Türkiye’de hiç bir şey olağan haliyle seyretmiyor. Genel itibariyle siyasetin yoğunlaştığı ana eksen durumundaki seçim süreci de öyle. Baskın mı, erken mi, zamanında mı yapılacağı tartışmaları bir yana, seçimden önce seçim güvenliği konuşulur oldu. Bu çok doğal ve “sabredip seçimde oy verin hayatınızı değiştirelim” şeklinde yürüyen düzen muhalefetini ister istemez değişime zorladığı için de olumlu ayrıca. Zira ‘seçim güvenliği’, sadece seçim günü gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Hangi koşullarda seçime gidildiğiyle, hak ve özgürlüklerin ne ölçüde kullanılabildiğiyle ilgili bir konu. Öncesinden başlayan ve sonuçta bir mücadele konusu.
Tesadüfi değil, Kılıçdaroğlu SADAT çıkışını seçim güvenliğiyle de ilişkilendirdi. Aldığı istihbari bilgilerin sonucunda bu kuruluşun seçimlere dair özel organizasyonlarda bulunabileceği imasında bulundu ve yaptığı ifşa önemli yankı uyandırdı. Muhataplarında şaşkınlık yarattığı kesindir. Saray’da başdanışmanlık yapmış SADAT kurucusunun Cumhurbaşkanınca ‘tanımam etmem’ mealinde değerlendirilmesi de bu şaşkınlığın sonucudur.
TÜİK’in kapısına gitmek gibi olmadı bu. İktidarla içli dışlı olduğu bilinen ve kuruluş amacı ‘tedhiş’ yani çok bilinen manasıyla terör de dahil gayrinizami harp yöntemleriyle hemhal olmak olan bir organizasyonun seçim güvenliğiyle ilişkilendirilmesi olağan bir durum değildir. Demokrasinin temeli diye sunulan seçimlerin, bir ‘tedhiş öğretme/tedhişçi yetiştirme merkezi’yle aynı bağlamda anılmasını olağanlaştıran şey, memleketin olağan yöntemlerle yönetilmiyor oluşudur. Tekçi rejime, ekonomik yıkıma eşlik eden hak ve özgürlük kırımına, yasakların genişleyen kapsama alanlarına bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun ima ve işaret ettiklerinden kuşku duymak için bir neden de bulunmuyor. Adı çokça anılan demokrasiyle hiç bir biçimde kesişmeyecek bir düzlemde inşa edilip kurumsallaştırılmaya çalışılan bu rejimin, meşruiyetini seçim kazanmaktan başka mecra ve argümanlara dayandırma çabası da anlaşılır oluyor böylece. Seçim kazanmayla övünülen günler çoktan geçmiştir ve her seçim iktidar için bir tedirginlik ve ‘tehdit’ gerekçesi durumuna gelmiştir. Dolayısıyla seçim, oyların sandığa atılması ve sayılmasından önce kurgulanmalı, ‘sandık’ rahat bırakılmamalıdır.
Böylesi bir rejimin iktidarını olağan koşullarda bir seçime endekslemesi düşünülemez. Seçimleri yapmaz demiyoruz, olağan koşullarda yapmaz diyoruz. Bunun emarelerini de çoktan görüyoruz zaten. Giderek adı konulmamış bir OHAL’in fragmanını izliyoruz şimdilik ve “Suriye’nin kuzeyindeki” Kürtlere yönelik yapılacağı söylenen harekâtla bu tabloya eklenecek ‘savaş hali’...
Özetle, ana hatlarını çizmeye çalıştığımız böylesi bir sürecin içinde seçim ile SADAT gibi bir kurumun yanyana anılması da anlaşılır oluyor. Nitekim, SADAT'ın Yönetim Kurulu üyesi Ersan Ergür, "Bu vatanı kanla kazandık, sandıkta teslim etmeyiz" diyebildi sonuçta. ‘Bu bir itiraftır’ mealinde tepkiler gelince silinen paylaşımdaki sözlerin tam bir ciyaklama haline işaret ettiği açık. Kılıçdaroğlu’nun çomak soktuğu bir planın ifşası karşısında kontrolü kaybedip aklında, fikrinde, zikrinde olanı haykırmıştır SADAT’çı. Üzerine çok yorumlar yapıldı elbette. ‘SADAT bir darbe peşinde mi yoksa?’ diye sorular soruldu Meclis’te, vs... Ama kan ve seçim ilişkisiyse söz konusu olan, meselenin sadece SADAT’tan ibaret olmadığı ortada. Seçim güvenliği denilen, yukarıda belirtmeye çalıştığımız gibi, her gün karşılaştığımız yasaklarla örülen fiili OHAL’e ve eli kulağındaki savaş haline karşı çıkmaktan geçiyor daha çok. Bu da “sabredin, az kaldı” şeklindeki muhalefet çıtasıyla sağlanacak bir şey değil ama. Rejim el yükselttikçe bu muhalif vasatın çok daha zorlanacağı açık. Ki Rojava’ya askeri harekatla girilecek olası savaş hali tam da seçim öncesi en kritik sınav olacak ‘altılı masa’ muhalefeti için.
Bir yandan, seçimi kaybedince kaçma hazırlıkları yapıyorlar, paravan vakıflar üzerinden Amerika’ya para transfer ediyorlar deyip (pek haklı olarak) iktidar zirvesinin ülkeyle ilişkisinde geldiği yol ayrımından bahsedeceksin; diğer yandan da olası Suriye harekâtını peşinen ‘vatan savunması’ ya da ‘milli mesele’ olarak görüp sorgulamayacaksın!
Bu kritik bir sınav.
Yasakların giderek ‘esas’ haline getirildiği yaşamımızı daha da ağırlaştıracak olan bir sınav...
Seçim güvenliği de memleketin güvenliği de bu sınavda sorulacak ve artık gına getirecek ölçüde alışıldık ezber sorulara verilecek yanıtlarla ilişkilidir.
Evrensel'i Takip Et